TR EN

Dil Seçin

Ara

Günah Bütçesi

Mayıs geldi.

Kıyamet sonrası dirilişi akılların anlamasına yaklaştırmakla görevli bahar mevsimi etkisini göstermeye başladı.

Ölü görünümlüler, bu sezonki hayat seferlerine bir baharlık ya da daha az ömrü olanlar da ömür sahnesine çıkıyor.

Güneş’in sadece ışığı değil ısısıyla da kendini göstermesi, yavaş yavaş “Bu sene tatili nerede geçirsek?” sorularını akıllara getirmeye başladı. Bu yıl da geçen yıl gibi Ramazan ayının tamamının tatil mevsiminin içinde olması nedeniyle iyice daralan “tatil yapılabilir” dönem, yine ince hesaplar yapmayı gerektiriyor.

Bu ince hesaplamalara neleri dâhil ettiğimize bir bakalım:

Öncelikle zamanını, değil mi?

Sonra, kalınacak yer sabit değilse nerede kalınacağını.

Ardından orada vakit geçirmek için ne gibi aktiviteler yapılabileceğini.

Bunları belirledikten sonra da bir bütçe çıkarıyoruz. Bu yıl tatilde şu kadar harcama yapabiliriz diye.

Boşa vakit geçirme bütçesi.

Burada kasıtlı olarak boşa vakit geçirme diyorum, eğlence demiyorum. O kısmını sizin vicdanınıza bıraktım.

Aslına bakarsanız tatile gitmeye karşı değilim.

Resulullah’ın (sav) hiç tatil yapmamış olmasından dolayı rahatsızlık duysam da, bu zamana kadar aldığımız kültür gereği, tatil hayatımızın bir parçası olmuş.

Sadece söylemek istediğim şu:

Aşırıya kaçmadan tatil yapalım.

Tatil bütçesi yaparken tatilde gireceğimiz günahlara da bütçe ayırmayalım.

Dünyevî hiçbir şeyin aşırısı yakışmadığı gibi harcamanın da aşırısı, gereksizi Müslümana yakışmıyor.

Elinizdeki imkan çok olabilir, bu size çok harcama hakkı vermez.

Müslüman az ile iktifa edebilen, az ile doyabilen insandır.

Burada küçük bir sahne paylaşmak istiyorum.

Sümâme ismini hiç duymuş muydunuz?

Medine dışında yakalanıp Resulullah’ın (sav) huzuruna çıkarılmıştı.

Mesciddeki direklerden birine birkaç gün bağlı kaldı.

Müslümanların yaşayışı hakkında bilgi sahibi yapma amacını taşıyan, müthiş bir nebevi teknik. Nitekim Müslüman yaşayışını gözlemleyen Sümâme, birkaç gün direkte bağlı kaldıktan sonra salıverilmiş, akabinde de Müslüman olmuştu.

Sümame direkte bağlı iken hane-i saadetten kendisine yemek getirilirdi. O da onları yerdi.

Müslüman olduğu akşam yeni kardeşleri ile birlikte sofraya oturan Sümame (ra) direkte bağlı olduğu zaman yediğinden çok daha az bir yemekle doyup sofradan kalktı. Oradaki Müslümanlar buna hayret ettiler. Konuya nebîler nebîsi (sav) açıklık getirdi.

“Siz gündüzün evvelinde kâfir midesiyle yiyen ve gündüzün sonunda Müslüman midesiyle yiyen bir adamdan mı hayrete düştünüz? Kâfir, yedi mide ile yer; Müslüman ise bir tek mide ile yer.” (*)

Şimdi şapkamızı önümüze koyup düşünelim, kaç mide ile yiyoruz?

Kaç nefisle harcıyoruz?

Harcama yaparken ne kadar hassas olabiliyoruz.

Hani o, “kazancımıza haram karışmasın” diye gösterdiğimiz çabanın, kaçta kaçını “harcamalarımıza da karışmasın” diye gösteriyoruz?

Bir yere bir  harcama yaparken, “benim yerimde Resulullah (sav) olsa bu parayı buraya harcar mıydı?” diye düşünen var mıdır bilmem…

“Yapamıyorum” demek aslında biraz nefsi tezkiye. Aslında şöyle olmalı:

“Ben yapmıyorum, bu konuda iradem nefsime söz geçiremiyor çünkü.”

“Yapamıyorum” demekle gücümüzün yetmediğini bu nedenle bunu hiç yapmayacağımızı peşinen kabullenmiş oluyoruz.

Ama “Yapmıyorum; çünkü bu konuda iradem nefsime söz geçiremiyor” de, en azından, “iradenin nefsi yendiği an o işi yapma niyeti” var.

Sözün özü:

Tatil, zincirden boşanıp her şeyi gönlünce yapma yeri olmadığı gibi, kontrolsüz harcama yeri de değildir. Tıpkı hayatın tatil dışındaki her ânı gibi.

Hesap günü tatil harcamaları için özel bir af falan da çıkmayacaktır herhalde.

Hendek savaşı sırasında mübarek sahabelerin açlıktan ve yorgunluktan bayıldığı, açlıklarını hissetmemek için karınlarına taş bağladıkları hengâmda karnına iki taş bağlayan Allah Resulü (sav), bir ağaç dibinde ikram edilen iki lokmanın ahirette hesabının sorulacağını beyan ederken, tatilde yaptığımız harcamaların hesabını vermeyeceğimizi düşünüyorsak, ümmetindeniz dediğimiz zata ne kadar yakın olduğumuzu tekrar bir değerlendirmemiz gerekiyor demektir.

Ve unutmayın ki, cebimizdeki kırk liranın bir lirası, sahibini bulmak zorunda olduğumuz, bize ödünç verilmiş “başkasının parası”dır.

Haydi, şimdi iyi tatiller.

 

 

Kaynak:

1. M. Asım Köksal – İslam tarihi – Medine Devri