Mavi, Dr. Mavi’ye kızgındı. Dr. Mavi, Mavi’ye kızgın değildi belki ama ondan yorulmuştu. Mavi bazen çok oluyordu. Sınırlarını aşıyor, nerede duracağını bilemiyordu. Hele Mavi’nin son söyledikleri epey bir ürpertici gelmişti. Bu sınır sorununu çözmeliydi. Mavi, Dr. Mavi’ye: “Geçen haftaki seansa geldim. Ama sen yoktun. Sekreterin tatile çıktığını söyledi. Bana haber vermeden gittin. Beni bırakıp gitmeni anlayamıyorum. Sen beni terkettin. Kendin gittin gezdin, eğlendin, dinlendin. Ya ben ne yaptım? Sorunlarım içinde debelenip durdum. Şimdi bana benim de tatile hakkım var diyeceksin? Ama önce beni düşünmelisin.” demişti.
Dr. Mavi ne diyeceğini bilemiyordu. Mavi’nin yorumlarına şaşırmıştı. Yüreğine bir sıkıntı bastı. Sahiden sekreteri haber vermemiş miydi acaba? Sekreteri Mavi’ye haber verdiğinde ısrar ediyordu. Mavi de haber verilmediğine. Koltuğunun önüne kaykıldı. Rahat edemedi. Sonra başını yasladı. Yine rahat edemedi. Sağ dirseğini koltuğun koluna dayayıp sağ elini çenesine destek yaptı. Yine rahat edemedi. Sonra aynı şeyi sol eliyle denedi. Ama içindeki huzursuzluğu yok edemedi. Huzursuzlandığında bu davranışlarına yansırdı. Ruhun huzursuzluğu ile bedenin huzursuzluğu at başı gidiyordu.
“Ofiste benim olmadığımı görünce ne hissettin?” diye sordu Dr. Mavi.
“İçimde bir öfke patlaması oldu sana karşı. Senin bana değer vermediğini hissettim. Beni kaale almadığını, beni önemsemediğini düşündüm. Öyle değil mi?”
Dr. Mavi, Mavi’nin bu sorusunu yanıtlamadı. Ama Mavi’nin hissettikleri doğru değildi onun için. Mavi’yi seviyor ve ona değer veriyordu, ama bu değer vermesi bir türlü onu tatmin etmiyordu. Mavi her zaman daha çok istiyordu.
“Senin için neyim ben? Bende ne buluyorsun?”
Mavi, sorusunun cevabının verilmemesine mi kızsın yoksa bir de üzerine bir soru mu sorulsun ona mı kızsın bilemedi.
“Sen benim hemen hemen her şeyimsin. Ben seninle yolumu buluyorum. Öyle ki ofisinden çıktıktan sonra hangi yöne gideceğimi bilemeden öylece kalakaldım. Şaşkın şaşkın bir süre etrafıma bakındım. Halbuki sen olsaydın sana sorabilirdim.”
Dr. Mavi bu cümleler altında kendini ezik hissetti. Mavi’nin kendisine bağımlılığından müthiş boğuluyordu. Suda boğulur gibi boğuluyordu. Mavi’nin kendi ayakları üzerinde durmasını istiyor, kendi kararlarını kendisinin vermesini istiyor, onun tarafından rahat bırakılmak istiyordu. Mavi ise tam tersini istiyordu. O da, Dr. Mavi’nin kendisine yol göstermesini, hayatındaki kararlarında destek olmasını istiyor, kendi başına varolamayacağını kabul ediyordu. Hattâ Mavi kendi başına varolmak nedir bilmiyordu.
“Belki de ikimiz de hata yapıyoruz.” dedi Dr. Mavi. “Ben senden uzaklaşmaya çalışıyorum, sen bana yaklaşmaya çalışıyorsun. Ben uzaklaşmak isteyince sen panikliyor, terk edilmekten korkuyor ve bana yaklaşıyorsun. Ama öyle bir hızla yaklaşıyorsun ki ben de bundan korkuyorum ve senden uzaklaşmak istiyorum. Beni hiç yalnız bırakmayacağından, benim tek başıma kalmamı engelleyeceğinden korkuyorum. Sonra aynı kısır döngü tekrar tekrar kuruluyor aramızda. Belki de kimse kimseyi terketmeyecek. Belki de kimse kimseyi boğmayacak. Belki de ay bize yol gösterecek.”
Mavi itiraz etti.
“Takmışsın bir gökte ay var gidiyorsun. Başka bir şey bildiğin yok senin. Sen bana ilgi göster ben iyileşeceğimi biliyorum. Ayın bizimle ne ilgisi var?”
