Sabahın erken saatleri… Kapıyı açar açmaz serin ve mis gibi kokan hava yanaklarıma dokunuyor. Derin bir nefes alıp şöyle bir etrafıma bakıyorum. Etrafta kimse yok derken, bir mavi kuş ve iki sincap bana katılıyor. Sonra bir sarɩ kelebek…
Gözlerimle nereye konacak diye onu takip ederken, işte tam o anda donup kalıyorum. Bu nasıl olur? Yoksa hala rüyada mıyım? Gece birisi gelip yaprakların üzerine küçük inci taneleri ve mücevherler takmış. Gözlerimi ovuşturup tekrar bakıyorum. Yoksa minik lambacıklar mı desem? Nereden geliyor içlerindeki bu ɩşık?
Başımı kaldırınca, gözlerimi tekrar kapatmak zorunda kalıyorum. Lambacıkların nasıl yandığını anlıyorum. Gözümü nurlandıran güneş, damlacıkların içine de giriyor, onları da ışıklandırıyor. İnsan başını kaldırıp güneşe bakmazsa her damlacıkta bir küçük güneş var sanıyor. Ne komik… Tuhaftır ki, insan güneşi unutunca her bir damlanın içinde birer güneşçik olduğunu kabul etmek zorunda kalıyor; bir atomun içine binler Einstein, Newton, yüzbinler kitap, yıllara sığmayan tecrübe sığdırıp kabul etmeye mecbur oluyor. Evet… Aslında Darwin ve onun evrim teorisini kabul edenler gibi…
1981 ve 2008 yılları arasında Helsinki Ünv. Ekoloji Profesörü Patrik Karell liderliğinde yapılan ve Nature Communications’da yayınlanan bir araştırmaya1 göre ise Finlandiya’nın griye çalan kırçıllı baykuşlarının renkleri, son 50 yılda kışların daha mutedil geçmesi ile, gitgide kahverengiye dönüşmeye başlamışlar. Çünkü, kahverengi baykuşlar, gri olanlara göre, etraflarına daha kolay kamufle olup daha fazla fare avlayabilmekte, kışları daha kolay atlatabilmekte ve daha fazla hayatta kalabilmektedirler. Hayatta kalabilen bireyler üredikçe de yeni nesillerde kahverengi olma özelliği gitgide artmaktadır.
Kaynak: https://www.discoverwildlife.com/animal-facts/birds/facts-about-tawny-owl/
Kahverengi baykuşların, gri olanlara göre daha kolay saklanabilip, daha fazla av yakalamalarına ve sayılarının böylece artmasına, gri olanların azalmasına ise biyolojide ‘doğal seleksiyon’ ismi verilir.
Seleksiyon (seçilim) aslında çiftçi ve hayvan yetiştirenler tarafından kullanılan bir yöntemdir. Örneğin, şampiyon olan yarış atları emekli olduktan sonra, yeni şampiyonların dünyaya gelmesi için damızlık olarak kullanılır. Kaslı olup olmama, boy, kemik yapısı genetik yolla anne-babadan yavruya geçtiği bilindiği için yapay bir seçilim yapılır. Böylece istenilen karakterler ön plana çıkar, soy oradan devam eder. Elbette bu seçilimin arkasında da bir ilim ve irade vardır.
DNA’da herhangi bir genin değişip mutasyon olması Darwinizme göre tesadüfi bir olaydır. Bu tesadüfi olay üzerine canlılar arasında farklılıklar oluşur. Doğal seleksiyon ise bu farklılıklar üzerine etki eden, bazılarını eleyen bir tabiat olayıdır.
Biz ne mutasyonların rastgele olduğunu ne de doğal seleksiyonun kontrolsüz gerçekleşen tabii bir hadise olduğunu kabul etmiyoruz. Her şey Allah’ın bir plan, program ve yaratması ile olmaktadır. Evet seçimler oluyor ve böylece farklı farklı güzellikler yeryüzü sahnesine çıkıyor… Sonuçlar ise sürecin de planlı olduğunu gösteriyor. Evet, ayette de belirtildiği gibi, “O, her an yeni bir tasarruftadır.”2 Allah (cc) her an yeni bir yaratmada, her an yeni yeni eserlerini göstermeyi murad etmektedir. Yeni yeni eserlerini göstermek için de bir yarış, bir koşturma içinde varlık nehrini akıtmaktadır. Yani Âlemlerin Rabbi Allah, kâinatı değiştirir, şartları değiştirir ve mahlukatını değiştirir. Evet bir yarış vardır ve bu yarışta canlılar, Allah’ın başka başka sanatlarına ve farklı güzelliklere mazhar olurlar.
