TR EN

Dil Seçin

Ara

Bahar Esintileri

 

Bu imtidat ı cevre kim bahtın şitabı var

Mihnet-medar olan feleğe intisabı var

Eyler nesim-i lütfu bize girdiban-ı gam

Bu rüzigar-ı bîmededin inkılabı var!

 

Nedimin asırlar ötesinden gelen bu yakıcı sözlerini, Lem’i bey uşşaktan bestelemiş… her dinleyişimde bilemediğim alemlere alır götürür beni. Hele bir de Bekir Sıtkı beyin veya Alaeddin beyin muhrik sesinden olursa…

Çok defa biraz eskilere dalıp, o bir türlü sona ermeyen uzun çilelerin ortasında, çektiklerini bahtından ve felekten bilen mütevekkil, sabırlı dedelerimizi düşünürüm. O imtidad-ı cevri ve girdiban-ı gamı kendi tenimde hissederim; kolum kanadım düşer!..

Son mısrada ise birden iş değişir!.. ümit meltemi korku ve elem tayfununa galip gelir; kelebek, kartalı avlar!.. o zaman, “istikbal inkılabatını” ve “İslamın gürleşecek yüksek sedasını” bizlere haber veren o üstadane büyük müjde, imdadıma yetişir; gam kasırgaları bahar esintilerine kalbolur!..

Demek ki, “her zorluktan sonra mutlak kolaylık…” vaadince, bu işler hep böyle olmuş…  gün gelmiş; zulüm, gemi azıya almış… adalet, merhamet ve saadet güneşi tutulup küsufa uğramış… Âlem karanlıklara boğuluvermiş…

Ama ardından, bulutlar dağılmış, fecrin ilk ışıltıları belirmiş… kimseden yardım umulmayan, herkesin sinip kabuğuna çekildiği ümitsiz, çaresiz o “rüzigar-ı bîmeded” hengamında ilahi lütfu ilk sezenler yüksek ve hassas ruhlu zatlar olmuştur… bestekarlar, edipler, şairler… her türlü sanat erbabı… âlimler ve nihayet veliler ve mücedditler, her biri memuriyetinin gerektirdiği seviye ve üslup içinde bir bakımaasıl vazifeli olan resullerin bahtiyar mirasçısı olarak, “kışın baharını, gecenin neharını” haber vermişler!..

İman ve hidayet davasının başkumandanları ise, haber vermekle kalmayıp, “ümitvar olunuz!..” diye seslenerek, çevrelerindeki mazlumlara, serin şerbetler gibi, sabır, şükür ve gayret ab-ı hayatı sunmuşlardır!.. davaları için her mahrumiyeti ve mahkumiyeti göze almışlar ve Allah’ın izniyle muvaffak ve muzaffer olmuşlardır!..

Evet… nereden nereye… şarkılar da seni söyler!..

Şimdi gelelim ”merhaba” bahrine…

Artık iyice buruşmuş ellerimde tuttuğum eski ve kırık kalemim, ‘Zafer’e yeniden kavuşurken, onun bayrak-misal sahifelerine tekrar yüzsürmenin sevincini ve şerefini yaşıyor… ondan hiç ayrılmamış olan kalbim ise, belki uzunca yılların artırdığı titrek bir rikkat içinde çocuksu heyecanlara tutulmakta…  

Çocuklar gibi “uçurtmayla göğe çıkma” gayretindeyim ve onlara mahsus “hayret” imtiyazını bir nebze sahiplenerek olan bitene “niçin?.. nasıl?..” diye biraz şaşkınca bakmaya çalışıyorum!..

Yoksa diyorum, yoksa bizler “bîmedet rüzigar”ın ümit rüzgarlarıyla, gayret esintileriyle üflenip kovalandığı o müjdelenmiş “nevbahar”a mı eriştik, erişiyoruz?.. Karacaoğlanın “şubat”ı, “kış yelini” kovdu da artık kıraç dağlarımıza “cennet demek yaraşır” mı oldu?.. Lalezarın çerahan vakti mi geldi?..

Evet… evet… evet!..

Şükürden iki büklüm olmanın zamanıdır!.. hamdü senalar olsun!.. gencecik Ayşeleri, Mehmetleri, Şeymaları, Hüseyinleri, Elifleri, Mustafaları, Feyzaları, Saidleri, Suatları… her ülkeden, her dilden ve her yaştan kardeşlerimiz, evlatlarımız!..

Sizleri “ebedi gençlik” sırrıyla her dem taze yüreklerimizle, gönüllerimizle kucaklıyoruz…

Birlikte yürüyeceğimiz; ancak birlikte yüründüğünde manalı ve güzel nice bahar bahçeleri var daha önümüzde!..

Erguvanlar, güller ve laleler hiç solmadılar;

Taşlar ve sular eskimediler!..