Küçük tatlı bir kız çocuğu, okuldan eve giderken, yolda üzgün bir ihtiyar gördü ve ona tebessüm etti. Bu tebessümle yaşlı adamın morali düzeldi. Bir dostunun kendisine yapmış olduğu küçük ama önemli bir iyiliği hatırlayarak, ona bir mektup yazdı.
Mektubu alan arkadaşı ise, böyle eski bir dostundan gelen mektupla büyük bir mutluluk duyarak, o gün yemek yediği lokantadaki garsona fazlaca bahşiş verdi.
Aldığı bahşişe sevine sevine evine dönen garson, yolda fakir ve aç bir adamı gördü ve bahşişin bir kısmını ona verdi.
O fakir adamcağız neredeyse iki gündür hiçbir şey yememişti. Hemen bir lokantada karnını doyurdu. Sonra da, yaşamakta olduğu bir apartmanın bodrum katına gitmek üzere şükür duygularıyla yürüyordu ki, yağmurdan ve soğuktan tir tir titreyen bir kedi yavrusu gördü. Adam, kediyi aldı ve evine götürdü.
Kedi soğuktan kurtulduğu için çok mutluydu.
Fakat o gece apartmanda bir yangın çıktı. Yangını ilk fark eden kedi olmuştu. Avazı çıktığı kadar miyavlamaya başladı. Önce fakir adam uyandı ve hemen apartmandakileri uyandırdı. Böylece kimse yangından zarar görmedi.
O gece yangından kurtulanlar arasında bir çocuk vardı. O çocuk, yıllar sonra o ülkenin cumhurbaşkanı oldu ve ülkesinde sayısız faydalı işler yaptı.
…
İnsanlar bu öykünün benzerlerini asırlar boyunca kaç defa yaşadı Allah bilir… Aslında her şey her şeyle o kadar bağlı ki birbirine, bugün söylediğimiz ya da yaptığımız güzel bir şey, hayatın tepelerinde yankılanıp yarın bizi bulabiliyor. Ayet-i kerime bunu iki hayatın kanunu olarak ne güzel bildiriyor: “Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onu görür. Kim zerre kadar bir kötülük yapmışsa, o da onu görür.”
— Zafer arşivinden