TR EN

Dil Seçin

Ara

Yalnız Ve Çıplak

Yalnız Ve Çıplak

Bu dünyaya gelişimizde olduğu gibi, yapayalnız, çırılçıplak şekilde, huzura varış.

 

“İşte huzurumuza yapayalnız geldiniz; tıpkı sizi ilk önce yarattığımız gibi.”

 En’âm Suresi, 94

 

Bizim için çok uzak bir gelecekte gibi görünen, Kur’an için ise olmuş bitmiş bir hadiseyi, kıyamet günündeki halimizi, âyet böyle tasvir ediyor:

Bu dünyaya gelişimizde olduğu gibi, yapayalnız, çırılçıplak şekilde, huzura varış.

İçinde yaşadığımız hayattan öylesine farklı bir diriliş ki, bu hayattan ona verilebilecek yegâne örnek, hatırlayamadığımız doğum ânı. Tam anlamıyla bir acizlik, bir yabancılık, bir yalnızlık, bir çaresizlik ve bir eşitlik hali.

Dünyaya gelenin kim olduğu, hangi aileye veya hanedana mensup bulunduğu, yenidoğan için hiçbir anlam ifade etmiyor. Dünyanın ücra köşelerinden birindeki bir dağ köylüsünün çocuğu nasıl dünyaya geliyorsa, bir prens veya prenses de aynı şekilde hayata gözünü açıyor. Onlardan biri yalnız ve çıplak doğarken, diğeri üzerine nişanları, peşine nedimeleri takmış bir şekilde dünyaya gelmiyor.

Gelelim kıyamet günündeki dirilişe:

Buna hepimizin imanı olmakla birlikte, bu konudaki tasavvurlarımızda dünya hayatının şartlarından bütünüyle kurtulabildiğimizi söyleyemeyiz. Oysa o gün gözümüzü açacağımız âlemin bu dünya ile hiç mi hiç ilgisi bulunmayacak. Burada arkasına sığınılan değerler, topluluklar, kurumlar, güçler, makamlar, propagandalar o gün yok olup gidecek. Bugün birbirini kötülüğe kışkırtanlar, birbirinden cesaret alarak Âlemlerin Rabbine karşı inkâr ve isyan bayrağını açanlar, o gün gözlerini açıp da etraflarına baktıklarında kendilerinde başka kimseyi göremeyecekler. İnsanlar bu dünyanın değerlerini oraya taşıyamayacakları gibi, üstlerinde giyecek bir gömlek bile götüremeyecekler.

Bu manzarayı genel planda tasavvur etmek belki bize çok zor gelmeyebilir. Asıl zorluk, bu hakikati herkesin kendi nefsine uygulamasındadır. Bu dünyadaki refah imkânlarının en basit bir tanesinden—mesela arabasından veya telefonundan—birkaç günlüğüne ayrı kalmaya dayanamayan zengince birisi, yarın sabah tümüyle yabancı olduğu bir âleme, beş parasız, kimsesiz ve çırılçıplak vaziyette gözünü açacağını düşünebilir mi?

Veya bir yönetici, bir vali, bir hakim, bir komutan, bir devlet başkanı bütün yetkilerinin o gece içinde elinden alınacağını ve sabah vakti kimsesiz, korumasız, trensiz, nişansız ve çırılçıplak halde, sıradan insanlarla tamamen aynı şartlar altında başka bir hayata başlayacağını tasavvur edebilir mi?

Onları bir yana bırakın, şu dünya üzerinde mütevazi şartlar içinde yaşayıp giden herhangi birimiz için bile, burada edindiğimiz bütün dostlukları ve imkânları birden arkada bırakarak yabancı bir âleme yapayalnız göz açma fikrine alışmak kolay değildir.

Halbuki alışmamız gereken şey, bu fikrin ta kendisidir. Çünkü bugün değilse yarın, yarın değilse yarın kadar yakın bir başka gün başımıza gelecek olan şey aynen bundan ibarettir.

Allah’ın Resulü de bize böyle bir güne hazırlanmamızı tavsiye ediyor:

“Sizin herbirinizle, kıyamet gününde Rabbi tercümansız bir şekilde konuşacak. O zaman kişi sağına bakar, evvelce yapmış olduğu işlerden başka bir şey görmez. Soluna bakar, evvelce yapmış olduğu işlerden başka bir şey görmez. Sonra önüne bakar, karşısında ateşi görür. Bu sebepten, yüzünü ateşin sıcaklığından korumak için yarım hurma olsun bağışlamaya gücü yeten varsa bunu yapsın.”

Âyetin ve hadisin bu tasvirlerini bütün canlılığıyla ruhumuzda hissedemeyişimizin en önemli bir sebebi de, o günü uzakta sanmamızdır. Şu manzara ile bu akşam veya yarın sabah karşılaşacağımızı bilseydik, herhalde bugünkü kadar umursamazlık içinde bildiğimizi okumaya devam etmezdik.

Fakat Kur’an da, Kur’an’ı getiren de, o günün bize pek yakın olduğunu hatırlatıyor ve dünyada geçirdiğimiz hayatın tümüne bir gün kadar olsun değer biçmiyor:

O günü gördüklerinde sanırlar ki, dünyada ya bir gece kalmışlardır ya da bir kuşluk vakti.

Peygamberimiz ise o âlemi, hemen yanı başımızda duran bir eşyadan daha çabuk ulaşılabilecek bir yerde gösteriyor:

Cennet size ayakkabınızın bağından daha yakındır—Cehennem de öyle.