TR EN

Dil Seçin

Ara

Türk Resminin Yüzakı: Erol Akyavaş

Ressam Erol Akyavaş’ın sanat hayatı, Bedri Rahmi atölyesinde misafir öğrenci olarak bulunmasıyla başlar.

Osmanlı son döneminde başlayan Batı tarzı sanat anlayışı içerisinde sanat eğitimi alanlar ve sanatla uğraşanlar tamamen Batı’ya yönelmişlerdi.

Avrupa’ya sanat eğitimine giden bütün sanatçılar büyük bir Batı hayranlığı içinde ancak Batı’nın değerleriyle ayakta kalabileceklerini düşünüyorlardı. Hatta Sanayi-i Nefise mektebini kuran Osman Hamdi Bey gibi bazı ressamlarımız, Avrupa’da var olan Oryantalizm yani doğu hayranlığının bir yansıması olarak Osmanlı yaşamını konu alan resimler yapmıştı.

Öte yandan da Picasso kendisini ziyarete gelen bazı Türk ressamlara, “Niçin Batı’ya geliyorsunuz? Siz, hat sanatı gibi bir değerle Batı’nın ulaşmaya çalıştığı soyut sanatı zaten yüzlerce yıl önce yakalamışsınız.” diyerek Türk ressamları kendi değerlerine dönmeye davet ediyordu.

Yine Picasso’yu ziyaret eden sanatçılardan biri olan Bedri Rahmi Eyüboğlu, resimlerinde Anadolu motifleri işleyerek, akademideki öğrencilerinin de kendi değerlerimizin farkına varmalarında teşvik edici bir rol oynamıştı.

Bu yazımızın konusu olan Ressam Erol Akyavaş’ın sanat hayatı, Bedri Rahmi atölyesinde misafir öğrenci olarak bulunmasıyla başlar. Sonraki yıllarda Floransa Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Paris’te André Lhote ve Fernand Léger atölyelerinde sanat eğitimine devam etmiş, 1954’de ABD Chicago’da Illinois Institute of Technology’de mimarlık eğitimi almıştır. 1960 yılında “Padişahların Zaferi” adlı eseri, New York Modern Sanatlar Müzesi sürekli koleksiyonuna dahil edilmiştir.

Ressam Erol Akyavaş

Dedesi Merdivenköy Tekkesi Şeyhi olan Akyavaş, tasavvuf tarih ve edebiyatı üzerine kitaplarıyla tanınan Abdülbaki Gölpınarlı’nın akrabasıdır. Akyavaş’ın tasavvufa olan ilgisi 1970’de İran’lı İslam düşünürü, mutasavvıf Şebüsteri’nin “Gülşen-i Raz” adlı kitabını okumasıyla başlar. “Devamlı bir oluş içinde olan zamanda, ben de bu sonsuz devrana kapıldığımın bilincine vardım. İşte bu kadar.” der.

Cumhuriyet döneminden günümüze pekçok ressam mistik sembollerle ilgilenmiş olmakla birlikte, şüphesiz en fazla ilgililenen Erol Akyavaş olmuştur. Erol Akyavaş hayatının büyük bir kısmını Amerika’da geçiren, ancak geleneksel Türk Sanatının hem sembollerini hem de düşünce kaynağını inceleyen bir sanatçı olmuştur. Tasavvufla yakın ilgisi bulunan Erol Akyavaş resimlerinde sadece biçimleri değil mana boyutunu da özenle yansıtmaya çalışmıştır.

1980’li yıllarda İstanbul’da gördüğü gizemli bir rüyayı Sahaflar Çarşısı’nda bir kitapçı olan dostu Muzaffer Ozak Hoca’ya yorumlattırır. Rüyasında çöl gibi boş bir alanda çınar gibi bir ağaçtan parıltılı bir cisim beliriyor ve nurdan bir vücut ona ışıktan ne olduğunu anlayamadığı bir şey uzatıyor ve korkma al diyordur. Uyandığında koşarak sahaflar çarşısına gider. Muzaffer Ozak Hoca onu kapıda görür görmez içeri buyur eder ve daha o birşey anlatmadan anlat şu rüyanı diye hitab eder. Etrafında bulunanlara da iyi dinleyin böyle rüya az bulunur der. Rüyayı dinledikten sonra da “yapmak isteyip de yapamadığın şey neyse onu yap” diye tabirde bulunur. Bu tarihten sonra Erol Akyavaş “Kerbela”, “Kimya-yı Saadet”, “Gazali”, “Fermanlar”, “Miraçname”, “Hallac-ı Mansur”, “Fihi Ma Fih”, “İnsan-ı Kâmil” ve “Lamelif” resim serilerini yapmaya başlar.

Türk resim sanatının yüz akı olan derviş mizaçlı sanatçı İstanbul’a her geldiğinde mevlevihaneye gider. Orayla mistik bir bağı vardır. Tasavvufla ilişkisi Mevlevilere yakınlığıyla pekişmiştir. Hz. Mevlana’nın eserlerini okumuş ve onlardan ilhamen resim çalışmaları yapmıştır.

Erol Akyavaş’ın resimlerinde, tasavvufa dair sembollerle, gözle görünenin ardındaki görünmeyene vurgu yaparak, “yaptığım resimlerin hep bir bâtınî yönü vardır ve ben aslında işin bu yönü ile ilgiliyim” sözü bunu en iyi bir şekilde ifade etmiştir.