TR EN

Dil Seçin

Ara

Ölüme Bakış

Ölüme Bakış

Elimizde olmadan geldiğimiz bu dünyada bizi bekleyen akıbet kesindir: Öleceğiz.

Elimizde olmadan geldiğimiz bu dünyada bizi bekleyen akıbet kesindir: Öleceğiz. Günümüzün modern insanı ölümü ne kadar gündeminden çıkarmaya uğraşsa da yine ölümle iç içeyiz. Bir yakınımızı kaybettiğimizde, cenaze törenine katıldığımızda, mezarlık yakınından geçtiğimizde, bir felâketle karşılaştığımızda, hastalandığımızda, bazen yalnız kaldığımızda ölümü hatırlar, ürperir ve korku duyarız.

Aslında haksız da değilizdir. Kimin ne zaman öleceğini ancak Allah bilir. Bir arkadaşımın eşi kanser olmuştu ve doktorlar kısa bir süre içinde öleceğini söylemişlerdi. Dostum çocuğunun annesiz kalacağının üzüntüsündeyken bir trafik kazasında aniden vefat etti. Eşi ise uzun yıllar yaşadı.

Peygamber Efendimiz (sav), “Güne başlayan nice kimseler vardır ki, onu tamamlayamadan ölür. Yarını bekleyen nice kimseler de vardır ki, yarına çıkmadan ölür.” derken bu hakikate işaret etmiştir. Her an, her geçen gün, aslında bizim ölüme biraz daha yakınlaştığımızın ifadesidir. Yaş yıl dönümlerini kutlayanlar bu gerçeği unuturlar ama; her giden yaş, hayat sermayesinden bir yıl daha eksildiğinin de ifadesidir.

 

ÖLÜM KORKUSU

İnsanoğlunun başlıca temel duygularından biri ölüm korkusudur. Psikiyatrik bakış açılarından pek çoğu ölüm korkusunu ruhsal hastalıkların kaynağı sayar. Sıkıntı, anksiyete (endişe ve kaygı hali), anguvaz (hafakanlar basması), depresyon, obsesyon (mikrop veya temizlik takıntısı gibi) psikiyatrik rahatsızlıkların temelinde hep ölüm korkusu yer alır.

Gerçekten ölüm korkusu asıldır ve bütün korkuların kaynağıdır. Söz gelimi bir kişi elini iğneye, bıçağa, makasa süremiyorsa veya dokunamıyorsa bu, iğne batıp kalacak, bıçak kesecek ve en nihayet ölüm olgusu gelecek diye korktuğundan dolayıdır. Veya bir insan musluğun başından ayrılamıyor, tekrar tekrar bir yerlerini yıkıyorsa bu da “temizlenmem gerekir, yoksa mikrop kapıp hastalanırım ve ölümden kurtulamam” korkusundandır.

Sıkıntının, korku ve ızdırabın da önemli sebebi ölümün mutlak gelecek oluşundandır. Ayrıca ölümün yanında bütün sıkıntılar hafif kalır. Zira Peygamberimizin şu sözü bu hakikati ifade etmektedir:

“Allah, kendisini yarattığından beri Ademoğlu ölümden daha sıkıntılı bir şeyle karşılaşmamıştır. Ölüm ise öldükten sonra başa gelecek şeylerden daha hafiftir.”

 

KORKUNUN ÇARESİ

Aslında Müslüman sadece Allah’tan korkar. Çünkü bilir ki, dünya hayatının olduğu gibi ahiret gününün de tek maliki Cenab-ı Hak’tır.

Allah’ın Elçisi (asm) bildirmiştir ki, ölüm korkulacak bir yok oluş değil, yalnızca dünya değiştirmedir. Allah’a ve ahirete iman eden kişi için ölüm, sadece ibadete ve ahirete hazırlanmaya teşvik edicidir.

İnançsız birisinin korkusu ise onu öyle rahatsız eder ki, beynini kemiren bu kahredici düşünceden kurtulmak için çılgınca veya tuhaf kaçışlara saplanır, kendince çareler arar. Kimisi alkol veya uyuşturucu maddelere sarılır, bazısı da başıboş yaşamaya, eğlenceye dalar. Bunlar, beyinlerini geçici olarak uyuşturup ölümü unuttursa da gerçeği değiştirmez ve bir işe yaramaz.

Aslında ölümü anmak, neşemizi kaçırsa da dünyanın faniliğini, mal, mülk ve makamın kalıcı değerler olmadığını hatırlamaktır. Bu yüzden Peygamber Efendimiz, “Ölüm en iyi nasihat edicidir.” buyurmuştur.

Ölümü anmanın yollarından biri de kabristanları ziyaret etmektir. Böylelikle dünyalık hırslarımız azalır. Peygamberimiz, “Mezarları ziyaret edin. Çünkü bu sizi dünyaya aşırı bağlanmaktan soğutur ve ahireti hatırlatır.” buyurmuştur.

Evet, sadece ve sadece Allah’tan korkalım. Çünkü “Allah’tan korkan hiçbir şeyden korkmaz. Allah’tan başkasından korkanı ise Allah Teâlâ her şeyden korkutur.” hadisi bu gerçeği özlü olarak belirtmektedir. Aslında bu da bizi uyandırıp asıl hayata, ebedî hayata hazırlanmamız için bir rahmet eseridir ve Allah’ın (cc) bizi sevdiğinin göstergesidir. Çünkü zarara uğramasın diye sevilenler uyarılır…