TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur’an Âyetleri Haber Veriyor / Burada Ne Dediler; Orada Ne Diyecekler?

Kur’an Âyetleri Haber Veriyor / Burada Ne Dediler; Orada Ne Diyecekler?

Dünyada iken insanlar lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile ne dediler, ne istediler, ne yaptılar; ahirette ise aynı hal ve kal dilleriyle ne diyecekler, ne isteyecekler, ne yapacaklar? Kur’an bu konuda bizlere haberler veriyor. Dünya ve ahiret diye çift vatana sahip, çifte vatandaş olan insanoğlu bu ilk vatanı olan dünyada yaptığı iyi işlerden dolayı ödüllendirilecek ve hatalarından dolayı da hesaba çekilecektir. Kötü işleri için “Keşke o işi yapmasaydım” deyip yutkunacak, güzel işlerinden dolayı ödül kazanırken de “İyi ki öyle yapmıştım” diyerek sevinecektir.

Dünyada iken insanlar lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile ne dediler, ne istediler, ne yaptılar; ahirette ise aynı hal ve kal dilleriyle ne diyecekler, ne isteyecekler, ne yapacaklar? Kur’an bu konuda bizlere haberler veriyor.

Dünya ve ahiret diye çift vatana sahip, çifte vatandaş olan insanoğlu bu ilk vatanı olan dünyada yaptığı iyi işlerden dolayı ödüllendirilecek ve hatalarından dolayı da hesaba çekilecektir. Kötü işleri için “Keşke o işi yapmasaydım” deyip yutkunacak, güzel işlerinden dolayı ödül kazanırken de “İyi ki öyle yapmıştım” diyerek sevinecektir.

Ödül getirecek güzel bir hayat ile cezaya çarptıracak kötü bir hayatın yansımalarını şimdiden görmeye çalışmak en akıllıca bir davranıştır.

İşte cennet gibi ebedi bir mükâfat yurdunu kazandıracak sağlam iman ve salih/iyi işleri yapmak, cehennem gibi bir zindana mahkûm edecek yanlış inanç ve hatalı işlerden uzak durmak gerekir. Ahirette karşımıza çıkacak olanlar, dünyadaki işlerimizin birer yansıması olacak. Şimdiden burada, “hesaba çekilmezden önce kendini hesaba çekmek” orada mutlu edecektir inşaallah.

Konuyu âyetlerin ışığında iki başlık altında özetleyebiliriz: “Keşke demeseydim, yapmasaydım, etmeseydim!”, “İyi ki demiştim, yapmıştım, etmiştim.” Önce olumsuzdan başlayalım:

 

A) “Keşke demeseydim, yapmasaydım, etmeseydim!”

Dünya vatanında hesabını kitabını yapmadan nefsin, heva ve hevesin tuzağına düşmüş insanların bu “keşke” maskeli pişmanlık âhlarını şimdiden çekip tövbe nefesiyle teneffüs etmeleri elzemdir. Masum olmadığımıza göre, bu gerçekler hepimiz için geçerlidir.

Bu manzaraları ayetlerin ışığında şöyle açıklayabiliriz:

1) İnkârcılar ahirette cehenneme götürülüp ateşle karşı karşıya geldiklerinde, daha önce nefislerinin hoşuna giden inkârcılığın akıbetini görünce bin pişman olacak ve “keşke yapmasaydık” diyerek dizlerini döveceklerdir.

“Onların ateşin karşısında durdurulup da ‘Ah, keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha rabbimizin ayetlerini yalan saymayıp inananlardan olsak’ dediklerini (ve ne hallere düştüklerini) bir görsen!” (Enam, 6/27) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

2) Hz. Peygambere (sav) tâbi olup onunla birlikte olmayanların pişmanlık feryatları ve feveranları müthiş bir zilletin manzarasını gösterir:

“İşte o gün gerçek egemenlik Rahman’ındır ve o gün inkârcılar için çok zor bir gün olacaktır. O gün, (dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: “Keşke peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost edinmeseydim! Meğer bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni saptırmış!” İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız bırakır”(Furkan, 25/26-29) mealindeki ayetlerde yanlış dost edinmenin korkunç akıbetinden kaynaklanan müthiş pişmanlık manzarası tasvir edilmiştir.

