TR EN

Dil Seçin

Ara

İndirgenemez Bütünlük Çürütüldü Mü? II

İndirgenemez Bütünlük Çürütüldü Mü? II

Darwin’in diğerlerine göre fazlaca ciddiye aldığı, en zorlu eleştirmenlerinden olan, George Mivart “Genesis of the Species (Türlerin Ortaya Çıkışı)” kitabında doğal seleksiyonu hedef alır. Bu konuya kitabının özel bir bölümünü ayıran Mivart, “Kanat ve göz gibi karmaşık, ve tamamlanmış yapıların; bir kuşun bir dalda kamufle olması, bir böceğin bir sopa veya yaprağa benzemesi gibi olayların doğal seleksiyon ile bakım ve korumalarını kolayca anlayabiliyoruz. Fakat, evrim uzunca bir dizi ara evrelerle ilerliyorsa, ortada ‘hiçbir şey’ yok iken bu kadar ayrıntıya doğal seleksiyon ile nasıl ulaşılabilir? %2’si tamamlanmış bir kanatla uçamaz, yanında gizleneceğiniz bitkiye ‘azıcık’ benzemekle çok fazla korunma sağlayamazsınız. Başka bir deyişle, doğal seleksiyon, ancak şu anda gördüğümüz ayrıntılı halleriyle kullanılabilen bu yapıların, başlangıç evrelerini nasıl açıklayabilir?” (Mivart, 1871) diyerek Darwin’in Evrim Teorisinin ana probleminin altını çizer.

Evrim teorisine göre hayat ilk suda başlamış, daha sonra canlılar evrimleşerek karaya geçiş yapmışlardır. Herhangi suda yaşayan bir canlının karaya geçişi binlerce farklı değişikliği gerektirir. Karada hareket için gerekli kol ve bacaklar, sudaki gibi ağırlığın bir kısmının kaldırılamayacağı için farklı bir iskelet sistemi, hücre içindeki suyun buharlaşıp vücudun susuz kalması, derinin kuruması, yumurtaların kuruması ve yavrunun ölmesi, ve akciğerler gibi oksijen alımını gerçekleştirecek yapıların bulunması gibi çok fazla problem halledilmeden karaya çıkmak mümkün olmaz.

Fakat Darwin’in teorisinde iddia ettiği şekilde tüm bu değişiklikler yüzbinlerce yılı göz önüne alsak bile sadece seleksiyon(*) ile nasıl olacaktır?

Bir canlı düşünelim ki, sudan karaya çıkmak üzere. Az işlev gören kol ve bacaklarla bazı hayati fonksiyonlarını görebileceğini ve hayatta kalabileceğini farz edelim. Bazı mutasyonlar ile de yavaş yavaş bir ciğeri veya solunum yapan derisi oluşmaya başlasa, sözgelimi %1’lik işleyen bir ciğeri veya solunum yapan bir derisi olsa, bu balık karaya çıkarsa, bu ortamda yaşayamaz, doğal seleksiyon tarafından elenir, yani yok olur. Çünkü bu ortam için “fit” değildir. Bu durumda ciğer oluşumu için gerekli, faydalı genler de yeni nesle aktarılmaz. Bu tür bir evrim için de bu varlığın önce canlı olması gerekir. Canlının çıkmaya çalışıp nefes alamayınca geri suya döndüğünü farz edelim. Bu canlı ve onun neslinden gelen tüm ailesi yüzyıllar boyunca, karaya çıkmak için yüzlerce mutasyonun hepsinin denk gelip, sonra da proteinlerinin sentezlenip gelişe gelişe tam işleyebilen bir ciğeri olan bir torunları olana kadar beklemesi nasıl kabul edilebilir?

Bir canlı kendi yaşamı için, yediği gıdaları enerji elde etme, büyüme ve üreme için kullanması gerekirken yüzyıllar sonraki torununun bir gün karaya çıkabilme ihtimali için, ileri görüşlülük ile enerjisini, kullanmadığı proteinler ve yapılar için harcaması ve her nesilde istenen özellik çıkana kadar, bu fedakârlığın tekrarlanması mantıklı mıdır? Yaptıkları bu fedakârlık Darwin’in “survival of the fittest” (en iyi ve formda olanın hayatta kalması) kuralına uyar mı? Kendisi için gereksiz bu parçalar minimum çalışır haline gelene kadar hücrenin neresinde saklanacaktır? Zamanı gelince nasıl ve nerede bir araya getirilecektir? Zamanın gelip gelmediğini anlamak için arada nesilden nesile deney ve tecrübeler yapılacak, olmazsa geri yine suya dönüp, bu önemli iş yeni nesle mi havale edilecektir?

