Bu fani insanı ebede namzed eden ve ezelî ve ebedî bir Zâta muhatap ve dost yapan, bilbedahe, rahmettir.
(Lem'alar, On Dördüncü Lem'a, 100)
***
Helal dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye hiç lüzum yoktur.
(Sözler, Altıncı Söz, 33)
***
Ey insan, aklını başına al! Hiç mümkün müdür ki, bütün envâ-ı mahlûkatı sana müteveccihen muâvenet (yardım) ellerini uzattıran ve senin hâcetlerine ''Lebbeyk!'' dedirten Zât-ı Zülcelâl seni bilmesin, tanımasın, görmesin?
Madem seni biliyor, rahmetiyle bildiğini bildiriyor; sen de Onu bil, hürmetle bildiğini bildir.
(Sözler, 16)
***
Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı.
Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.
(Mektubat, Yirmi İkinci Mektup, 267)
***
Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahraya çıkmak gibidir. Binaenaleyh, ruh, ceset kafesinden çıkarsa necat bulur.
(İşaratü'l-İcaz, 229)
***
Bu kainatta görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyor ki, bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kâinat, bütün mevcudatiyle ayinedarlık dilleriyle, o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.
(Şualar, Dördüncü Şua, 76)