1800’lerin ortalarında, Darwin, bu kadar çeşitli ve karmaşık canlının nasıl doğal olaylarla oluşabileceğini açıklamak istemişti. ‘Türlerin Kökeni’ adlı kitabında geliştirdiği teori hakkında şunları söyler:
“Eğer karmaşık bir organın, sayısız, peş peşe, küçük değişikliklerle oluşmadığı kanıtlanabilirse, teorim kesinlikle yıkılır. Fakat öyle bir durum göremiyorum.” (Darwin 1859, 158)
Burada Darwin, teorisinin tedrici bir sistem üzerine kurulu olduğunu vurgular. Doğal seleksiyon, organizmaların uzun bir zaman içerisinde, minik adımlar ile gelişmesi anlamında kullanılır. Eğer bu gelişme çok hızlı, ani ve büyük adımlarla olursa, doğal seleksiyondan başka bir mekanizmanın bu süreci yönlendirdiği düşünülür.
…
Bu tedrici doğal seleksiyon mekanizması, biyolojide bazı şeyleri açıklasa da her şeyi açıklayamıyor. Açıklayamadığı ana sorunlardan biri hücre içerisinde bulunan “indirgenemez bütünlük”teki sistemler.
Bu terimi bilim dünyasına kazandıran Lehigh Üniversitesi Profesörü, ve “Darwin’in Kara Kutusu” kitabının yazarı Michael Behe ‘indirgenemez bütünlük’ü, “birbiriyle uyumlu ve birlikte çalışan parçalardan oluşan bir sistem” olarak tanımlıyor. Bu sistemde parçalardan herhangi birinin çıkarılması bütün sistemin artık işlevini görememesi anlamına geliyor. (Behe, 2001)
Çalışan her sistemin indirgenemez olmadığını da vurgulayan Behe, örneğin bir insanın bir gözünü veya kolunu kaybetmesi durumunda bunun talihsiz bir durum olsa da hayatta kalabileceğini; bir arabanın farının kırılsa da yine çalışıp sürülebileceğini söylüyor. Fakat hücredeki bazı moleküler makinalar herhangi bir parçanın eksikliği durumunda işlev göstermiyor. İndirgenemez bütünlükten kasıt da bu.
Behe, konunun daha iyi anlaşılması için bir fare kapanını örnek gösteriyor. Kapanın bir tahta platformu, bir yayı ve birkaç farklı parçası vardır. Bunlardan herhangi birini çıkartırsanız, yarım veya çeyrek kapasite ile çalışan bir kapan olmaz, işlevini tamamen kaybeder. Oysa hücredeki moleküler motorlar bu küçük aletle karşılaştırılamayacak kadar karmaşık, boyut olarak son derece küçük, fakat onun gibi indirgenemez bir ‘bütün’dürler.
Resim 1
Resim 2: https://en.wikipedia.org/wiki/Flagellum#/media/File:Chlamydomonas
Bazı bakteriler tarafından sıvılar içinde hareketi sağlayan yukarıdaki kamçı, bir motor vasıtası ile döndürülmektedir. İnanılmaz hız kazandıran bu kamçı sayesinde bakteri hücreleri bir saniye içerisinde yaklaşık 60 hücre boyu kadar ilerleyebilirler. Bu sayede bir bakteri 245 gün içerisinde bir kilometrelik yolu kat eder. Bu size yavaş gibi görünse de bakterilerin boylarının mikrometre ile ölçüldüğünü düşünürseniz ölçüler eşitlense, bu hız bir çitanın hızının yaklaşık iki katından fazladır.
Kamçının, bir pervane işlevi gören ipliksi kuyruğu, bakteriyi sıvı içerisinde ileri doğru iter. Pervane bir çengel içinden geçerek hareket miline bağlanır. Hareket mili ise motora bağlıdır. Motor, rotasyon için gerekli enerjiyi sağlamak için, hücre dışındaki asit veya sodyum iyonlarının hücre içine akışını kullanır. Aynı bir kayık motorunda hareket eden pervanenin bağlı olduğu motorun sabit olduğu gibi, kamçı motorunu da yerinde tutmaya yarayan proteinler vardır. Araştırmalar kamçının tamamen fonksiyonel olabilmesi için 30 ila 40 arasında protein gerektiğini söylemektedirler. Bu proteinlerden yarısı, adeta bir makine olan kamçının, yapım aşamasında, diğerleri ise son halinde görev alır. Görev yapan parçalar olan proteinlerden herhangi birinin olmadığı durumda çalışan bir kamçı yapılamaz.
…
Bir mikroskobun altında milimetrenin yüz binde biri eninde ve binde biri boyunda olan bu canlı makinenin döner hareketini gören insan şu soruyu sormadan edemiyor:
Bu mükemmel sanat eseri motor nasıl evrimleşmiştir? Motorun çalışabilmesi için gerçekleşmesi gereken bunca basamak varken ve bir tek eksik parça veya işlemde her şeyin yine başa döneceği düşünülünce, Darwin’in doğal seleksiyon mekanizmasının, tesadüfi mutasyonlar ile gerekli değişiklikleri yapıp, istenilen proteinleri zamanla yavaş yavaş ortaya çıkarabilmesi iddiasını anlayıp kabul edebilmek çok zor.
Çünkü Darwin’e göre az çalışan, daha basit bazı yapılar doğal seleksiyon tarafından seçilir, sonra gitgide gelişir, ‘yeni modeller’ oluşur ve en son tam çalışır halini alır. Birkaç veya daha fazla proteinin bir araya gelmesi ile oluşan ara formlar ise çalışmayan bir yapı olacaktır, ve bu durumda doğal seleksiyonun bunları elemesi gerekir. Elenirse nasıl yeni nesillere aktarılıp evrimleşecektir?
…
Bu durumu daha da zorlaştıran başka meseleler de mevcut:
Bakterideki motorda aynı zamanda oldukça girift bir kontrol mekanizması var. Bu mekanizma kamçının dönmesini, durmasını, gerekirse ters dönüp canlının aksi yöne doğru hareket etmesini sağlıyor. Yani doğal seleksiyon ve rastgele mutasyonlar sadece kamçının değil, bu kontrol mekanizmasının da kökenini açıklamak durumunda. Yapı taşlarının kökeni açıklansa bile, işlev gösterecek şekilde birbirine monte edilmesi ise ayrı bir sanat, ilim ve iradeyi, yani bu eseri ortaya koyan bir Alîm, Hakîm, Musavvir’i gerektiriyor.
Rabbimizin bütün yaratma mekanizmalarının anlatıldığı bir kitap yazılsa “Doğal Seleksiyon” denilen şey onun sadece küçük bir bölümü olabilir; bunca karmaşık ve mükemmel canlının ortaya çɩkɩşɩnɩ tek başına bu mekanizma ile açıklamaya çalışmak bir iki kelime ile bir romanı yazmaktan kat kat daha zordur. Kendiliğinden olabilmesi ise imkânsızdır. Küçük adımlar olduğu düşünüldüğü için kendi kendine olabildiğini zannetmek ise o küçük denilen adımların ne derece özen, sanat, ilim, irade gerektirdiğini bilmemekten kaynaklanmaktadır. Doğal seleksiyon sadece bir mekanizmanın adıdır, ve bazı durumlarda yaratmanın bir şeklidir. Fakat indirgenemez bütünlükteki yapılar bize üzerlerindeki sanat ve Sanatçı’ya işaret ile beraber, yaratmada doğal seleksiyon mekanizmasından farklı, çok başka mekanizmaların da olduğuna işaret ediyor.
(Devam edecek)