Sana bir soru sorulsa, fakat bir soru gibi göründüğü halde o bir sorunun içinde aslında farklı iki soru sorulmuş olsa, o soru da:
“En mühim sorun nedir?” olsa, ne cevap verirdin?
…
Senin en mühim “soru”n:
“Acaba, Allah (cc) benden ne istiyor?” olmalıdır.
Senin için en mühim ‘sorun’: “Cehennemden kurtulmak” olmalıdır.
En mühim ‘soru’nun doğru cevabı ile yaşayabilirsen, en mühim ‘sorun’unun halli için en doğrusunu yapmış olursun!
Aynı soru içindeki bu iki farklı soru, bu bakımdan mana ilişkisi içindedirler.
Her biri Müslümanlara birer rehber olabilecek sahabe-i kirâmın da en mühim sorusu:
“Acaba, Allah (cc) benden ne istiyor?” ve en büyük sorunu da; “Cehennemden kurtulmak”tı.
“Onlar orada ebedî olarak kalıcıdırlar.” (Nisâ Sûresi, 4/169)
“Göklerin ve yerin yaradılışını tefekkür ederler. ‘Bu kâinatı boş yere yaratmadın, ey Rabbimiz.’ derler. ‘Seni bütün noksan sıfatlardan tenzih ederiz. Sen de bizi cehennem ateşinden koru.” (Âl-i İmran Sûresi, 3/191)
“Cehennem azâbını bizden uzaklaştır, onun azâbı daimi bir helâktır. Gerçekten de orası ne kötü bir durak, ne kötü bir konaktır!” (Furkan Sûresi, 25/64-65)
Bunlar “gibi pek çok âyetlerin ve başta Resul-i Ekrem (asm) ve umum peygamberler ve ehl-i hakikatın, dualarında en ziyade, “Ecirnâ minen-nâr”, “Neccinâ minen-nâr”, “Hallisnâ minen-nâr” ve vahiy ve şuhuda binaen onlarca kat’iyet kesb eden “Cehennemden bizi hıfz eyle” demeleri gösteriyor ki, nev-i beşerin en büyük meselesi Cehennemden kurtulmaktır. Ve kâinatın pek çok ehemmiyetli ve muazzam ve dehşetli bir hakikatı Cehennemdir ki, bir kısım o ehl-i şuhud ve keşif ve tahkik onu müşahede eder. Ve bir kısmı tereşşuhatını ve gölgelerini görür, dehşetinden feryat ederler, “Bizi ondan kurtar” derler.” ( Risale-i Nur Külliyâtı, Meyve Risalesi)
İnsanların büyük ekseriyeti, gerçekten “en mühim soru” ve “en mühim sorun”larının ne olduğunu bilmez bir vaziyette, kendilerini kaptırmış oldukları iş ve meşgalelerde boğulmuş; bunun dışındakilere karşı ise kör, sağır, dilsiz ve ilgisiz gibi yaşarlar!
Şimdiye kadar kendisi için en mühim “soru”nun ve en mühim “sorun”un ne olduğunu ciddî şekilde araştırıp doğru tesbit edememiş ve ona göre yaşamamış olan insanlar, şimdiden sonra bunları yapmalı ve geçmişlerini de telafiye çalışmalıdır.
…
Acaba, insana en yakışan ve onun için en doğru olan düşünüş ve davranış biçimi nasıldır?
Bazılarının kendilerine göre dar veya saptırılmış bir yorumla kullandıkları “Hayatın rövanşı yok!” sloganı da, aslında en doğru düşünüş ve davranış biçimi için bir anahtar olabilir; hayatın rövanşının olmadığını düşünmek, en kıymetli ve bir defalığına bize verilmiş olan bu ömür sermayemizi kârlı bir âhiret ticareti için kullanmamıza yol açabilir.
Evet, insan için en mühim soru: “Allah (cc) benden ne istiyor?” desek, yanlış olmaz. Çünkü bu soru, “Ben kimim?”, “Nereden geliyorum?”, “Bu dünyaya ben kendi isteğimle gelmediğime göre beni buraya kim gönderdi ve niçin gönderdi?”, “Benim bu dünyada ne yapmamı istiyor?” gibi sorulara cevap aramakla gelebilecek olan Allah’a (cc) imanın dünya hayatındaki yaşayışa akseden şekilleri hâsıl olur ve en kıymetli kazanç olan “amel-i salih”e kapı açar.
“Acaba, Allah (cc) benden ne istiyor?” sorusuyla insan, neticede en mühim sorunu olarak Cehennemden kurtulmayı bilir. Ve; “Hayatın rövanşı yok!” diyerek de, sadece bir defalığına olmak üzere bu dünya imtihanına gönderildiğini düşünerek, bu dünya hayatını, ebedî âhiret hayatındaki “fayda vermeyecek son pişmanlığını” azaltabilecek şekilde yaşamaya çalışır.