3) Allah ve Resulüne isyan etmenin neticesi yine pişmanlıktır. Dünyada iken Allah’a ve Resulüne itaat etmeyenler, bilakis büyük bildikleri bir kısım önderlerine uyup hak yoldan sapanların öbür tarafta korkunç pişmanlık iniltileri söz konusu olacaktır:

“Allah, inkârcıları lânetlemiş, onlara çok yakıcı bir ateş hazırlamıştır. Orada hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamadan ebedî olarak kalacaklardır. Yüzleri ateşe çevrildiği gün, ‘Keşke Allah’a itaat etseydik, resulü dinleseydik’ diyecekler. Ve ekleyecekler: Rabbimiz! Biz efendilerimizi ve büyüklerimizi dinledik, onlar da bizi yoldan saptırdılar. Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları ağır bir şekilde lânetle!” (Ahzab, 33/64-68) mealindeki ayetlerde Allah’a ve Resulüne karşı isyan etmenin, dünya menfaati, şan ve şöhreti için kurulan dostlukların, nasıl lanetlemeye kadar götüren düşmanlığa döneceğine işaret edilmiştir.

4) Ahiret hayatına inanmayanların hayal kırıklığına uğraması kaçınılmazdır. İnanmamakla kendilerinde bir imtiyaz vehmeden ve gururlanmaktan başka bir meziyetleri olmayan bu kimselerden bazıları, “farz-ı muhal olarak—inananların dediği gibi—ahiret âlemi diye bir şey varsa orada da Allah’ın kendilerine çok güzel ödüller ve nimetler vereceğini” düşünür ve seslendirirler. Ancak oraya gidince başka bir tabloyla karşı karşıya gelince “keşke, keşke…” deyip dizlerini dövecekler.

“Başına gelen kötülükten sonra ona rahmetimizi tattıracak olsak, bu defa da ‘Bu benim hakkımdır’ der (ve ilave eder:) ‘Kıyametin kopacağını da hiç sanmıyorum ya; Rabbimin huzuruna çıkarılacak olsam bile mutlaka Onun katında benim için bundan daha güzeli vardır.’ Biz o kâfirlere yaptıklarını haber verecek ve şiddetli bir azabı tattıracağız”(Fussilet, 41/50) mealindeki ayette bu gerçek tasvir edilmiştir.

5) İmtihan gereği olarak, insanın iç dünyasında biri Rahmanî biri şeytanî iki farklı eğilim vardır. Rahmanî düşüncenin vericisi kuvve-i melekiye, şeytanî düşüncenin vericisi ise lümme-i şeytaniyedir. İnsan  ilâhî mesaja kulaklarını tıkadığı sürece de artık onun danışmanı kendine mahsus şeytanıdır. Şeytanın işi, meleğin yaptığının tersine insanı Allah’tan uzaklaştırmak, beşerî arzuların tutsağı haline getirmektir. Böyle bir ömür geçirip ölen insan, Rabbinin huzuruna çıkarıldığında yaptıklarının ve seçiminin ne kadar yanlış olduğunu anlayacak, “keşke keşke…” deyip dizini dövecek, fakat iş işten geçmiş olacaktır.

“Allah’ın mesajını görmezden gelen kimseye bir şeytan tahsis ederiz; artık bu onun arkadaşıdır. Kendilerini doğru yolda zannederken bu şeytanlar onları yoldan saptırıp dururlar. Sonunda o kişi bize gelince —şeytana hitaben—“Keşke seninle aramız doğu ile batı kadar uzak olsaydı!” der. Bu ne kötü arkadaş!” (Zuhruf, 43/36-38) mealindeki ayetlerde insî ve cinnî şeytanları dost ve arkadaş edinen kimselerin mahşerde duyacakları pişmanlık feveranlarıyla ilgili bir manzara tasvir edilmiştir.

