TR EN

Dil Seçin

Ara

Hiç Aklına Gelir miydi?

Hiç Aklına Gelir miydi?

Alzheimer hastalığını hatırlatan bir afişte şu acılı cümleyi okumuştum: “Hiç aklına gelir miydi hiç aklıma gelmeyeceğin?” Alzheimer’lı babasını görmek için tâ Almanyalara giden Müzeyyen Hanımın kederli yüzüne bakarken, aklıma ilk gelen bu cümle oldu. Onca yol, onca zahmet, onca masraf sırf bir çift gözdeki yerini görmek için… “Ama tanımıyor beni…” diyor acıyla. Binlerce kilometreyi gidiyor Müzeyyen Hanım ama o gözün zarından içeri giremiyor. Yaşlı gözlerin pervazında kırılıyor Müzeyyen Hanımın umudunun kanatları; gözleri yaşarıyor. Baba-kız diye başlayan o sıcacık hikâyedeki yerini kaybetmiş olmanın dehşetiyle üşüyor. “Altı yıldır böyle…” diyor. Mahzun. Yine de vefasını eksik etmiyor bir zamanlar gözdesi olduğu o gözlere. Orada olmak istiyor.

Diyorum ki “daha önce de öyleydi.” Şaşırıyor. Neden diye soran gözlerine hepimizin unuttuğu en temel gerçeği hatırlatıyorum. “Siz doğmadan önce de, babanızın gözünde yeriniz yoktu. Babanızın varlığınızı umursamadan geçirdiği yıllar çok daha uzun aslında. Yokluğunuzun farkında olmayan, eksikliğinizden ötürü üzülmeyen bir adam, sizi, siz olmadan geçirdiği yıllar sonra bebeği olarak buldu kucağında. O gün tanıştınız. Ondan önceki onlarca yıl da altı yıldır olduğu gibiydi.”

Belki de yarasını daha da derinleştirdim. Yine de buruk bir tebessüm beliriyor yüzünde. “Alzheimer dediğimiz, hastalık sandığımız bu hal, birbirimizin hatırını biz birbirimizin hatırı say-a-madan önce sayanı hatırlamak için olsa gerek. Her sevdiğimize şunu sorma hakkımız var: ‘Hiç aklına gelir mi bir zamanlar hiç aklına gelmediğim?’”