TR EN

Dil Seçin

Ara

Dover Mahkemesi / İndirgenemez Bütünlük Hâkim Karşısında

ABD’de devlet okulu ders programlarına göre dokuzuncu sınıfta evrim teorisi okutulur. Dover’de kasabanın Eğitim Kurulunun kararı ile, bu konu işlenmeden önce okullarda bir sayfa bildiri okunmaya başlanır. Okunan bildiride Darwin’in teorisinin bir gerçek değil, teori olduğu, hala test edilmekte olduğu ve öğrencilerin bu konuda açık fikirli olmaları gerektiği yazmaktadır.

Oldukça sessiz sakin bir kasaba olan Pennsylvania’daki Dover 2004 yılında oldukça sıcak bir tartışmanın merkezi oldu.

ABD’de devlet okulu ders programlarına göre dokuzuncu sınıfta evrim teorisi okutulur. Dover’de kasabanın Eğitim Kurulunun kararı ile, bu konu işlenmeden önce okullarda bir sayfa bildiri okunmaya başlanır. Okunan bildiride Darwin’in teorisinin bir gerçek değil, teori olduğu, hala test edilmekte olduğu ve öğrencilerin bu konuda açık fikirli olmaları gerektiği yazmaktadır.

Darwin taraftarları şiddetle karşı çıkarlar. Onlara göre öğrencilere bu bildiriyi okumak laikliğe aykırıdır; okullarda dini dayatma yapmaktır. Sonunda velilerden bir kısmı kasabanın Eğitim Kurulunu anayasaya aykırı hareket ettikleri gerekçesiyle mahkemeye verirler.

Yüzyılın en ilginç davalarından olan ve çok dikkat çeken mahkemede şahitlik yapan Brown Üniversitesi profesörü Kenneth Miller, İndirgenemez Bütünlük hipotezini ortaya atan, bir Darwinizm karşıtı ve Akıllı Tasarım savunucusu olan Michael Behe’nin hipotezini çürütmek için şöyle bir argüman kullanır: Makinanın parçaları hücrede var olup, başka görevler için kullanılıyor olabilir. Daha sonra bu parçalar bir araya getirilip motor oluşturulmuş olabilir.

Kenneth Miller daha sonra laboratuvarında Behe’nin hipotezini çürütmek için yaptığı deneyi anlatır. “İndirgenemez Bütünlük doğru ise bakteri kamçı motoru parçalarına ayrıldıktan sonra ortaya çıkan parçaların hiçbir işe yaramıyor olması gerekir,” der. Miller motorun sadece bir parçasını değil 30 parçasını çıkarır. Fakat kalan parçalar işe yaramaz atıklar değil, 3. Tip Salgılama Sistemi İğne Kompleksini oluşturur.

Resim: By Schraidt O, Lefebre MD, Brunner MJ, Schmied WH, Schmidt A, Radics J, Mechtler K, Galán JE, Marlovits TC - Cropped image from Schraidt et al. (2010), Topology and Organization of the Salmonella typhimurium Type III Secretion Needle Complex Components. PLoS Pathog 6(4): e1000824. doi:10.1371/journal.ppat.1000824, CC BY 2.5, https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=9952239

Bu iğne kompleksi bakterilerde toksinleri enjekte için kullanılmaktadır ve Behe’nin parçaların gereksiz olduğu hipotezini çürütmektedir. Miller’a göre evrim, hücrede farklı görevler gören bazı parçaları alıp yeni bir hale dönüştürüp yeni bir moleküler makine oluşturabilir. Ona göre hipotez tamamen yanlışlanmıştır.

9 gün sonra aynı şahit sandalyesinde Michael Behe oturmaktadır. Michael Behe, bir moleküler sistemden tek parçası çıkarılırsa parçaların geri kalanlarının işe yaramadığını söylemediğini fakat sistemin bir bütün olarak çalışamadığını ifade ettiğini, ve ifadelerinin yanlış anlaşıldığını söyler. Yani bir kamçı motorunda bir tek parçası bile çıkarılsa bir bütün olarak kamçı motoru vazifesini görememektedir.

Behe’ye göre Miller’ın önerdiği senaryo mantıklı gibi görünse de, olma ihtimali çok düşük görünmektedir. 

