TR EN

Dil Seçin

Ara

Risale-i Nur'dan Seçmeler

Cenâb-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde hâlk ettiği ve bütün envâ-ı nimeti ... o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i Rububiyetini ve Rahmâniyet ve Rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. 

(Mektubat, 29. Mektup, Ramazan Risalesi, Birinci Nükte)

***

Hem gündüzdeki yemekten memnûiyeti cihetiyle, ''O nimetler benim mülküm değil. Ben bunların tenâvülünde hür değilim. Demek başkasının malıdır ve in'amıdır; Onun emrini bekliyorum'' diye, nimeti nimet bilir, bir şükr-ü mânevi eder.

(Ramazan Risalesi, İkinci Nükte)

***

Sair vakitlerde mecburiyet tahtında olmayan insanların çoğu, hakikî açlık hissetmedikleri zaman, çok nimetlerin kıymetini derk edemiyor.

(Ramazan Risalesi, İkinci Nükte)

***

Ramazan-ı Şerif'te sevab-ı a'mâl, bire bindir. ... İşte, Ramazan-ı Şerif adeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gayet mümbit bir zemindir.

(Ramazan Risalesi, Yedinci Nükte)

***

Ve o orucun ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan, mâlâyâniyattan çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir. Meselâ, dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmakla ona oruç tutturmak; ve o lisanı, tilâvet-i Kur'an ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul etmek; mesalâ gözünü nâmahreme bakmaktan ve kulağını fena şeyleri işitmekten men edip, gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur'an dinlemeye sarf etmek gibi, sair cihazata da bir nevi oruç tutturmaktır.

(Ramazan Risalesi, Yedinci Nükte)