6) Dünya hayatında—imtihan gereği—iyi veya kötü yolu tercih etmek insanın özgür iradesine bağlıdır. Hesap günü, iyi yolu tercih eden kimsenin hesap defteri sağ eline, kötü yolu tercih eden kimsenin hesap defteri ise sol eline verilecektir. İşte kitabı sol eline verilen kimse korku ve ümitsizlik içinde “keşke, keşke…” diye feryat edecektir.

“Kitabı sol tarafından verilene gelince o, ‘Keşke, bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke ölümüm her şeyi bitirseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı; güç ve saltanatım elimden çıkıp gitti” (Hakka, 69/25-29) mealindeki ayetlerde hesap defteri sol eline verilen kimsenin ‘hesabının görülmesini istememesi, kendisine amel kitabının verilmemesi, hatta ölümden sonra bir daha dirilmemeyi isteyerek “Keşke, keşke…” diye yaptığı iniltiler nazar-ı dikkate sunulmuştur.

7) Dünyada fani toprağın üstünde her türlü zevk ve sefayı çeken, toprağın altına girip ona karışıp bulaşmayı asla istemeyen inkârcılar, orada gördükleri karşısında “keşke toprak olsaydık” diyerek yok olmayı arzu ederler:

Biz sizi yakın bir azap hakkında uyardık. O gün insan kendi eliyle yaptıklarına bakar; kâfir de ‘Keşke toprak olsaydım’ der” (Nebe, 78/40) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

8) Tembel tembel yan gelip yatan ve ömrünü boş yere harcayan kimsenin hesap günü söyleyeceği şey şimdiden bellidir: “Keşke bu hesap günüm, buradaki hayatım için hazırlansaydım!..”

“O gün cehennem de getirildiğinde, insan işte o gün yaptıklarını birer birer hatırlayacaktır. Fakat bu hatırlamanın ona ne faydası var! İnsan, ‘Keşke (âhiret) hayatım için daha önce bir şeyler yapmış olsaydım!’ der” (Fecr, 89/23-24) mealindeki ayetlerde ahirete çalışmamanın kötü akıbetinin altı çizilmiştir.

B) “İyi ki öyle yapmıştım, öyle inanmış ve öyle hayat sürmüştüm!”

 

1) İman edip salih amel işleyenlerin ahirette söyleyecekleri şudur: “İyi ki İslam yolunu tercih etmiştim. İyi ki o istikamette iman etmiş ve salih ameller/iyi işler yapmıştım. Şimdi hiç layık olmadığım nimetleri Rabbim bana lütfetti, Ona hamdolsun!”

“İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince—ki hiç kimseye gücünün üstünde bir vazife yüklemeyiz—işte onlar cennetliklerdir. Orada onlar ebedî kalıcıdırlar. (Cennette) onların altından ırmaklar akarken, kalplerinde kinden, nefretten ne varsa hepsini çıkarıp atarız. Ve onlar derler ki: ‘Bizi bu nimete kavuşturan Allah’a hamdolsun! Allah bize bahşetmeseydi biz kendiliğimizden bunu elde edemezdik. Hakikaten Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler.’ Onlara, ‘İşte size cennet! Yapmış olduğunuz iyi amellere karşılık o sizin oldu’ diye seslenilir” (Araf, 7/42-43) mealindeki ayetlerde bu güzel manzara tasvir edilmiştir.

