TR EN

Dil Seçin

Ara

Dede / Hayatın İçinden Hatıralar

Dede / Hayatın İçinden Hatıralar

O sevimli ihtiyarı, aralarında Selim Gündüzalp ve bir grup arkadaşla gittiğimiz Adapazarı Orhan Cami’nin şadırvanında gördük. Cuma namazı için abdest alıyordu.

Kendisine bakarken, o da bizi fark edip gülümsedi. Yaşı kesinlikle doksanın üstündeydi. Kim bilir belki de yüz. Bu kadar yaşlı birine ilk defa rastlıyorduk. Saçları ve sakalları süt beyaza dönüşmüş, nurlu yüzü sanki şeffaflaşmıştı.

Büyülenmiş gibi onu seyretmekteyken, yaşlı adam içimizden en gencine dönerek:

“Sen hafızsın, öyle değil mi?” diye sordu.

“Evet!” dedi, yanımızdaki çocuk. “Nereden anladınız?”

Yaşlı adam tekrar tebessüm edip:

“Hafızlar yüzlerinden belli olur.” dedi. “Kesinlikle bir farklılık vardır onlarda.”

Biz o farkı görmesek de yaşlı adamdaki farkı açıkça görüyorduk. Bu yüzden de onun yanından ayrılmadık.

‘Nurlu dede’ abdestini tamamlayınca, cübbeyi andıran ceketine uzandı ve bu sırada yine bizden birine baktı. Fakat bu bakışlarında insanı titretecek bir sertlik seziliyordu.

Baktığı gence:

“Anneler ve babalar, bu dünyaya gelmemize sebeptir.” dedi. “Eğer onlar bizden razı olmamışlarsa, cennetin kokusunu bile duyamayız!”

Hepimiz donup kaldık. Yaşlı adam bir keramet daha gösteriyordu. Çünkü konuştuğu kişi annesini biraz önce üzüp ağlatmış, cuma namazına da, onun gönlünü almadan gelmişti. Zaten yolda gelirken de bu konuyu konuşarak o arkadaşımızı uyarmıştık.

Yaşlı adam konuşurken dalıp gitmişti.

Gözlerini sabit bir noktaya dikerek:

“Hele hele annelerimiz.” dedi. “Anneler var ya anneler!”

‘Anneler’ dediği anda ihtiyar adamın sesi titremeye başladı ve henüz sözleri bitmeden gözlerinden oluk oluk yaşlar boşandı. Birkaç kere daha ‘Anne!’ dedikten sonra, küçücük çocuklar gibi ağlamaya başladı.

Eskilere dönmüştü, annesiyle birlikte olduğu yıllara…

Söyleyecek tek bir kelime bile bulamadık. Ve onu öylece bırakıp camiye girdik.

Sonraki haftalarda, caminin her tarafına dikkatle bakmama rağmen o dedeye hiçbir yerde rastlayamadım. Selim Gündüzalp ve diğerleri de görmemişler.

O mübarek ihtiyar, yaşadığımız bölgeye bir yerlere giderken mi uğramış bilmiyorum.

Kim bilir, belki yola devam edip yıllardır hasret duyduğu nur yüzlü anacığına gitmiştir.