TR EN

Dil Seçin

Ara

Acelecilik Yavaşlatır! / Pusudaki Düşmanlar III

Prof. Dr. Gültekin Yıldız hocamız “işletme yönetimi” ile ilgili bir hatırasını paylaşmıştı. Bir holdingin yönetim danışmanlığı yaptığı döneme ait ibret verici bir hatıraydı bu.

Cuma namazı çıkışında yönetim kurulu başkanı ile birlikte yürürken, başkanın tanıdığı birisi selam verip bir konuyu görüşmek istediğini söylemiş.

Başkan, “Buyur,” deyince adam hemen konuya girmiş.

“Efendim, bir ayakkabı fabrikası var. Kârlı bir işletme. Fakat şu anda finans sıkıntısı çekiyor ve satmak istiyorlar. Cazip bir yatırım olduğu kanaatindeyim. Alalım mı?”

Başkan biraz düşünmüş ve “Alın,” demiş.

Gültekin Bey, önce şaşırmış ve yadırgamış.

Ardından birkaç kişi daha cazip gördükleri birkaç yatırım önerisi getirmiş. Yolda ilerlerken başkan ayaküstü kararlar verince, Gültekin Bey dayanamayıp başkana bu yaklaşımın uygun olmadığını usulünce belirtmiş. Böyle önemli kararların alelacele verilmesinin mahzurlar doğuracağını anlatmış.

Başkan kendinden emin bir eda ile:

“Hocam, doktora tezi hazırlamıyoruz biz. Bu işler kitaplarda yazıldığı gibi yürümez. İş hayatında çoğu kararları acele vermek gerekir” demiş.

Bazı sorunları görebilmek için fotoğrafa bakmak yetersiz kalır. Röntgen filmi gerektirir. Bilgi ve tecrübenin şuası ile çektiği filmde sorunun derinlerde olduğuna dair, sağır kulaklara toslayan teşhisini, hocamız şöyle özetlemişti:

Bir başkanın, yönetim kurulu üyelerini, kendine sadık gördüğü, düşük profilli, hacıyatmaz karakterli insanlardan seçmesi işletmeye güç kaybettirir. Bir işletmede sadakat; ilkelere, işletmenin vizyon ve değerlerine bağlılık şeklinde olmalıdır… Başkanın kararlarını gözü kapalı onaylamak, işletmeye ve başkana yapılacak en büyük kötülüktür.

Övgü açlığı içindeki bazı kifayetsiz insanlar “Çok haklısınız, isabet buyurdunuz” ifadelerinden hoşlanır, egosunu tatmin eder. Eleştiriye hiç ama hiç tahammülleri yoktur. Özsaygıdan mahrum aşırı bir özgüvenle acele karar verirler.

Bu zaafları barındıran yönetim anlayışına sahip, mali yapısı çok güçlü olan sözkonusu işletme, daha sonraları çok sıkıntılı bir dönem yaşamış ve süreç batışla noktalanmıştı.

 

Başka Bir Şirketin Yönetim Kurulu Toplantısı

Toplantının gündem maddeleri içinde bir yatırım kararının görüşülmesi ve oylaması yer alıyordu.

Toplantı öncesi, yönetim kurulu üyelerine yatırım hakkında bilgilendirme yapılmış, fizibilite raporları ve lüzumlu bilgiler paylaşılmıştı. Sorular cevaplanmış, gerekli müzakereler tamamlanmıştı.

Toplantıda yatırım kararına sıra gelir ve oylama yapılır. Yönetim kurulu ittifakla kabul oyu verir. Yönetim kurulu başkanı biraz düşündükten sonra şunları söyler:

“Arkadaşlar, sizlerle aynı kanaatteyim, ancak konu çok hızlı gelişti, acele karar verip bazı hususları gözden kaçırmış olabiliriz diye endişe ediyorum. Fırsatlar ve güçlü yanlara yoğunlaşıp, tehditler ve zayıf yanları ıskalamış olmayalım. Satrançta bir kural var: ‘O kadar aşikâr ki, kaygı duyuyorum’ Biraz daha inceleyip, bir haftalık hazmetme süreci geçtikten sonra nihai kararı verelim.”

Bu iki olayı birlikte değerleyip verdiği dersler üzerinde dikkatle düşünmenin; kendimiz, etki alnımız ve işletmelerde alınan kararların kalitesinde faydalı olacağı kanaatindeyim.

Unutmayalım!.. Bir insan ümit dolu ve mütevazi olabilir. Ancak atalet zindanına atmaya çalışan üçüncü düşman, yani “acelecilik” daima pusudadır.

Kararlardaki acelecilik hem kendimize ve hem de sorululuk taşıdığımız insanlara büyük zararlar verir. “Acele giden, ecele gider” sözü boşuna denmemiş. Önceden iyice düşünmeden aceleyle harekete geçen, sonrasında kara kara düşünmek zorunda kalır.

