TR EN

Dil Seçin

Ara

Huzur Burada Sen Neredesin?

Huzur Burada Sen Neredesin?

Gözlerin görmediği nice güzellikler var.

Hayret ile bakın üşenmeyin yeniden bakın.

Gördüm sandıklarımız bile şaşırtacak bizi.

Ne çok da ayrıntı varmış, gözden kaçırdığımız diye söyleneceğiz.

Yunus’ça baksak; benim bir karıncaya ulu nazarım vardır diyebilsek.

Bir yaprak, bir taş, bir çiçek, bir yıldız, bir böcek kim bilir bize neler söyleyecek.

Ah bir kulak verebilsek.

...

Dünya böyledir işte…

Hayretle bakana açar kapılarını.

Açılan o kapıdan bir tanıdık, meselâ çocukluğumuz çıkar gelir.

Bir müddet eyleşir yanımızda.

Bir rüzgar okşar yüzümüzü.

Annemizin ılık nefesi gibi.

Korku yok, ümit çok…

Ya da bir salıncakta buluruz kendimizi.

Bir uçtan bir uca yeşil dallara değmek için uzanır ellerimiz.

Nasibimize düşen bir meyveyi tutarız belki.

Erik ağacının dallarına değer ellerimiz.

Zikrine katılırız yaprakların ve meyvelerin.

Ya da şehrin uzak, çok uzak bir yanında.

Yüksek bir tepede yıldızları seyre dalarız.

Rüya mı acaba bu? Deriz, şaşarız.

...

Hayat her an nice süprizlerle dolu.

Hayretten açılmış gözlerle bakanlar için.

Daralan ruhlara, dert içinde kıvrananlara nefes alacakları pencereler çok.

O pencere zaten her daim açıktır.

Biz kapalı zannettiğimiz için kapalıdır.

Oysa o pencere hep açıktır.

Allah kulunu yalnız bırakmaz.

Onun kalbinin üzülmesine razı olmaz.

Kalbine her an sayısız mesajlar gönderir.

Açılır ilhamın kapıları. Kanatlanır uçar bir gün ruhumuz.

Anlarız ki, aradığımız uzaklarda değil yakındadır.

Göz önündedir.

Elimizle uzansak tutacağımız kadar yakındır.

Rahmeti hep yardır bize Rahman’ın.

O bizden değil, biz ondan uzaklardayız.

Huzur burada yakınlardadır.

İnsan ondan uzaklardadır.

Sormak gerekir bu yalnızlığın sebebi ne? Sorumlusu kim?

Bu kadar yakın iken bize rahmet, biz niye hep zahmetlerdeyiz acep?

Sormak gerekir?

Cevabını vermek zorundayız.

Soralım o zaman:

Ey insan, huzur burada, sen nerdesin?

Huzur uzaklarda değil, yakında arayanlar için.

Yeter ki, gözümüzün önündeki perdeyi arayabilelim.

...

Hz. İsa (as) ve havarilerine, Allah (cc) mucize olarak gökten bir sofra indirmişti.

Acıkan midelerini doyursunlar diye.

Bizim de ruhumuz ebedi aç.

Onu da doyurmak için Rabbimiz Kur’an sofrasını indirdi.

Maddi manevi açlığımızı giderelim diye, sonsuz istifade sofrası hep açık önümüzde duruyor.

Kırıntılarla oyalanmak niye?..

Buyurunuz iftara ve sahura, buyrunuz Kur’an sofrasına.

Davete icabet gerek.

Rabbimizin misafiri olarak hepimiz davetliyiz bu mübarek sofraya.

Önümüzde uzun bir yolculuk var.

Ölümle bitmiyor hayat, ölümle yeniden doğuyoruz ötelere.

O uzun yolda kalbimize azık olacaktır, şimdi ruhumuzu doyurduğumuz her lokma.

Buyrunuz bu kutlu sofraya, Allah için buyrunuz.

Ey insan, huzuru arama uzaklarda.

Huzur yakında, huzur burada Kur’an’da.

Gözündeki gözlüğü başka yerde arama.

Elindeki hazinenin kıymetini bil, bütün insanlık onu arıyor.

Çünkü insanın maddi ihtiyacı gibi manevi ihtiyacı da bitmiyor.

