TR EN

Dil Seçin

Ara

Surları Aşan Müjde: Fatih

Rüyaların şehri... Şehirlerin rüyası…

 

Rüyaların şehri... Şehirlerin rüyası… Şehirlerin rüya güzelliği... Umutların büyüsü...

Sıra dışı ve sıra üstü insanlardan; sıra dışı, sıra üstü komutan ve devlet başkanlarına kadar her milletten milyonların hayal süsü...

Hayatı, hayattan daha büyük bir müjdeye adanmıştı…

O  muştulu şehirle ilgili kutlu müjdelerin kaynağı Hazreti Muhammed (sas) uğruna terkedilmiş bir hayat... İşte buydu Sultan Mehmed Han...

Adanmış ruhunun pusulası İstanbul idi... 

            30 Mart 1453 sabahı… Ya Bismillah… Tarihin en büyük seferlerinden biri başlıyor.

            Bugünkü Silivri…  O dönemdeki adıyla Silimpri… İstanbul yürüyüşünün başladığı nokta burası…

            Osmanlı ordusu öğle yemeğini Küçükçekmece’de yedi. Bütün paşalar, komutanlar bir arada… Askerin keyfi de heyecanı da yerinde…

            Ayastefenos’a, bugünkü Yeşilköy’e gelindiğinde askerlere yeni elbiseler ve silahları dağıtıldı.

25 Mayıs… Kuşatmada 50. gün…

İstanbul kuşatılmış, hatta kuşatılma ne demek, bir çember içine alınmıştı ama düşmüyordu bir türlü… Padişah “Seni alacağım İstanbul!” derken şehrin şimdiki sahibi, Bizans İmparatoru “Ben ölmeden şehri sana bırakmam Osmanoğlu!” diye haykırıyordu sanki.

Gecenin bağrını uzun ibadetlerle nakışlayan zamanın tan aydınlığında seccadesinden hızla kalktı Akşemseddin. Sultan II. Mehmed’in en yakın danışmanlarından biri olmanın rahatlığı ve az önce yaşadıklarının dipsiz huzuru ile Padişah’ın kapısına dayandı.

Geceleri yarı uykuda yarı uyanık geçiren II. Mehmed’in yanındaydı iki dakika sonra.

Muazzam bir görüşme oldu karşılıklı. Fikirler, ilhamlar, muştular birbirine eklendi. Günlerdir devam eden sıkıntılar, zaman ve mekân üstü güç tarafından ipek bir tül gibi çekilip alındı âdeta.

 

Büyük düşler uyku kaçırır...

Yine de kendinden ve toplarından bu kadar emin olmasına, fethin gerçekleşeceği konusunda Allah’ın desteğine sonsuz güvenmesine rağmen danışma meclisini bir kere daha toplayıp değerlendirme yapmayı uygun buldu Mehmed Sultan.

Ve, 29 Mayıs 1453…

Mutlu sonun tarihi ya da harika günlerin başlangıcı tüm dünya için… II. Mehmet Han’ın Fatih Sultan Mehmet’e dönüşmesi, yeni bir çağın başlangıcı…

Uyku kaçıran büyük düşlerin, gerçek olduğu gün…

Yeni çağa, İslam rengine boyanmış altın çağa merhaba…

 

“Fetih kadar beni mutlu eden nedir?”

Fetihten sonra üç hafta İstanbul’da kaldı Fâtih Sultan Mehmed Han.

 -  Biliyor musunuz dedi bazen ne düşünüyorum?

 Sonra yine kendi devam etti:

 -  İstanbul’u Rabbimin bana lütfetmesi beni fevkalâde mesut kılmıştır…

Lâkin, Akşemseddin gibi bir zaten benimle aynı şehirde bulunmasından, yakınımda olmasından duyduğum mutluluk İstanbul’un alınmasından duyduğum sevinçten az sayılmaz…

             

Fetih, Fâtih ve mevt…

Zamana düşen kapkara tarih: 3 Mayıs 1481, günlerden Perşembe.

49 yaşındaydı…

Bazılarına göre belki erkendi ama verimli bir dünya tokluğunda olmuştu Fâtih’in vefatı. Pek çoğunu gerçekleştirmişti, hedeflerinin…

Dünya bu kadar ağır bir değeri daha fazla taşıyamayacağını anlamış olmalı ki, koyuverdi kenara. Sebepler, iyi kasıtlar, kötü kasıtlar ve insanlar bahanesi oldu mevtinin….

Ne zamanı geri kuran bir saat vardı, ne yılları geriye doğru çeviren özel bir takvim…

Sadece Fâtih değildi ki göçüp giden… Ne ilk ne de sondu ölümsüz gibi duran kahramanların bu bir andaki yok oluşları…

Tarih içinde zaferlerin, zirvelerin, yeri göğü inleten alkışların, daha sağlığında dikilen heykellerin, büyük başarıların arasından çekilip son durak kara toprağa yatırılan fâni bedenler hep olmuştu ve olacaktı…

Büyük İskender 33, Alparslan 42, Napolyon 52 yaşında elveda demişlerdi sığamadıkları dünyalarına.

Yüzyıllar sonra, Fâtih’in torunlarından Yahya Kemal özetledi durumu şiirce:

“Fâni ömür biter, bir uzun sonbahar olur

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır târumâr olur…”