TR EN

Dil Seçin

Ara

Yol Ayrımı

Yol Ayrımı

Çocuğuyla mesleği arasında tercih yapmak durumunda kalan bir anne...

Bir gün üniversitedeki küçük odama, Füsun adlı olgun ve kibar bir hanım uğradı. O da üniversitemizde kimya mühendisiydi ve eşi Adapazarı’nda sevilen bir doktordu.

Füsun Hanım, yaptığımız kısa sohbet sırasında oğlunun anaokuluna gittiğini, fakat oğlu kendisine çok düşkün olduğu için onun yanında kalmak istediğini söyledi. Oysa Füsun Hanım doktora yapıyordu ve çok yoğun çalıştığından oğlunu ancak akşamları görüyordu. Küçük çocuk bu yüzden annesinden kopmuş ve kısa bir süre sonra da bunalıma girmişti.

Füsun Hanım, oğlu için genç bir bakıcı tutsa da o kadın daha sonradan eski eşi tarafından öldürülmüştü. Füsun Hanım’a göre, o cinayet kendi evinde de işlenebilir ve küçük çocuk bu olayı görebilirdi. Bu nedenle yavrusunu hiçbir bakıcıya vermek istemiyordu.

Füsun Hanım’ın kararı onu bir yol ayrımına sürüklemişti. Bu durumda çocuğuyla mesleği arasında tercih yapmalıydı. Fakat herkes bu konuda farklı şeyler söyleyerek onun kafasını karıştırmıştı.

Odama da bunun için gelmişti zaten, fikrimi soruyordu.

‘Bebek Yalnızlığı’ adlı kısa hikâyemi o yıllarda yazmıştım. Füsun Hanım’a o hikâyeyi okuyup, hiçbir şeyin bir evlattan daha değerli olmadığını belirttim.

Sohbetin sonuna doğru Füsun Hanım kararını verip oğlunu seçti. Hâlbuki birçok anne, maddi durumları çok iyi olsa bile, mesleğini çocuklarına tercih ediyordu.

Onu bu davranışından dolayı tebrik ettim.

Füsun Hanım daha sonra fakülteden ayrıldı.

Ve uzun süre okula uğramadı.

Yıllar sonra bir yerde karşılaşıp sohbet ettik.

Füsun Hanım inanılmaz derecede mutluydu. Bütün zamanını oğluna ayırmakla, önceki hatalarını telafi etmeye çalıştığını söylüyordu. Hayatının en kıymetli varlığı olan oğlunu böylelikle tekrar kazandığını belirterek, yardımlarımdan dolayı teşekkür etti.

...

Küçük çocuk henüz 12 yaşındayken, bir beyin tümörü yüzünden vefat etti.

Füsun Hanım’ı yine aylar sonra gördüm.

Gözlerinin yaşı henüz kurumamıştı. Konuştukça o müthiş yarası deşiliyordu. Ama biricik oğlunu, kendisine her yönüyle muhtaç olduğu yıllarda bakıcılara vererek yalnız bırakmadığı için huzurluydu.

Bu yazıyı yazmak için kendisini arayınca Füsun Hanım iyice duygulandı. Çocuğunun vefatından çok kısa bir süre önce ikinci oğullarının dünyaya geldiğini, fakat eşiyle birlikte: “Keşke bu doğan yavrumuz kız olsaydı.” dediklerini de anlattı.

Füsun Hanım daha sonra:

“Bu ikinci yavrumuz; vefat eden oğlumuza o kadar benziyor ki, adeta ikizi.” deyip sözlerini şu şekilde bitirdi.

 “Meğer Allah oğlumun vefat acısını, ona tıpatıp benzeyen diğer bir evlatla hafifletmek istemiş. Bu nedenle kız değil de bir erkek evlat vermiş. O zaten çok merhametli değil mi?”

Füsun Hanım, gerçek bir anne idi.

Ve kendisini ömür boyu perişan edecek bir hataya düşmedi.