2) Dünya hayatında Allah’ın emirlerine riayet etmeye çalışan, bütün gayeleri Onun rızasını kazanmak, cehennem azabından kurtulmak ve cennete girmek olan kimselerin buradaki kaygıları orada emniyete, buradaki hüzünleri sevince dönüşür ve “İyi ki iman etmiş ve ona göre istikametimi belirlemiştim” derler.

“Daha önce bizden en güzel sonucun vaadini almış olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar. Onlar cehennemin uğultusunu işitmezler, canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar. (Hesap günündeki o) en büyük dehşet bile onları tasalandırmaz. Melekler onları, ‘İşte bu size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür’ diyerek karşılar” (Enbiya, 21/101-103) mealindeki ayette iman ve itaatin, üzüntüden uzak, sevinç dolu bir akıbete nasıl ulaştırdığı tasvir edilmiştir.

3) Dünya hayatında Allah’a karşı saygılı olan, Ona itaat eden kimse ahirette melekler tarafından büyük iltifatlarla karşılanır ve büyük bir sevinç içinde bu ikramlarından ötürü Rabbine hamd-u sena edecektir:

“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da gruplar halinde cennete sevk edilecekler. Nihayet oraya vardıklarında cennetin kapıları açılmış olacak; bekçileri/melekler onlara, ‘Selâm size! Hoş geldiniz! Ebedî olarak kalmak üzere buyurun girin cennete!’ diyecekler. Onlar da ‘Bize verdiği sözü yerine getiren ve cennetten bize dilediğimiz yerinde mesken kurabileceğimiz yurt bağışlayan Allah’a hamdolsun!’ diyecekler. (Böyle bir netice için) çalışıp çabalayanların ecri/mükâfatı ne güzel!” (Zümer, 39/42-43) mealindeki ayetlerde bu “hoşâmedi” merasiminin tasviri yapılmıştır.

 

Hülasa:

Kur’an’da ifade edildiği üzere, dünyada Allah’a inanıp O’nun dosdoğru yolunda yürüyenleri kıyamet gününde melekler karşılayacak ve onlara korkmamalarını, tasalanmamalarını, kendilerine vaad edilen cennetlerle sevinmelerini söyleyeceklerdir.

İlgili ayetlerin mealleri şöyledir: “Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: “Korkmayın, kederlenmeyin, size vaad olunan cennetle sevinin! Biz, dünya hayatında da âhirette de sizin dostunuzuz. Orada, çok bağışlayıcı, çok merhametli olan Allah’tan bir ikram olarak sizin için canınızın çektiği her şey bulunacak, yine orada umduğunuz her şeyi elde edeceksiniz.” (Fussılet 41/30-32)

Hadis-i Kutsîde rivayet edildiğine göre; “Allah Teala şöyle buyurdu: Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir insanın aklından geçmeyen şeyler hazırladım.” (Buhari, Tefsiru sureti’s-Secdeti, 32/1; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, 8/516)

Bu hadis-i şerif, “İşte onların dünyada yaptıkları makbul işlere mükâfat olarak gözlerini aydın edecek, gönüllerini ferahlatacak hangi sürprizlerin saklandığını hiç kimse bilemez.” (Secde, 32/17) mealindeki ayetin bir nevi açıklamasıdır.

“Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuzikinci Söz’ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mesudane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü’yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelal’in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Müptelâ ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, onun cilve-i cemalinin ve hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi ve bütün Cennet, bütün letaifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler, bir lem’a-i muhabbeti olan bir Mabud-u Lemyezel’in, bir Mahbub-u Lâyezal’in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet’e çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.” (Mektubat, 228 )

Evet Sonsuz Rahmet ve Kerem Sahibi Allah, insanları—hastalık ve sıkıntıların olmadığı, ölümün semtine uğramadığı, üzüntünün kokusunun bile olmadığı “Darusselam” denilen selamet diyarı olan cennete davet ediyor. Bu davete icabet etmek dinin, aklın, kalbin, vicdanın gereğidir. Haydi hak yolu seçelim ve Cennete gidelim inşaallah!