TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsanı Ve Toplumu Anlama Üzerine

Hız ve değişim modern hayatın en belirgin iki özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürekli değişim ve yenilenme ihtiyacının hayatın vazgeçilmezi haline gelmesiyle pek çok şey çok çabuk eskitilir ve rahatlıkla elden çıkarılır hale gelmiştir.

Teknolojide yaşanan çok hızlı değişimler insanı ve hayatı dönüştürmekte, bu da ciddi uyum sorunlarına yol açmaktadır. İnsan ve insan eliyle oluşturulan toplumsal yapılar sürekli değişmekte, ilişkiler ve süreçler farklılaşmakta, hayata dair algı, düşünüş ve yaşayış tarzları da bu değişimden etkilenmektedir.

Baş döndüren hız ve değişimin etkilerinden azade kalması mümkün olmayan insan yine de değişmeyen bir “insanlık” durumunu tecrübe etmektedir. Bir yandan hayatın kurucu öznesidir. Diğer yandan zaafları, hayalleri, geçmiş ve geleceğe dair düşünceleri ile anlam ve değer arayışı içindedir. Zaman ve mekânda meydana gelen değişiklikler bir anlamda dekor değişimidir ancak insan bu dekor önünde “insan” olma ve “insan” kalma mücadelesi vermek bir “insanlık” yazgısıdır. Bu nedenle insanın doğru tanınması, kendine yabancı düşmeden iç barışını tesis etmiş olarak hayata müdahil olması toplumsal bütünlük ve barışın temini açısından son derece önem taşımaktadır.

•••

Hollanda Rotterdam’da kentin büyük meydanının ortasında yer alan ilginç bir heykelden bahsedilir:

“Heykel taştandır ancak bütün eklemleri birbirinden ayrılmıştır. Mesela boyun azıcık yana eğri, dirseği kolun yanına doğru, diz ve bilekleri de böyle. Öyle ki meydanın ortasında duran bu heykele uzaktan baktığınızda, hafif bir yel eserse bu heykel yıkılıp dökülür diye içiniz oynar. Oysa heykel taştan yontulmuştur. Heykeltıraş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki insanı simgelemek istemiştir. Fakat bu heykel çağdaş insanın simgesidir. Her zamankinden daha güçlü, kaya gibi, fakat her zamankinden çok mahvolacağı tasası içinde.”

Kendiyle, başkalarıyla, tabiatla sürekli çatışma ve gerilim halinde olan ben merkezli insanın ne kadar zayıf ve kırılgan hale geldiğinin bir ifadesi gibidir bu heykel. Özellikle tasavvur dünyasında başlayan parçalanmış bir dünya algısı onun bütüncül bir varlık ve kendi algısını oluşturmasına engel olmaktadır.

•••

Kâinata ve kendine tevhid nazarıyla bakan insan ise kendiyle barışık ve diğer yaratılmışlar ile uyumlu bir profil ortaya koymaktadır.

Müslüman için dünya hayatı yapıp etmelerinin uhrevi boyutunu da dikkate alarak yaşanması gereken bir hayattır. Bu nedenle bireysel planda ve toplumsal hayatın içinde sorumluluk bilinciyle hareket etmesi beklenir. Kişinin belli zaman aralıkları ile yerine getirdiği şahsi ibadetleri/dinî pratikleri onun aile, eğitim, siyaset, ticaret gibi toplumsal ilişkiler geliştirdiği alanlardaki yapıp etmelerinden bağımsız değildir.

Bugün toplumsal çözülme başta olmak üzere yaşanan sosyal problemlerin temelinde bu alanlardaki ilişkilerin ahlaktan yoksun bir zeminde yürütülüyor olması yatmaktadır. Çünkü ahlâktan yoksunluk güç sahibi olduğu vehmine kapılan ben merkezli insan veya kurumların gücü yettiğini düşündükleri üzerinde tahakküm etmesi sonucunu getirmektedir. Toplumun yapı taşı olan aileden başlayarak hem aynı toplumsal yapının içinde yer alan kurumlarda hem de uluslar arası planda işleyen tahakküme dayalı ilişkilerde böyle bir yaklaşımın olumsuz yansımalarını görmek mümkündür.

•••

Değerler kendisine inanan ve savunan müntesiplerince yaşatıldıkları oranda var olurlar. Hayatın dışına itilmiş pratiğe yansıtılmayan değerler ne kadar doğru ve kıymetli olsalar da işlevsiz kalmaya mahkûmdurlar.

Dünyaya değer eksenli bir perspektiften bakarak insani değerler temelinde bir hayatın inşa edilmesine katkıda bulunabilecek insanın, değerlere yaslanmayan bir tasavvurdan hareketle tanımlanıp kolaylıkla manipüle edildiği günümüzde gücü esas alan sistemler elinde nesneleştirilmiş olması son derece düşündürücü ve endişe vericidir. İslam gibi insana kendi varoluşu ve hayatın mahiyeti hakkında “kalpleri mutmain eden” bir izahtan mahrum kalmak, günümüz insanının yaşadığı sorunları anlama ve dolayısıyla derde deva olacak çözümler üretmede önemli bir eksikliğidir.

•••

Farklı insan tasavvurlarının farklı toplum yapılarına ve işleyişine sebebiyet verdiği dikkate alındığında bugüne kadar insan ve toplum hakkında yapılan izahların göremediği veya eksik bıraktığı noktalarda İslam perspektifinin ne kadar önemli bir fonksiyon icra edeceği daha iyi anlaşılacaktır.

Nasıl ki insanın fiziki yapısı ile ilgili daha önce karşılaşılmayan problemler yeni teşhis ve tedavi tekniklerinin gelişmesi noktasında çalışmalara yön ve hız vermekte ise, içinden çıkılmaz zannedilen toplumsal problemler de aslında toplumları okumada yeni bakış açıları ve farklı yaklaşımların ortaya konması noktasında önümüze konan birer imkân olarak değerlendirilebilir.

Olmayan bir şeyi keşfetmekten ziyade kadim medeniyet değerlerinin bugüne taşınması anlamına gelen İslam sosyolojisi çalışmaları insanlık için böyle bir imkân anlamı taşımaktadır.