TR EN

Dil Seçin

Ara

Sevmeyi Senden Öğrendim...

Sevmeyi Senden Öğrendim...

Ey Sevgili (asm)… Ruhum hissediyor… Uzaklarda değilsin. Yayılan kokulardan biliyorum. Sana has. O kokuyu tanıyorum. Yakınımdasın. Yanımdasın...

Ey Sevgili (asm)…

Ruhum hissediyor…

Uzaklarda değilsin.

Yayılan kokulardan biliyorum.

Sana has.

O kokuyu tanıyorum.

Yakınımdasın.

Yanımdasın.

O kadar ki.

Yakınlık bile uzak

Bu yakınlığın yanında.

Senden hatıralar arıyorum.

İz sürüyorum.

Eşyayı didik didik ediyorum.

Yıldızları da tarıyorum, Samanyoluna bakıyorum...

Bir sabah dünyamıza teşrif ettin.

Yahudi âlimlerinin ileri gelenleri, bir yıldız görmüşlerdi o gece...

Ve... “Ahmed’in yıldızı doğdu!..” demişlerdi heyecanla…

Araştırdılar… Anladılar ki, kendilerinden gelmedi; ve artık kendilerinden gelmeyecekti Beklenen Peygamber…

Son Peygamber’in geleceğini biliyorlardı ve bekliyorlardı. Ama kendi içlerinden…

Bekledikleri gibi olmayınca, düşman oldular…

İnat bu işte, gurur bu işte…

Kendi kitaplarından bildikleriyle açığa düştüler. Kendi kendilerini inkâr ettiler aslında…

Allah (cc), bu varlık âlemini kimsenin hevesine göre çekip çevirmez… Allah’ın hesabı, bütün hesapların üstündedir…

İşte o gelen de bir kavmin, bir zümrenin değil, bütün insanlığın peygamberi olarak gönderildi.

Sen bizim ebedî sevgilimiz, sonsuzluk peygamberisin.

Herkesi aydınlatacak nur Sende; Senin elinde.

Varlığımız gelişinle anlam kazandı.

Dağlar, sahralar, bitkiler, hayvanlar, denizler, taşlar, ne varsa cümle yaratılmışlar…

Seninle değer buldular.

Bulacağım, biliyorum..

Aradığında gizlidir insan…

Bir kor ateş düştü içime bu sabah.

Hatırana yakın olayım dedim.

Yollardayım; çöllerdeyim…

Güneş niye yakmıyor burada şimdi anladım.

Kalbi sevginle yananlara sıcak ne ki, Güneş ne ki?..

Hasretin ateşini vuslat değil, bazen hasret de söndürür...

Değil mi ki ümit var; vuslat da var!..

Senin gibi kimse, hiç kimse sevemedi…

Her şeyin içtendi… İçtenlikleydi…

Sevmeyi de herkes Senden öğrendi…

Ve ben; tek bildiğim,

Sevmeyi senden öğrendiğim..

Evet, sevmeyi Seninle öğrendim…

Hz. Hatice annemiz..

Nasıl sevmişti seni; bir derece anladım.

Ruhundaki güzelliği farkeden o büyük insana binler selâm ve dualar olsun… Annemiz o.

Tarihin değil, kalbimizin sayfalarında adı yazılı kalacak olan…

Sevgilinin sevgilisi…

Hani Hira’da Seni beklemişti bir gün; saatlerce güneş altında.

Sana, ibadetine gölge olmamak için, bir gölge gibi geride durmuştu…

Ve Sen soracaktın:

“Niye haber vermedin geldiğini?” diye..

“Rabbinle arana girmemek için” diyecekti…

O söze dün şahit olan melekler vuruldu; bugün de biz.

Derman mı bırakır bu incelik insanda?

Kalbin en büyüğü Senin yanında, Senin için attı yâ Rasulallah...

Kalbi büyük olana sevda yük değil.

Kalbi büyük olana dünya küçük mü küçük…

Sevilen büyük olunca…

Kız çocuklarının hor görüldüğü bir devirde, on yaşında bir kız çocuğu, Hz. Hatice’nin gözbebeği, evinin eşiğinden daha adım atar atmaz, kalkıp onu kapıda karşılıyordun; alnından öpüp kokluyordun…

Senin bu inceliğine, zarafetine bugün bile ulaşmak zor…

Yapan var mı?..

Sünnetindi, davranışlarında nezaket, hassasiyet, o muhteşem zarafet…

Kuşu ölen çocuğu teselli için yollara düşen Sendin…

Bizler ise, nerede kuşu ölen bir çocuk?.. En yakınlarımızın bile tesellisine, taziyesine gidemez olduk.

Aman dağılmasın ebedî kardeşlikler, o güzelim dostluklar tesbih taneleri gibi…

Bir lokma ekmek derdi ruhları germesin…

Dünyayı kazanalım derken, kaybetmeyelim asıl hazinelerimizi…

Yoksa tatmin etmez, teselli etmez kazandıklarımız…

Dışardan zengin gözükürüz ama içimiz fakirleşir…

Senin hayatın, can verir bize.

Senin sünnetinden uzak olmak, insanlığın mezarı oldu.

Seni unutunca, şefkat, merhamet, hak, adalet, hüsnüzan, iyi niyet.. ne varsa güzel ahlâk adına unutur olduk…

Tamtakır kaldık; içimizin hazinesi boşaldı…

İçinde garip bir boşluk hissetmeyen yok…

İddiası büyük ama, dünyanın ışıltılarının, medeniyet fantezilerinin sözü boş çıkıyor; yine de aldanabiliyor insan.

Sonunda gelinen nokta hep aynı: “Mal da yalan, mülk de yalan. Var biraz da sen oyalan.”

Evet çare belli. İnsanın istediklerini ancak Allah verebilir…

Kalbinin cevabı Onda; her derdinin dermanı Onda…

Rabbimiz!.. Seni bilmekle, Seni tanımakla, Seni sevmekle aydınlat kalbimizi, hayatımızı. Seni, Resulün Hazret-i Muhammed Mustafa gibi sevebilmekle hayatımıza hayat ver…

Güneşinle dünyamızı aydınlattığın, rızkımızı pişirdiğin gibi; Kur’an güneşinle de hayatımızı nurlandır, kalbimizi doyur…

Yâ Resulallah!

Medine’ye girişinizi şarkılarla karşılayan o çocuklar gibi hayranız sana…

Sevginle bayram ediyor yüreğimiz yâ Rasulallah…

Dünyada da, mahşerde de ümmetinden olmak şerefinden ayrılmayalım…

Allah’ım!

Habib-i Ekrem’ine bu dünyada ümmet ettiğin, yakın ettiğin gibi; ahirette de yakın et…

Sana ve Resulüne yakın edecek vesileleri bize ihsan et!..

Duamızı kabul et…