TR EN

Dil Seçin

Ara

Bîdest-ü Bîpa / (Elsiz Ayaksız) Hattat Mehmed Efendi

Bîdest-ü Bîpa / (Elsiz Ayaksız) Hattat Mehmed Efendi

Bir insanın hattat olabilmesi için en çok neye ihtiyacı vardır sizce?

Ellere mi, dediniz?

Yok efendim yanlışsınız?

Ama dert etmeyiniz. Bîdest-ü Bîpa Hattat Mehmet Efendi’yi tanımazdan evvel bende, böyle bir suale sizler gibi cevap verirdim; ancak şimdi fikrim değişti.

İnsanın hattat olabilmek için önce Allah’a ihtiyacı vardır. İnsanı yaratıp, ona kalem ile yazı yazmasını öğreten Allah’a…

Kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki, kişioğlu Allah ona öğretmedikçe, ne kalem tutabilirdi, ne de yazı yazabilirdi...

Öyleyse önce Allah’tan istemeliydi. Çünkü Allah “ol!” dedikten sonra “ol”mayacak iş yoktu...

Allah “ol!” dedikten sonra, elsiz bir böcek, ipek gibi en âlâ kumaşı dokur; zehirli bir böcek, bal gibi tatlı bir çorbayı pişirirdi...

Bîdest-ü Bîpa Mehmet Efendi’nin, isminden de anlaşılacağı gibi elleri ve ayakları yoktu.

Doğuştan mı yok idi, yoksa sonradan bir takdir-i ilahi kaza oldu da mı yok oldu, bilmiyorum.

Tarihe Elsiz-Ayaksız Hattat namı ile kaydı düşülen Mehmet Efendi, Sultan IV. Mehmet (1648-1687) vaktinde yaşamıştı.

Bileklerinden itibaren elleri, topuklarından itibaren de ayakları bulunmayan Mehmet Efendi aslen Bolu’lu idi. Yazı öğrenmek aşkı ile Bolu’dan İstanbul’a hicret eyledi.

Bu yolculuğu, şöyle bir hayalinize getiriniz lütfen...

— Yolculuk nereye evladım?

— İstanbul’a baba…

— Nereden icap etti?

— Hattatlık öğreneceğim!

— Fesuphanallaaah! Senin aklın da mı noksan nedir?

— Niye öyle dedin baba?

— Hadi ayaklar neyse de, ellerin de yok be evladım? Nasıl hattatlık öğreneceksin?

— Bunca eli ayağı olanların hepsi hattat olamadığına göre, bu iş elde ayakta değil elbet!

Bîdest-ü Bîpa Mehmet Efendi, İstanbula geldiğinde, soluğu zamanın meşhur hattatlarından Suyolcuzade Mustafa Eyyûbî’nin meclisinde aldı.

Mecliste pek çok hüsn-ü hat talebesi vardı.

Her biri kamış kalemler ellerinde, diz çökmüş meşk eder dururlardı.

Öyle ki ol meclisi, kamış kalemin bir takım hassaslara iç gıcıklığı veren cızırtısı kaplamıştı.

Bîdest-ü Bîpa için, acaba dünyada bundan daha güzel bir musıki var mı idi?

Yoktu!

Üstad Suyolcuzade, bir köşecikten, meşk eden talebeleri ah u enin ederek seyreden bu gence pek bir acıdı.

— Senin adın nedir?

— Mehmet’tir. Fakat Bîdest-ü Bîpa Mehmet derler. Sebebi malumunuz...

— Allah’tan gelen her şey güzeldir. Kula isyan değil sabır yakışır.

— Haşa! Ömrüm boyunca Rabbime bu elsizlik ayaksızlık mevzuunda zerre kadar isyanım yoktur efendim.

— Aferin! Meşk eden talebelere öyle içli içli bakışın bana çok dokundu. Sen yazıya sevdalanmışsın, yanlış mı?..

— Doğrudur efendim...

— Öyleyse sıva kolları… Sana bu elsiz halinle nasıl kalem tutacağını, nasıl yazı yazacağını, öğretmenin bir hal çaresine bakacağız... Gayret benden, çalışmak senden, netice Allah’tan…

— Haydi Bismillah!

“Rabbi yessir vela tuassir Rabbi temmim bil hayr.” (Hat derslerine başlayan talebeler, çalışmaya, “Kolaylat Rabbim, güç olmasın. Tamamlat Rabbim hayırlısı ile…” anlamındaki bu duayı yazmak ile başlarlar.)

Ve böylece Suyolcuzade Mustafa Eyyûbî Efendi, görünüşte hiç olmayacak bir işe kalkıştı; bu elsiz ayaksız genç adama hat dersleri vermeye başladı.

Kimse onun yazıyı öğrenebileceğine ihtimal vermiyordu. Fakat Mehmet Efendi, öyle bir azim ile öyle bir gayret ile öyle bir samimiyet ile çalıştı ki, Allah ona kısa bir süre içinde kalem tutmayı ve yazı yazmayı nasip etti.

Az zaman sonra, Bîdest-ü Bîpa Mehmet Efendi namı ile, devrin hattatlarından biri oldu.

Öyle ki, bir En’âm-ı Şerif yazmaya dahi muvaffak oldu.

Kulaktan kulağa yayılan şöhreti gele gele Sultan IV. Mehmet’e kadar geldi. Sultan, bu acip hattatı merak edip huzuruna çağırdı.

Hattat Mehmet Efendi, Sultan’ın huzurunda pek güzel bir satır sülüs ile iki satır Nesih hat yazarak, herkesi hayretlere gark eyledi. Sonra da, evvelden yazmış olduğu En’âm-ı Şerifi çıkarıp Sultan’a gösterdi.

Sultan, bu ibret-i âlem gayret ve azminden dolayı Elsiz-Ayaksız Mehmet Efendi’ye tebrik-i şahanelerini iltifat buyurdu. Kendisine, ömrü müddetince yirmi akçe aylık bağlanmasını emretti...

Bilmem bu kıssadan bir hisse çıkarıp ortaya koymanın lüzumu var mıdır?

Bence yoktur!

Zira, zaman zaman “Benden şu olmaz, bu olmaz…” diyerek hayırlı işlerden elini çekenler ve hatta hiç gayret etmeyenler; Bîdest-ü Bîpa Hattat Mehmet Efendi’nin hikayesinden, sanırım lazım gelen hisseyi zaten çıkarmışlardır... 

Elsiz-Ayaksız Hattat Mehmed Efendi tarafından yazılmış bir kıt’a. (Kaynak: Türk Hattatları, Şevket Rado)