Behe gerekçesini şöyle bir örnekle anlatır: Eğer bir fare kapanı yapmak isteseniz garajınıza gidip orada bir saatin yayı, demir bir levye, bir bisiklet demiri gibi bazı parçalar bulsanız bunları bir fare kapanına dönüştürmek için çok uğraşmanız gerekir. Çünkü parçalar önceki görevleri ne ise ona göre şekillendirilmişlerdir. Bunların hepsini bir araya getirip şekillerini yeni görevlerine uygun hale getirmek gerekir. Aletleri olan, akıllı ve şuurlu bir insan için bile zor olan bu iş milimetrenin binde biri kadar büyüklükte olan bir hücrede doğal seleksiyon tarafından moleküler bir makine için nasıl yapılacaktır? Hücrenin farklı kısımlarından farklı işlevler gören farklı parçalar toparlanıp nasıl moleküler bir makine yapılacaktır?

Bütün parçalar hücre içerisinde bulunsa bile, parçaların bir araya getirilmesi için bir plan, program ve sıra olması gerekir. Bir evi yaparken nasıl önce sağlam bir temel ve daha sonra diğer basamaklar teker teker yapılması gerekiyorsa kamçı motorunun da böyle temelden, tek tek, planlı bir şekilde inşa edilmesi gerekir. Moleküler şırınga, kanca ve diğer parçalar ortamda bulunsa bile, doğal seleksiyon bunları nasıl tam doğru bir şekilde birbirine monte edip çalışır bir kamçı haline getirecektir? Bunun için bir ilim, irade ve kudret gerekmez mi? Akılsız ve şuursuz parçalar nasıl ilim ve plan gerektiren bir olayı gerçekleştireceklerdir?

Michael Behe duruşmada devam eden ifadesinde kamçının şırıngadan evrimleşemeyeceğini, çünkü şırınganın kamçıdan daha sonra ortaya çıktığını söyler. Yani bu evrim değil, ancak bir geri evrim olabilir.1-2

Bu ise Behe’ye göre evrim teorisine delil olabilecek bir olay değildir. Yani çok parçalardan oluşan mükemmel bir makinanın daha basit bir hale getirilmesi evrim teorisine verilebilecek güzel bir örnek değildir.

Şırınga motorundaki genlerin mutasyon oranı bakteri kamçısındaki genlerin mutasyon oranına göre çok yüksektir. Bu da şırınga motorunun kamçıdan daha sonra ortaya çıktığını, yani daha komplike olan kamçı motorunun şırıngadan evrimleşmediğini gösterir.

Genetik deneylerden bildiğimize göre kanca motorunun 29,28,27 vs. proteinli halleri işlev gösterememektedir. Behe’ye göre şırınga moleküler kamçı motoruna evrimleşmiş olsa bile, şırıngadan kamçı motoruna gelene kadar uzun bir atlama vardır. Bu ise Evrim Teorisine aykırıdır. Darwinist bilim adamları sadece şırınga ile tezlerini ispat etmiş sayılamazlar. Bu ikisi arasında kamçı motoru kadar verimli çalışmayan ona yakın ara form bazı moleküler makinaların varlığını göstermek zorundadırlar.

Moleküler biyolog Douglas Axe, Darwinist mekanizmanın olabilirliğini deneylerle araştıran bir bilim adamı. Gerçekten doğal seleksiyon hücrede bulunan bazı parçaları alıp, onları bir araya getirip, yeni işlevler kazanmalarını sağlayabilir mi? 

Axe’e göre bu konuda biri büyük bir küçük olan iki problem var: Büyük problem, tamamen yeni bir protein oluşturulması. Küçük problem ise, bir proteinde değişiklik yapılıp biraz daha farklı bir görev alması sağlanması. Fakat daha sonra yaptığı deneylerle “küçük“ dediği problemin bile Darwin’in mekanizmaları için ne kadar zor olduğunu anlar. Bir proteinde farklı bir işlev görmesini sağlayabilecek değişikliklerin yapılması ihtimal hesaplarına göre o kadar düşüktür ki, tesadüfi ve kontrolsüz olaylarla bunların başarılması imkân haricindedir.

Yani kamçı motoru gibi komplike bir makinenin daha basit bir makineden parçaları bir araya getirilerek Darwin mekanizmalarıyla verimli çalışabildiği hale evrimleşme ihtimali yoktur. Böyle bir oluşum için birden fazla koordineli mutasyon gerekmektedir. Popülasyon genetiğinde yapılan birçok çalışma ise, koordineli mutasyonların ihtimal hesaplarına göre ulaşılamaz olduğunu gösteriyor.