“Ayın bizimle ve her şeyle çok ilgisi var.” dedi Dr. Mavi. “Her şey her şeyle ilgilidir. Bizimle ilgisi olmasaydı ay gökyüzünde olur muydu? Bizimle ilgisi olmasaydı o kadar düzenli, sınırlarını bilecek şekilde ay nasıl hareket edebilirdi gökyüzünde? Güneşle ayın birlikteliğini düşünmeliyiz. Dünya ve ay nasıl düzenli bir birlikteliği kurabiliyorlar bunu anlamalıyız?”
Mavi, Dr. Mavi’nin söylediklerini umursamamıştı.
Dr. Mavi, “Ay seyretme ödevini yapıyor musun?” diye sordu.
“Bazen yapıyorum. Çoğu zaman unutuyorum.”
“Hem iyileşmek istediğini söylüyorsun, hem de ödevlerini tam olarak yapmıyorsun. Bazen gerçekten iyileşmek istediğinden kuşkulanıyorum.”
Mavi bu lafa çok kızmıştı. Eğer iyileşmek istemiyorsa niye yıllardır Dr. Mavi’nin kapısını aşındırsındı ki?
“Bak Dr. Mavi. Bu lafın itham etmeye varıyor. Bana bunu hangi hakla söylüyorsun? Neye dayanarak söylüyorsun?”
“Söylüyorum çünkü ödevlerini bir kez bile tam olarak yapmadın. Ayı seyretmeni istiyorum ama sen bunu tam yarım yamalak yapıyorsun.”
“Vakit bulamıyorum.” diye itiraz etti Mavi. “İşten geç dönüyorum eve. Zihnim sorunlarla meşgul oluyor. Ayı unutuyorum. Hem ne yararı olacak ki ayı seyretmenin.”
“Ay kendi yolunda ilerlerken neye dayanarak ilerliyor sence. Ay düzenli akıp giden yolunu neye borçlu? Sen yolunu benimle bulabileceğine inanıyorsun ama ben de ayın yolunu nasıl bulduğunu merak ediyorum. Tekrar soruyorum: Ay ile dünya nasıl böylesine bir düzenli ilişki kurabiliyorlar? Hem de binlerce yıldan beri? Bu birlikteliliğin bir sırrı olmalı?”
“Lafı nereye getirmek istediğini biliyorum doktor. Seni tanıyorum artık. Sen benden kurtulmak istiyorsun. Benden sıkıldın ve diyeceksin ki, sen de ayı akıp giden yörüngesinde tutana bağlan. Bana güvenme diyeceksin. Ben de insanım diyeceksin. Benim de yolumu bulmaya ihtiyacım varken sana nasıl yol gösteririm diyeceksin. Ama sen muhteşemsin Dr. Mavi. Kendini tanımıyorsun. Ben seni bırakmayacağım. Sen benim yol göstericimsin. Sana güveniyorum. Sen doğruların ne olduğunu biliyorsun. İnan bana. Bu doğruları benden saklama yeter.”
Dr. Mavi çok bunalmıştı. Kan ter içinde kalmıştı. Mavi’nin konuşmalarından boğulmuştu. Ondan kurtulmak istemiş, odanın kapısına yönelmişti. Ama odanın kapısı açılmıyordu. Bir kere daha denedi. Ama olmadı. İyice aşağı indirdi kapı kolunu. Ama kapı açılmıyordu. Mavi tiz bir kahkaha attı. Dr. Mavi bu kahkahadan korktu. Mavi’nin kendisine zarar vermesinden endişelendi. Hastaların doktorlara saldırması nadir olaylar değildi. Bu birkaç kere başına gelmişti ama kapıları kapalı bir odada hastasıyla hiç baş başa kalmamıştı. Birden korkusu daha çok arttı. Kapı nasıl kapalı olabilirdi? Bir süre önce bekleme salonundan odaya Mavi’yi alan kendisiydi. Kapıyı kilitlediğini hiç hatırlamıyordu.
Mavi yavaşça Dr. Mavi’nin yanına geldi. Ona sokuldu. Kolundan sıkıca tuttu. Mavi’nin nefesini hissetti Dr. Mavi. Dr. Mavi bir çığlık attı.
Uyandığında saat ikiydi. Kalbi küt küt atıyordu. Uyandığına sevinmişti. Kafası karışıktı. Hayatında gördüğü en ilginç rüyaydı. Babaannesine rüyalarını anlatırken, sık sık “hayır olsun” lafını duyardı. O da kendi kendine hayır olsun dedi. Sonra rüyanın detaylarını düşündü.
Not: Önümüzdeki sayı devam edecek.