Bahar Lisanı
Bahar gibi lâtif bir konuda konuşmak ne de büyük bir zerafet istiyor. Zira Karacaoğlan’a sorsaydık, Aşık Veysel’e sorsaydık, Ya Fuzulî ne der diye kulak verseydik neler duyardık?..
Ara
Bahar gibi lâtif bir konuda konuşmak ne de büyük bir zerafet istiyor. Zira Karacaoğlan’a sorsaydık, Aşık Veysel’e sorsaydık, Ya Fuzulî ne der diye kulak verseydik neler duyardık?..
Gençlerin yoğun olduğu kır bahçeli kafenin kalabalık ortamında, yüksek perdeden kahkahalar beyninden bir ok gibi geçiyor; yüreğine bıraktığı sızılar, şekersiz kahvesini daha da acılaştırıyordu. Bir gencin “Bahar da sonunda geldi be!” cümlesi, bir dantel gibi nakşettiği duygu dünyasını yerle bir etmeye yetmişti.
Oysa bahar gibi lâtif bir konuda konuşmak ne de büyük bir zerafet istiyor. Zira Karacaoğlan’a sorsaydık:
“Bülbül ne yatarsın bahar erişti,
Ulu sular bulandığı zamandır.
Kat kat olup gül yaprağa karıştı.
Yine bülbül kul olduğu zamandır” dizeleriyle duygularını ifade ederdi.
…
Aşık Veysel’e sorsaydık:
“Ağaçlar al giydi, kuşlar dillendi.
Açtı bahar çiçekleri Ada’nın,
Toprak mevce geldi yer yeşillendi,
Açtı bahar çiçekleri Ada’nın.
Adapazarı’na demişler Ada,
Yar elinden yaralarım ziyade.
Çiğdemleri dağda, gülü ovada.
Açtı bahar çiçekleri Ada’nın.”
…
Ya Fuzulî ne der diye kulak verseydik; susardık:
“Hava, gül bahçesi gelinlerinin duvağını açtı;
Bahar, gül bahçesine yeşil elbise giydirdi.
Gelinciğin alnı yeri öpmekten yaralanmış,
Menekşenin boyu tevazudan iki büklüm olmuştur.”
Göklerde ve yerde nice âyetler vardır ki, insanlar dönüp bakmaksızın onların yanından…
“Bir beyaz lerze. Bir dumanlı uçuş. Eşini gaaib eyleyen bir kuş gibi…
Ağacın ücra bir köşesinden, sessizce bir dua yükseldi bir bahar sabahı. Canlanmak…
Şimdilerde işten güçten vakit ayırıp, parklara, bahçelere, ormana gittiğinizde yazın yeşil elbiselere…
Yumuşacık bir yorgandır kar. Bembeyaz, tertemiz... Toprak için ve toprağın üzerindeki yorgun…
Şimdi bahardır... Ağaçların çiçekleri vardır. Denizlerin incileri... Semanın yıldızları vardır. Her şeyin…