TR EN

Dil Seçin

Ara

Tabiat Kanunları Ve Yaratma İradesi

Allah her şeyi bir sebebe bağlamış ve bu sebeplere de belli özellikler takdir etmiştir.

 

Su damlaları küreselleşme eğilimi göstererek en az enerjili halde bulunmak istiyor. Bu örnekle, maddeler kendileri için en iyi hale gelme eğiliminde olduğunu göstermiyor mu? Ve canlıların bu en iyi şekildeki yapısını bu şekilde açıklayamaz mıyız? Yağmur yağması, buharlaşan suların havayı nem doygunluğuna ulaştırmasıyla oluyor. Tohumların çimlenmesi ise, içinde bulunan enzimlerin uygun şartlar sağlanıp aktifleşmesiyle oluyor. Bu örnekler çoğaldıkça çoğalıyor. Bunun izahı nedir?”

 

Allah her şeyi bir sebebe bağlamış ve bu sebeplere de belli özellikler takdir etmiştir. Bu özellikleri takdir eden de, her akıllı insanın kabul edeceği gibi, cansız, şuursuz ve ilimsiz madde olamaz. Bunun gibi, çocuğun meydana gelmesine anne ve baba sebeptir. Ancak çocuğun hiçbir organı annenin eseri olmadığı gibi, çocuğu babası da yapmamıştır. Demek ki çocuğu yapan anne ve baba değildir. Aynı zamanda biliyoruz ki, yeryüzünde en akıllı ve şuurlu mahluk insandır. İnsan kendi karnındaki yavruyu yapamazsa, koyun, keçi vb. kendi karınlarındaki yavruyu nasıl yapsınlar?

Ağacın başındaki elmayı yapsak yapsak biz yapacağız. Çünkü akıl, irade ve kudret sahibiyiz. Fakat bizim yapmadığımız da ortadadır. Öyleyse elmayı biz yapmadığımıza göre, aklı ve şuuru olamayan elma ağacının elmayı yapıp dalına asması mümkün değildir. Bütün bitkileri ve hayvanları düşündüğümüzde hepsi de birşey yapacak, yaratacak kapasitede olmayan ilimsiz, iradesiz varlıklardır. Oysa yapılan işler, ilim, irade ve kudreti gerektiriyor. Demek ki, bütün bunları o mahluklar değil, bir başkası yapıyor. O da ancak bu sıfatların sahibi Allah’tır.

Kâinatta yapılan bütün işleri, ateist evrimcilerin yaptığı gibi, Allah’ı devreden çıkararak sebeplerle açıklamaya çalışmak akılsızlıktır. Çünkü yapılan işleri sebeplere vermek, o işlerde görünen ve o işleri yapmak için gerekli olan ilim, irade ve kudret gibi sıfatları o sebeplere vermek demektir. Yani bir ağacı ya da bir arıyı insandan daha çok bilgili, iradeli ve kudretli kabul etmek demektir ki, bu anlamsızdır ve saçmadır, bilimle bir ilgisi yoktur. Kâinatta gördüğümüz eserler ve işler, herşeyi bilecek bir ilim ve herşeyi idare edecek bir kudreti gösteriyor ve gerektiriyor. İşte bu görünen ilmi ve kureti ya mahlukata vereceksin ki, o halde herşeyi bir ilah kadar bilgili ve kudretli kabul etmen gerekir, bu ise saçmadır, mümkün değildir. Ya da herşeyi yaratan ve idare eden yaratıcıyı kabul edeceksin. Başka izah yolu yoktur.

Buna şöyle bir örnek de verebiliriz: Gökyüzünde güneşi ve yeryüzünde de aynaları görüyoruz. Bu aynalardan da güneşin ışığı yansıyor. Bu yansıyan ışığı iki şekilde izah edebiliriz. Ya diyeceğiz ki, bu aynalarda yansıyan ışık gökyüzündeki güneşten geliyor; ki böyle demek gerçeği ve mantıklı olanı ifade etmektir. Ya da diyeceğiz ki, herbir ayna bir ışık kaynağıdır, yani küçük bir güneştir. İşte görüldüğü gibi bir güneşi kabul etmeyen, herbir şeye güneşin sıfatlarını verip, herbir şeyi küçük bir güneş olarak kabul etmek zorunda kalıyor. Bundan dolayı yaratıcıyı kabul etmeyenler, yaratıcının sıfatlarını herbir şeye vermiş ve herbir mahluku yaratıcı kabul etmiş oluyorlar ki bu apaçık bir şaşkınlık ve akılsızlıktır.

Yağmuru yağdıran da, tohumdaki enzimleri çalıştıran da, canlıları halden hale koyan da Allah’tır. Ama bütün bu yaptıklarını belirli sebeplere ve kanunlara bağlamıştır. O takdir ettiği sebepler ve kanunlarla her şeyi bizzat idare eden O’dur. Bu sınanma dünyasında sebepleri kudretine birer perde yapmıştır.

Daha basit bir örnek de verebiliriz: Evin içinde bulunduğun odadaki eşyalara bir göz gezdir. Bunların bir ustası olmadığını farz ederek, yani bunların yapılışında, düzenlenişinde insanı devreden çıkararak, o halıların, koltukların, sehpaların, ampullerin, perdelerin bu odaya nasıl geldiğini ve güzelce yerleştirildiğini sebeplerle veya tabiatla açıklamaya çalış. Ancak ne yapsan da bu odadaki düzeni, oradaki eşyaların yaptığını mantıklı olarak izah edemezsin; illa ki bunları isteyen ve yapan birisi gerekir.

İşte kâinat da bir oda gibidir. Onun içindeki varlıkları, Allah’ı yok sayarak, sebeplerle ve tesadüflerle açıklamak mümkün değildir. Çünkü bir eser varsa mutlaka bir ustası olacaktır. Hem kâinatta yapılan her iş son derece planlı, programlı, sonsuz ilmi, iradeyi ve kudreti de gerektiriyor. Bütün bunlara gözünü kapayan insanın aklı ve duyguları feryat eder. Ruhu sıkılır ve boğulur. Koca âlem insana dar gelir. Sonra ya intihar eder ya da akıldan istifa eder.

Bu konuda tavsiyem; insanın hem aklını, hem ruhunu ve hem de kalbini tatmin edecek Kur’an-ı Kerim’in ve özellikle bu asır insanının anlayışına uygun tefsiri olan Risale-i Nur kitaplarının okunmasıdır. Onlardan faydalanabilirsiniz. Bu konuları, o eserlerin ışığında değerlendirebilir ve rahatça anlayabilirsiniz. Özellikle Allah’ın varlığını ve O’nun kâinattaki icraatlarını, öldükten sonra yeniden diriltilme gibi imani konuları inceleyebilirsiniz.