Bir zebra sürüsü içinde yavaş koşanlar, hasta ve güçsüz olanlar, aslanlar tarafından avlanır, geriye kalan nesil ise daha sağlıklı ve hızlı bireylerden oluşan bir topluluktan ürer. İmanlı bir nazarla bakınca bunların hep bir kontrol dahilinde cereyan ettiği görülür; düzenin devam etmesi de tesadüf olmadığının göstergesidir. Yaratıcıya inanmayanlar ise her şeyi tesadüfen ve kendi kendine oluyor diye görürler. Aramızdaki fark da budur…
Evet üstte dediğimiz gibi insan Allah’ın ilmini, iradesini, yeni yeni yaratmalarını görmeyince, akılsız ve şuursuz atomlara ve sel gibi akan hava, su, ateş gibi unsurlara böyle bir yaratma gücünü vermek zorunda kalıyor. Bu ise bir damla su ışıldasın diye içine güneşi koymak gibi değil midir? Atomlar, genler, canlılar Allah’ın iradesiyle hareket ettikleri için, boylarından çok büyük işleri kolaylıkla yapar görünürler; gerçekte ise iş gören Allah’ın iradesi ve sevk etmesidir.
Baykuşlara gelince, ne kahverengi baykuş kahverengi olduğunun ne de gri olan gri olduğunun şuurundadır. İçlerinden hiçbiri “Şöyle ahu gözlü, kahverengi bir kızım olsa,” diye dua da etmez. Yarın şartların ne olacağını, nasıl olmanın avantajlı olacağını da bilmez. Bilse de ne genlerine söz geçirebilir, ne ekosistemi değiştirebilir. Her iki renk baykuşa da “aksal ğayat”larına, yani kendilerine verilen kabiliyetlerle ulaşabilecekleri en nihai noktaya ulaşabilmeleri için cihazlar verilir. İkisi de fiili dualarını yaparlar, Allah’ın çeşit çeşit güzelliklerini gösteren model olurlar. Rızıkları Allah tarafından verilir ve ecelleri de yine kaderde Allah tarafından belirlenmiştir. Her bir bireyin bir eceli olduğu gibi bir türün ve topluluğun da eceli vardır. Gün gelir, belki gri olan baykuşların eceli gelebilir, diğerleri yaşar. Şartlar değişip tersi de olabilir. Hangisi olursa olsun, hep hikmetle ve sebepler dairesinde gerçekleşir; ve bütün ekosistemi etkileyecek sonuçlar doğurur. Başka bir değişle ‘doğal seleksiyon’ diye adlandırılan olaylar aslında doğada karşımıza çıkan kaza ve kader tecellilerinden, yani Allah’ın tabiattaki planının görünmesinden başka bir şey değildir.
Tesadüfen bunca çeşitli bitki ve hayvanın olamayacağını bir Darwiniste söyleseniz, size, doğal seleksiyonun tesadüfi olmadığını, belli kurallara göre hareket ettiğini söyler. Elbette öyledir. Çünkü ‘doğal seleksiyon’ dedikleri Allah’ın tabiata koyduğu şeriat-ɩ fıtri dediğimiz tabiatla ilgili kanunların bir parçasıdır ve Allah’ın bütün kanunları gibi bir düzen içinde gerçekleşmektedir.
Damladaki ışıkçığın güneşten olduğunu görmezden gelen insan, o ışığı damlaya vermek zorunda kalır. Aynı şekilde, tabiatın mükemmel işleyişini ve onda görünen ilim, irade, kudret yansımalarını ya Allah’a teslim eder ya da tabiata ‘rablık’ verir. Allah her şeyi yaratır ve idare eder demez ise, her bir şeye ilah gibi ilim, irade, ve kudret vermek zorunda kalır…
Kaynaklar:
1. https://www.nature.com/articles/ncomms1213
2. “Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) Ondan isterler. O, her an yeni bir ilâhî tasarruftadır.” (Rahman Suresi, 29)