TR EN

Dil Seçin

Ara

Narkotik Çağda İçsel Huzur / “Gerçek Bir Hikâyeden Uyarlanmıştır”

Yakın zamanlarda moda olan ve dizilerde alt başlık olarak geçen bir söz var: “Gerçek Bir Hikâyeden Uyarlanmıştır” 

Toplum mühendisliğinin tahrip gücü yüksek, son ve etkili bombası. Aslında ne ilk ne de son bomba bu. Uyutulduğumuz, sersemleştirildiğimiz, narkotik bir çağda yaşıyoruz. Modern zaman sarmalı, yazılı ve görsel basın ile ve özellikle sosyal medya aracılığıyla insanı algılar denizinde yüzdürüyor. Sosyal mühendislik hiç bu kadar ustalaşmamıştı. 

Sanki dizi ve filmlerdeki algı operasyonu yetmiyormuş gibi, insan dizi ve filmlerdeki ve sosyal medyadaki hayatları gerçek zannetmiyormuş gibi, dizilerdeki yaşantılar beyinleri tahrip etmiyormuş gibi; dizilerde alt başlık olarak geçen “Gerçek Bir Hikâyeden Uyarlanmıştır” sözü bombalıyor artık zihinleri. Şuuraltımıza kodlanan mesaj ise şöyle: “Gördükleriniz gerçek bir hikâye ve birileri bu hikâyeleri yaşadı. Hayat böyle, ilişkiler böyle. Değerler böyle. Yani normal, yani gerçek. Aldatmak, gıybet, hırs, entrika, tamahkârlık normal şeyler. Gayrimeşru diye bir şey yok aslında…” Beynelmilel, materyalist bir saldırı bu. Bu bir beyin oymacılığı. İnsanlık hiç bu kadar şekillendirilmemişti.

Kapitalist sistem lüks yaşamlar, güzel kıyafetler, şahane evler, güzel arabalar ve benzerleri ile kulaklarımıza “mutluluk burada” diye fısıldıyor. Özendirilen hayatlar ile gerçek hayatlar çarpışıp duruyor. Peki, insan neden bu tuzaklara düşüyor? Sormamız icap eden soru belki de bu. 

Kanımca bunun evrensel cevabı şu olabilir: ‘Yaşam(ın)a, yüce bir amaç ve mana yükleyemeyen insan her türlü kötülüğü yapabilir. Nefsine ve herkese.’

Şimdi bunu biraz açalım ve biraz ölümden konuşalım. 

İnsan öleceğini bilerek yaşıyor ve ölüme bir tutamak bulamadığında başını kuma gömüyor. Yok sayıyor onu. Oysa o, gün gibi ortada. Anbean dimağında. İstese de istemese de hatırlatıyor hayat ölümü biteviye. Modern zamanlar ise, bunları düşünme diyor. Keyfine bak. Hayat çok güzel. Yaşa gitsin. Mutlu ol. Kazan, ye, iç. Eğlenmene bak. “Mutluluk tüketmekte” diyor. Mutluluğu materyale bağlıyor. Şeytanın talebeliğini yapıyor. Zira varlıklar içinde şeytan ilk materyalisttir. Âdem’e (as) secde etmesini istediğinde Rabbine “Onu topraktan beni ateşten yarattın” demiştir. Bu sözüyle maddeye, materyale değer biçmiştir. Değerli olanın “emir” olduğunu, asıl değerli olanın ise Emreden (cc) olduğunu inkâr etmiştir. Kibir tuzağına düşmüş, küfre dalmıştır. Zira küfür örtmek demektir. Hakikati örtmek. İnsan da hakikati bulamayınca modern zamanların algı tuzaklarına kolayca düşer hale gelmiştir. 

Âdem’in (as) nesli insan, cennetin sürgünü. Genlerinde cennet olan varlık. Aşk-ı beka ruhunda varken materyale dalan, daldırılan insan. Ruhunun çemberini dolduramıyor insanın, hiçbir materyal. Çünkü ruhun kavrayışı ve menzili çok daha ötelere matuftur. Ruhun en içteki özlemi saf mutluluktur ve bu, dünya hayatında olmayan bir şeydir. Bu yüzden insan hep bu gerilim hattında yaşıyor. Sınırlılığın içinde, sınırsızlık arzusunun oluşturduğu gerilim hattında. 

Oysa hayat eksik bir yerdir. Eksik ama güzel. Eksik ama değerli. Eksik ama anlamlı bir yerdir hayat. Hüznü de huzuru da barındırır içinde. Hüzün ve huzur içimizdeki ikiz kardeşlerdir. Hüzün bir nehirse huzur bir ummandır. “Nehirden ummana vardınsa nehri düşünme artık” demiş bir arif. Hayat denen bu yolda hüzünlere gark olacak insan, ummana ulaşmak için. Acı ve ıstırap çekecek.

Acı ve ıstırap. Modern zaman narkozu ise insana acıdan kaçmayı salık veriyor. Oysa insan acıdan kaçması gereken değildir. Acıdan beslenmesi gerekendir. Acıyı fark etmesi, acı ile yüzleşebilmesi, acıdan dersler çıkarması gerekir insanın. Ummana erişmenin şartıdır acı. Kaybetmeye namzettir insan. Ve kaybederek kazanır insan. 

Var olduğu an kaybeder insan. Önce en güvenli (sandığı) yeri; ana rahmini kaybeder insan. Sonra annesinin kucağını. Sonra çocukluğunu, gençliğini kaybeder. Bazen hayallerini, umutlarını. Bazen “benim” sandıklarını. 

Kaybedecek ne çok şeyin var ey insan. Ucu cennete çıkan yolun yolcususun. Başka ne bekliyordun ki? 

Üstad doğru söylemişti: “Cennet ucuz değil.”

Cennet isteyen—isteğe bağlı olmasa da—ölmek zorunda. Ağır ağır akıyoruz, sonsuzluğa. İnsan ölünce ölümün içinden geçecek ve her ölüm bir melekle karşılaşma fırsatıdır aynı zamanda. “Son” dediğin/dedirtilen ölüm dünyadaki yaşam içindir. Yaşamın kendisi ölümsüzdür. Zira ‘Sonsuz Hakim’den gelen bir armağandır yaşam. 

Kelamımızı, bir Fransız olmasına karşın Cezayir’in işgali sırasında Cezayirli direnişçilerle birlikte savaşan Psikiyatrist Frantz FANON’un sözüyle bitirelim:

“Ölüm her zaman bizimle. Önemli olan ne zaman kaçıp kurtulacağımız değildir. Önemli olan inandığımız fikirler için elimizden geleni yapıp yapmadığımızdır. Şayet en başta, bir amacın hizmetkârı değilsek, doğrunun, adaletin ve özgürlüğün sevdalısı değilsek yeryüzünde bir hiçiz demektir.”