Kadim kültürde yer alan değerli öğütler vardır:

Acele yürüyen yolda kalır. Aceleyle hareket edenin, eli ayağı birbirine dolaşır, zarara varır.

Aceleyle iş yapan şaşar, temkin ve tedbirle giden dağları aşar.

Terazi var, tartı var, her işin bir vakti var. Her şeyin bir zamanı, bir ölçüsü var.

Demir tavında dövülür. Uygun olsa da, zamanında yapılan iş övülür.

Bu anlayışı sindirmiş tecrübeli ve başarılı insanlar önemli kararlarda asla aceleci davranmaz. Ehliyle ve o konuda tecrübeli kimselere danışır, müzakere eder. Sıcağı sıcağına değil, makul bir süre içinde etraflıca düşündükten sonra vicdanının onayladığı kararı verir.

Ancak ya mizaçtan, ya alışkanlıktan, ya güç sarhoşluğundan ya da şu veya bu sebepten, acele ile karar verip davranmak ömür törpüsü olur. Kendini de karardan etkilenecek olanları da yıpratır. Tökezlemeler yaşanır. Aceleyle verilen kararlar çoğu zaman, zarar ve pişmanlıklar getirir. Kaos ve atalete sürükler.

Çare; heyecanla hırsla değil, akılla, temkinle, teenni ile sakince düşünerek davranmaktır. Akıllı insan, akıllardan istifade edendir. Karar safhasında ortak akıldan faydalanmak ve acele etmemek, karar alınca da hiç zaman kaybetmemek gerekir. 

Günümüz dünyası, ortak akıldan faydalanmakla yetinmiyor, “toplam akıl”dan faydalanmanın yollarını buluyor. Dünya çapında önemli başarılara imza atıyor. Mümin Sekman, Türk Usulü Başarı kitabında şöyle diyor:

Avrupalılar önce düşünür, sonra yapar, bu nedenle sürekli ilerlerler. Afrikalılar önce yapar, sonra düşünür. Bu nedenle sürekli gerilerler. Türkler ise yaparken düşünürler. Bu nedenle ne ilerler, ne de gerilerler. Sürekli oldukları yerde dönerler.”

Heyecanla, plan yapmadan işe girişmek, acelecilik, bir mizaç özelliğidir. Plansız teşebbüs, kaynak sıkıntısı çekip atalete düşmeye sebep olur.

Neyin, nerede, ne zaman, nasıl, kim tarafından, hangi sırayla yapılacağına karar vermeden, “kervan yolda düzülür” anlayışıyla çıkılan yolda enerji ve kaynaklar israf edilir. İsraf haramdır ve “Allah israf edenleri sevmez.”

Ağaca takılıp ormanı görememek, sorunların arasında boğulup hedefe gidememek bu yüzdendir.

“Sürtüşme kuvveti”ne mağlup olup yol alamamak ve ortaya çıkan hatalar, aceleci yaklaşımların neticesidir.

Acelecilik, ‘İtfaiyeci sendromu’na zemin hazırlar.

Herkes yangın söndürme peşinde koşar veya koşuyormuş gibi yapar. Yangın çıkmasını önleyecek tedbirler üzerinde yeterince durulmaz.

Sorumluların sistem üzerine kafa yormadığı, herkesin pürtelaş çalıştığı işletmelerde ‘İtfaiyeci sendromu’ yaşanır. Enerji, zaman ve para kaynakları acil işlere tahsis edilip, önemli olan fakat acil olmayan işler göz ardı edilir. Hesapta olmayan tehlikeler ummadığımız anda karşımızda belirir.

Bu sorunlara düşmekten kurtulmanın yolu; merdivenleri adım adım çıkmak, karar verirken acele etmeden ve karar sonrası zaman kaybetmeden davranmaktır. Planlama, koordinasyon, kumanda ve kontrol sürecinde teenni ve ihtiyatla sistem kurma ve iyileştirme gayretini göstermek gerekir.

 

“Acele etmek şeytandan, zaman kaybetmemek Rahman’dandır.”

Bu kural şahsi hayatımızda olduğu kadar mikro ve makro işletmelerin yönetiminde de geçerlidir. Genellikle daha hızlı, daha yavaştır. 

Bir sorundan acelecilikle kolay çıkış, normal olarak o soruna tekrar geri götürür. Pratik çözümler seraptan ibarettir. Kolay çözümler sadece semptomları iyileştirir, ama altta yatan problem hiç değişmeden kalır ve gittikçe kötüleşir. Pansuman çözümler, temel hastalığın ihmaline yol açar.

 

Acelecilik yavaşlatır

Acelecilik, karar öncesi gerekli olan veri kalitesini olumsuz etkiler. Karar kalitesini düşürür.

“Kaliteli veri olmadan yapılan kontrol, analiz edilmeyen veri, sonucunda bir karar üretilmeyen analiz, ardından aktivite üretilmeyen karar hiçbir işe yaramaz.”