TR EN

Dil Seçin

Ara

Kâbe'ye Yönelmek

Kâbe'ye Yönelmek

Aynı Allah’a inanan, aynı kitabı okuyan, aynı Peygamberin ümmeti olmakla şeref duyan insanlar, bu birliklerini, tek bir kıbleye yönelmek suretiyle her gün tekrar tekrar bütün âleme ilân ederler.

Herkes için yöneleceği bir kıble vardır. Siz

hayırda yarışmaya bakın. Nerede olursanız

olun Allah hepinizi bir araya getirir. Çünkü

Allah herşeye kadirdir.

Onun için, nereden yola çıkarsan çık; yönünü

Mescid-i Haram’a çevir. Çünkü o Rabbinden

gelen hakkın tâ kendisidir. Allah ise

yaptıklarınızdan habersiz değildir.

(Bakara Sûresi, 2:148-149)

 

Müminler arasındaki birliği vurgulayan bu âyetler, tek bir vücut halinde Müslümanların teşkil ettiği manzarayı da muhteşem bir tablo olarak hayale gösteriyor.

Öncesi ve sonrasıyla bu âyetler, Yüce Allah’ın Kâbe’yi kıble olarak tayin ettiğini bildirmekte, müminlerden namazda ona yönelmelerini istemektedir. Fakat bu, sadece bir ibadetin şekliyle ilgili bir buyruktan ibaret değildir. Böyle olmadığını, aynı sûrenin başka bir âyeti, “Hayra ermek demek, yüzünüzü doğuya, batıya çevirmek demek değildir”1 cümlesiyle açıkça bildirmektedir. Bu âyetler, böyle bir görüntü altında, çok daha önemli bir hakikati ders vermekte ve arka arkaya vurgular yaparak onun önemini zihinlere ve kalplere nakşetmektedir.

Bu hakikat, birlik hakikatidir.

Ve bu birlik, her ne kadar kalplerin birliği etrafında düğümleniyorsa da, fiziksel birlikle çok yakından ilgilidir. İnsanlar, bir arada bulundukları, aralarında yer aldıkları, beraber oturup kalktıkları, aynı yöne yüzlerini çevirdikleri insanlarla kaynaşmaya eğilimlidirler. Hattâ çoğu zaman bu, gönüllerin kaynaşmasına giden ilk adımı teşkil eder. Nitekim, bir önceki bölümde gördüğümüz, Mâide Sûresinin âyetleriyle ilgili hadis-i şerif, fiziksel birlikteliğin kalplerdeki benzeşmeye yol açtığını bildirmekteydi.

Fiziksel birliktelik, gönül birliğinin başlangıcı olduğu gibi, tezahürüdür de. Bir başka âyet-i kerime, bu yüzden, İslâm şeairini yüceltmeyi kalplerdeki takvanın bir sonucu olarak bildirmiştir.2

İşte, aynı Allah’a inanan, aynı kitabı okuyan, aynı Peygamberin ümmeti olmakla şeref duyan insanlar, bu birliklerini, tek bir kıbleye yönelmek suretiyle her gün tekrar tekrar bütün âleme ilân ederler.

Bu ilânın anlamını ve büyüklüğünü kavramak için, bütün dünyayı birden gözünüzün önüne getirin:

Orada, Kâbe bir merkez olmuş, tüm dünyadaki müminler onun çevresinde halkalanmışlardır. Gündüzler ve geceler bu gezegen üzerinde birbirini izledikçe, bu halkalar da birbiri ardınca dalgalar halinde kıyama durur, rükûa varır, secdeye kapanırlar. Her gün, her saat, her dakika, her saniye, milyonlarca mümin, o muhteşem manevranın bir yerlerindedir.

Sonra hayalinizi daha da genişletin. Bütün mekânları olduğu gibi, bütün zamanları da kuşatacak bir gözle dünyayı seyredin.

Geçmiş ve gelecek zamanların tümü birden Kâbe etrafında nasıl halkalanıyor, nasıl dalgalanıyor, Yer ve Gökler Rabbine bu gezegenin kulluğunu nasıl arz ediyor, bir bakın.

Bu tasvirler hayalî bir manzara değil, çok büyük bir hakikatin hayalimize sığdırabildiğimiz kısmıdır. Yoksa, Âlemlerin Rabbi katında bütün bu kulluklar, ibadetler, zikirler, tesbihler, zaman ve mekân farkından arınmış şekilde, bir arada izlenir. Âyet de bu hakikate işaretle, “Nerede olsanız Allah hepinizi bir araya getirir” buyuruyor. Bu, bir yandan kıyamet günündeki toplanmayı hatırlattığı gibi, bir yandan da, bu dünyanın dört bir yanına dağılmış bulunan o muazzam müminler topluluğunu Yer ve Gökler Rabbinin nasıl bir emirle birleştirdiğini, kaynaştırdığını, onlarla yerin güzel yüzünde nasıl bir birlik tablosu çizdiğini göstermektedir.

Evet, herkesin bir kıblesi vardır. İbrahim’in milletine yaraşan kıble de, İbrahim’in Kâbe’sidir. Ayrıca, yeryüzünün doğusunda, batısında, kuzeyinde ve güneyinde, birbirinden uzak yerlerde bulunan İslâm milletleri de farklı farklı yönlerden aynı Kâbe’ye yönelirler. Bu suretle ümmetin teşkil ettiği birlik, aradaki bütün ayrılıkları örter, onları tek bir vücut haline getirir ve bir hayır yarışına sevk eder. Onların bedenleri Kabe’ye, ruhları ise Yer ve Gökler Rabbini razı edecek hayırlara odaklanmıştır. Ondan sonrası artık bir yarıştır ki, onda rekabet, haset, kıskançlık bulunmaz. Orada kazananlar var, kaybedenler yoktur. Çünkü Rablerinin hazinesinde onların hepsine yetecek ödüller fazlasıyla mevcuttur.

 

Kaynaklar:

1. Bakara Sûresi, 2:177.

2. Hacc Sûresi, 22:32.