Şaşılacak o kadar çok şey var ki…
Yorgun bir geceden sonra sabahleyin dipdiri kalkmak mesela.
Nasıl oluyor anlamıyorum.
Geceleyin kapanan gözlerim, sabahleyin nasıl açılıyor, anlamıyorum.
Her şeyi gören gözlerim, niye kendisini göremiyor?
Ben, benden bile çok uzaktayken, bana benden yakın biri var. Bende hükmünü icra eden biri var. Allah var.
Ben doğduğum günü hatırlamıyorum. Öleceğim günü de bilmiyorum.
Şükür ki, her şeyi O biliyor.
Yatakta boylu boyunca uzanan bedenim, sabahleyin kalkıp yürüyor.
Anlamıyorum bu nasıl oluyor.
Ağzımın içinde bir küçük et parçasıdır dilim.
Hem kürek, hem kürekçidir. Hem lokmayı karıştırır, hem de konuşur. Susar gece boyu, lâl kesilir.
Sonra birden dişlerin arasından kımıldanmaya başlar.
Can yakan, can güldüren sözler söyler…
Nasıl söyler bilmiyorum. Bülbül gibi şakıyor.
Şaşıyorum.
Nasıl oluyor bunlar anlamıyorum.
Derimin üzerinde saç bitiyor, tırnak bitiyor, diş bitiyor.
Toprak değil ki bu kardeşim.
Nasıl oluyor, nerden çıkıyor, sormayayım mı, şaşmayayım mı?
Hayretle bakıyorum.
Nasıl oluyor bunca şey ve her şey hiç anlamıyorum.
Bunları bir yapan var, biliyorum. Şükür ki O var, onu biliyorum.
Adını anıp aldığım her nefes, ömürdür bana…
…
Kulağım seslere karşı çok hassas. İki küçük delik. Sesler oradan merhaba diyor. Ya duyamasaydım o sesleri… Annemin, babamın “evladım, yavrum” deyişini; kardeşlerimin, sevdiklerimin seslenişini. Ya duyamasaydım?
Ne kadar büyük bir nimetten mahrum kalırdım değil mi?
Nasıl işitiyorum ve o sesler kalbimde nasıl tercüme ediliyor da, gözümden o bir damla yaş bazan hüzün olup akıyor, bazen de sevinç olup coşuyor.
Bir yanım kendime ait, özelim; doğru. Ama diğer yanımla tüm insanlarla beraberim.
Nasıl bir şeyim ben hala bilemedim? Bilenler de bilemiyorlar ya…
Şükür ki Rabbim var, O biliyor ya… Onun bilmesi yeter.
Onun her işine hayranım.
Dört ayağıyla nasıl da düşmeden yürüyor atlar, kediler, köpekler…
Benimkisi daha da zor, iki ayağımla yürüyorum, koşuyorum. Devrilmeden, yıkılmadan nasıl yürüyorum, nasıl koşuyorum onu da anlamıyorum.
Ne fazla, ne eksik. Her şey yerli yerinde.
Şaşıyorum bu güzelliklerin her birine ve bu düzene hayretteyim.
...
Koskoca ağaç, önümde duruyor yıllardır, o yürümüyor, ama ben yürüyorum.
Şaşıyorum…
Sıkılmaz mı yerinden? Endişe etmez mi yarınlar için? Çarşıya pazara gitmeyi düşünmez mi? Ne kadar da tevekkülvâri bir hal içinde.
Kim her sabah sevincin rengine boyuyor masmavi gökyüzünü?
Kim kırları yemyeşil yapıyor, kim?..
Ya o kızıl akşamüstlerini; kim süslüyor öyle, görelim de kendimizden geçelim diye? Kim boyuyor gökleri, denizi?
O küçücük insan yüzünü; sevinçle, kederle bazen, kim boyuyor, kim süslüyor böyle?
Bulutları bembeyaz yapan kim? Saçları bembeyaz yapan kim?
Baharda bembeyaz çiçekler uçuşuyor bahçelerde. Kelebekler çiçeklere yakışan bir renkte…
Birbirine benzeyen ağaçlarda, birbirine benzemeyen meyveleri kim yaratıyor?
Kirazdan duta, erikten şeftaliye… Bu kadar farklı meyveleri kokusuyla, tadıyla kim yaratıyor?
Sormayayım mı? Şaşmayayım mı? Bana yakışanı yapmayayım mı?
Yapıyorum işte. Şaşıyorum.
Bırakın yürümeyi, koşmayı… Koşarken düşünüyorum bir de, konuşuyorum ve susuyorum.
Nasıl hayret etmeyeyim? Siz söyleyin.
Bir kerecik olsun demeyeyim mi:
“Rabbim! Her işine hayranım. Rabbim! Seni seviyorum!”
...
Mektuplar gelmez oldu çoktan beri. Postacılar çekilip gittiler neredeyse. Oysa Rabbimin gönderdiği mektuplar ardı ardına geliyor her an..
Aç gözünü ey gafil nefsim! Göresin artık…
En çok ellerim. İki elde on parmak, hayret etmeyip de ne ederim? El pençe dururlar, hazırdadırlar. Tutmak istediğimi kavrayıp önüme getirirler.
El tutar, göz görür, dudak okur, akıl anlar ve duygulanır insan; “Allah” der. Nasıl demesin ki?
Hayret ediyorum. Demeyenlere de, diyemeyenlere de hayret ediyorum. Onlar namına da “Allah” diyorum.
Rabbim, onların diline de söylet…
Nasıl oturuyorum, nasıl kalkıyorum? Bir lokma ekmeği nasıl yutuyorum, bir yudum suyu nasıl içiyorum, anlamıyorum. Boğazımdan aşağıya gönderiyorum, o kadar. Gerisinden haberim yok. Neler oluyor içerde, bilmiyorum.
Ellerim tahtayı, demiri, bir bebeğin pürüzsüz yüzünü hissediyor; ayaklarım yürüdüğü zemini anlıyor. Sıcak mı, soğuk mu fark ediyor.
Yediğim eti sindiriyor midem. Midem ki ettendir, içinde bir şey olmayınca kendini neden sindirmiyor?
Soru büyük. Şaşıyorum işte.
Rabbim, her işine hayranım..
...
Bekliyorum şimdi tam vaktidir. Gökyüzünden gelecek o muhteşem hediyeleri. Her biri, bir meleğin nezaretinde indirilen ve hiçbiri birbirine benzemeyen o beyaz kristal tanelerin gelişini bekliyorum.
Bir başka gözle bakacağım bu mevsim… Hayretle ve muhabbetle seyredeceğim inişini, indirilişini.
...
Güzellikler Senden, hayırlar Senden.
Sana ait olan bütün güzellikleri anlatmak da bizden.
Yönümü bulayım diye bir kitap gönderdin. Pusulasız bırakmadın. Sevgili Peygamberimin (asm) eliyle yolumu, yönümü buldurdun. Yerimin neresi olduğunu bildim. Beni bu dünyada Sensiz bırakmadın.
Sevdiğim ne varsa hepsine beni muhatap ettin.
Memnunum, bahtiyarım Sana kul olmaktan. Sevgili Peygamberime (asm) ümmet olmaktan. O’nun izinde gitmekten.
Adını anıp aldığım her nefes, ömürdür bana.
Adını anmadığım her nefes, ölümdür bana.