3 milyar alt birimi olan bir memeli hücresi DNA’sında, bir birimin değişme ihtimali 1/3 milyardır. Eğer iki koordineli mutasyon olması gerekiyorsa ihtimal 1/3,000,000,000 x 1/3,000,000,000 olur. Her artı mutasyon için çarpımdan dolayı olabilirliği katlanarak azalır.

Benim kanaatime göre hem Miller hem de Behe’nin haklı tarafları vardır. 

Miller deneyi “indirgenemez bütünlüğü” bir yönüyle yanlışlayan bir deneydir. Behe şırınganın daha sonra evrimleştiğini söyleyerek tezini savunsa da, yaratma bazen bu şekilde işlemekte, geriye doğru gitmekte, hücre veya bedenler ihtiyaç olmayan şeyi atmaktadırlar. Yani kamçı motorundan bir şırınganın yaratılması kabul edilebilir bir olaydır. Fakat Miller, söylediği şeyin, yani bakteri hücresinde kamçının, şırıngadan oluşmasının doğru olduğunu farz etsek bile bunun kendi kendine olan, tabiî bir olay olarak ele alması yanlıştır. Behe’nin dediği gibi burada her hâlükârda bir atlama vardır ve bu da mutasyonu takip eden doğal seleksiyondan farklı bir mekanizma olduğunu gösterir. Hatta ara formlar tek tek gösterilse bile bir tasarımcı olmadan böyle bir sanat harikasının doğal olaylarla kendi kendine olabilmesi düşünülemez. 

Behe bununla ilgili olarak Rushmore Dağını örnek verir. Bu dağda bazı Amerikan Başkanlarının yüzleri heykeltıraşlar tarafından dağın yüzeyine kazınmıştır. Behe, “Bu yüzlere ve etrafındaki taşlara baktığımızda bir tasarımcı tarafından bu sanatın icra edildiğini biliriz. Eğer bir bahçenin her tarafını yabani otlar kaplamış, diğerinde ise güzel laleler yetiştirilmiş ve bir dizayn yapılmış ise ikinci bahçede yapan, uğraşan biri olduğuna kanaat getiririz,” der. 

Michigan Devlet Üniversitesi profesörü Richard Lenski 1980’lerin sonundan beri E. Coli bakterisi ile uzun soluklu bir evrim deneyini sürdürmektedir. Sadık bir Darwinizm destekçisi olan Lenski deneyi ile bir bakteri popülasyonunu uzun süre takip ederek evrimleşen yeni bakteri fonksiyonlarını göstermek istemiştir. 2014’te 60000 nesil bakteri yetiştirmiştir. Bu insanlık ömrüne bakıldığında yaklaşık bir milyon yıla karşılık gelir. Bütün bu araştırma boyunca DNA değişiklikleri, farklı mutasyonlar olmuş fakat yeni bir şekil ve fonksiyona sahip yeni bir protein veya bakteri kamçısı gibi bir yapı oluşumu gözlemlenememiştir. Darwin mekanizmaları bir şey yaratmaktan bir bilgi veya kod oluşturmaktan uzaktır. Sadece kodlamaları indirgedikleri, yeni bir şey yapamadıkları görülmektedir. Yeni bir bilgi oluşturamayan yeni proteinler yapamayan bir mekanizma nasıl olur da bakteri kamçısı gibi komplike bir yapıyı oluşturabilir? Dikkat edilirse Miller deneyinde de bazı genler çıkarılarak şırınga oluşturulabilmiş fakat tersi, yani yeni genler eklenilerek, kontrollü laboratuvar ortamında bile kamçı oluşumu gösterilememiştir.

Yani bütün bu tartışmada, ne olduğu başka bir şey, nasıl ve hangi mekanizma ile olduğu ise başka bir şeydir. Miller ve onun gibi bilim adamları ne olduğuna ɩşık tutabilse de Darwin mekanizması nasıl olduğunu açıklamakta çok eksik kalıyor. 

 

Kaynaklar:

1. Evolution of bacterial type three protein secretion systems, Milton H. Saier et al.

2. The non-flagellar type three secretion system evolves from the bacterial flagellum and diversified into host cell adapted systems, Sophie S.Abby et al.