Embriyolog ve bilim tarihçisi, Soren Lovtrup, “Darwinism: The Refutation of a Myth (Darwinizm: Bir Efsanenin Tekzibi)” kitabında bazı eleştirenlerin Darwin’in öğretilerine dini sebeplerle karşı çıktığını, fakat bunların azınlıkta olduğunu; çoğu karşıtının ise tamamen bilimsel esaslarla tartıştıklarını söyledikten sonra, bunu şu şekilde açıklar:

“Bir yığın yenilik, küçük küçük adımların birikimi ile elde edilemez. Edilse bile, bunu doğal seleksiyon yapamaz. Çünkü başlangıç ve ara evreler avantajlı değildir.” (Lovtrup, S. 1987)

Elbette bütün bu zorluklar, her şeyin tesadüflerle, bir yaratıcıya ihtiyaç olmadan meydana geldiğine inananlara göredir. Bir bilgisayarın ortaya çıkmasını bir mühendisin bilgisi ve sanatıyla yapmasıyla açıklamak yerine, o bilgisayarın tüm parçalarının yavaş yavaş kendiliğinden eklenerek, işe yaramayan parçaların tesadüflerle ayıklanarak, milyonlarca yılda mükemmel hale geldiğini iddia etmekten daha mantıksızdır.

Yaratıcıyı kabul eden bir insan ise onun çok farklı yöntem ve şekillerle, gerekirse yavaş yavaş inşa ederek, gerekirse büyük adımlarla hızlı, hatta ani yaratabileceğini ve hepsine yetecek güç, kudret ve ilmi olduğunu da kabul eder; bu imanla baktığında örneklerini âlemde de görür.

Böyle söylemek, veya indirgenemez bütünlükte olan, yavaş yavaş değil ani büyük adımlarla oluştuğu görülen canlı yapılar göstermek doğal seleksiyonu tümden reddetmek anlamına gelmez. Tüm yaratma mekanizmaları bir kitaba toplansa doğal seleksiyon bu kitabın sadece bir bölümü olabilir. Böyle bir kitabın hatta şu anda bilip isimlendiremeyeceğimiz daha çok kısımları olacaktır. Bununla beraber herhangi bir olayın mekanizmasını veya niteliklerini keşfedip detayları ile anlatmak, ona isim vermek, ne olayın güzelliğini ve önemini gözden düşürmeye ne de bir yapanının olmadığını iddia etmeye sebep olmamalıdır. Bu, güzel ve zor bir yemeğin nasıl yapıldığını ve lezzetinin püf noktalarını öğrenip, “Aslında hiç de lezzetli değilmiş,” deyip, aşçıyı reddetmeye benzer. İşte bilim adamları bir olayın veya canlının nitelik ve özelliklerini tarafsız anlatıyorlar ise bu bilimdir. Fakat “Ben bunu tarif ettim, demek ki bir yaratana ihtiyaç yokmuş,” diyor ise tarafsız değildir, hatta dogmadır.

Konuyu Risale-i Nur’daki şu cümle ile bitirelim: “Eğer cilve-i ferdiyete ve sırr-ı ehadiyete göre olsa, hadsiz derece bir suhulet (kolaylık), belki vücub derecesinde bir kolaylık olur. Eğer ferdiyete verilmezse, hadsiz derece müşkül ve gayr-ı mâkul, belki imtina derecesinde bir suûbet (zorluk) olacak. Hâlbuki kâinattaki mevcudat, nihayet derecede külfetsiz olarak ve suhuletle ve kolaylıkla, gayet mükemmel bir surette vücuda gelmeleri, cilve-i ferdiyeti bilbedâhe (apaçık) gösteriyor ve her şey doğrudan doğruya Zât-ı Ferd-i Zülcelâl’in sanatı olduğunu ispat ediyor.” (Nursî, Lem’alar)

----

(*) Doğal seleksiyon (doğal seçilim): Evrim teorisinde, o çevredeki doğal şartlara uyum sağlayan ve güçlü canlıların hayatta kalıp neslini devam ettirebilmesi, güçsüz veya uyumsuz olanların yok olması anlamında kullanılan bir kavramdır.

Oysa hiçbir şey tesadüfen ve kendi kendine olmaz. Yaratan da, yaşatan da; hayatı ve ölümü veren de; öne geçiren de, geride bırakan da Allah’tır. Evrende her şey bilerek ve tercih ederek iş gören bir iradeyi göstermektedir.