Uyanmış ruhlar onu arıyor.

Rahmetli Ali Ulvi Kurucu ne güzel diyor:

“Ruhun bu ihtiyacını söyler akan sular.

İnsanın Kur’an’a her zaman ihtiyacı var.”

Huzur mu, Hızır mı?

Bu asırda Hızır adını değiştirmiş Huzur olmuş.

Dünya hayatı bitmeden ve bu mübarek pazar kapanmadan elimiz, kalbimiz boş dönmeyelim.

...

O mübarek kitapta hem insanlığın, hem kendimizin geleceği saklı.

Açalım sayfalarını bir bir. Bu ay da bu kutlu kitaba yönelelim.

Huzuru doğru adreste arayıp bulalım.

Aaa huzur bize ne kadar da yakınmış diyeceğiz bundan eminim.

...

Kur’an’dır bu…

Haktan gelen fermandır bu.

Karanlığı aydınlatan kitaptır bu.

Yaradandan bize hitaptır bu.

Cümle mahlûkun sırlarını ayan beyan eden kutlu kitaptır bu.

Çocuğu genci okur, yaşlısı hastası okur, her derde dermandır bu.

Haktan gelen fermandır bu.

Cümle kitapların anasıdır bu.

Ruhun, hayatın kitabıdır bu.

Çağları aydınlatan kitaptır bu.

Oku diye başlayan ve Allah namına oku diye uyaran kitaptır bu.

Kurtuluşunuz, huzurunuz burada sayfalarımın içinde arayın bulun.

Açın beni okuyun diye devamlı bize seslenen bir kitaptır bu.

Ruhun aradığı huzur onda. Kalbin ve aklın gıdası ondadır.

Rahman’ın kullarına iltifatıdır bu.

Aradığın huzur uzaklarda değil bendedir diye bizi her dem kendine çağıran kutlu kitaptır bu.

“Bu Kur’an olmasaydı, ben çıldırırdım oğlum.” demişti bir gün annem. Kur’an’ın nuru ile aydınlanan o mübarek yüzüne baktım o kadar içten söylemişti ki, bir söz ile bin manayı ruhuma nakşetmişti o gün annem.

“Sabah kalkar kalmaz ilk işim bu; bir elim Kur’an’a, bir elim çaya.” diyen Annem haklı.

Tatmayan bilmez.

...

Ömrümüz mübarek olsun. İçimiz huzur dolsun.

Aradığımız yakın olsun. Mutluluğunuz ebedî ve daimî olsun.

Evvel giden ahbaba bizden selam olsun.

Kalanlara sıhhat, selâmet ve afiyetler olsun.

Hastalara, dertlilere devalar olsun.

Yediğimiz, içtiğimiz nur olsun. Yüzbin şifalar olsun.

Cümlemizin gecesi gündüzü mübarek olsun.

Günahlarımızı affeylesin Rabbimiz.

Ramazan-ı Şerif’i hakkıyla ağırlamayı cümlemize nasip eylesin.

Kadir gecesinin sırrına ulaştırsın cümlemizi.

Bayram’da ruhumuzu güldürsün.

Ömrümüz her gün ve her an erirken, geçip giden her bir anın kıymetini bilenlerden eylesin.

Boşa kürek çektirmesin.

Ne ektiysek dün, yarın onu biçeceğiz.

Ömür tarlamıza en kıymetli tohumları ekmeyi nasip eylesin Rabbimiz.

Ne bir günün, ne de bir ömrün tekrarı mümkün.

Hayatın yaşarken kıymetini bilmeliyiz.

“Birbirinden mukaddes, alıp verdiğimiz her nefes” diyebilmeliyiz.

Hayatından daha kıymetli, imanından daha değerli neyi var ki insanın.

Yaşarken kıymet bilen ve şükrünü de ona göre yapan kullarından eylesin Rabbimiz.

Sevgili Peygamberimize (sav) de yerler gökler dolusu salatüselam olsun…

Arif Nihat Asya’nın dileğine kulak verelim:

“Her mümine bir kutlu berattır verilen;

Nimetle huzurdur, hayattır verilen...

Bilsen, ne cömert olur bu gökler pazarı;

Üç Yasin’e üç çift kanattır verilen!”