TR EN

Dil Seçin

Ara

Herkese Yetecek Bir Ömür

Herkese Yetecek Bir Ömür

Bir ömür ki, göz açıp kapayıncaya kadar da geçse, nice insana ebedi bir saadet kazandırmaya yetmiş, nice kullar o kısacık ömrü sonsuz bir mutluluk yurdunun sermayesi yapmayı bilmiştir.

 

“Düşünüp de ibret alacak olan kimseye yetecek kadar bir ömrü Biz size vermedik mi?”

(Fâtır Suresi, 37)

 

İnkâr ehlinin Cehennem ateşinden bağrışıp durmalarına alacakları cevap işte bu... Onlar tekrar dünyaya dönüp de cinayetlerini telafi etmek istemektedirler. Fakat zaten geldikleri yer orasıdır; orada ise kendileri­  ne iman edip güzel işler yapmak için fazlasıyla fırsat tanınmıştır. Artık bütün fırsatların tüketildiği, ümitlerin tümüyle yok olduğu bir pişmanlıklar diyarındadır. Hiç kuşku yok, bu cevap da onların hüsranını bir kat daha artıran bir hatırlatma içeriyor:

“Düşünüp de ibret alacak olan kimseye yetecek kadar bir ömrü Biz size vermedik mi?”

Bir ömür ki, göz açıp kapayıncaya kadar da geçse, nice insana ebedi bir saadet kazandırmaya yetmiş, nice kullar o kısacık ömrü sonsuz bir mutluluk yurdunun sermayesi yapmayı bilmiştir.

Pek çokları da, sanki dünya hiç yok olmayacak, ömürleri hiç son bulmayacak gibi, bu kısacık süreyi dünyanın gelip geçici işleriyle doldurmuş; onu takip eden ebedi hayata ise eli boş bir şekilde adım atmıştır.

Sur ikinci defa üfürülüp de herkes haşir meydanında toplandığı zaman, ömürlerin neye harcanmış olduğunu herkes apaçık görür. Eli boş gelenler ile iki eli dopdolu gelenlerden hangisinin akıllıca bir iş yapmış olduğunu, o gün herkes anlar.

Lakin insandan beklenen, bu gerçeği o gün değil, bugünden anlayabilmektir.

Ve bunu anlamak için de insana yeteri kadar süre tanınmıştır.

Bu süre, bir saatlik bir sınav süresi değildir.

Bir gün, yahut birkaç gün gibi, hatta birkaç ay gibi bir süre de değildir.

İnsana tanınan süre, bütün bir ömrü kaplayan bir süredir; ­  hani bize hiç bitmeyecekmiş gibi gelen o uzun, upuzun ömür!

İnsan neler sığdırmaz ki bu ömrün içine:

Yıllarca okullarda dirsek çürütür bir diploma için.

Yuva kurar, çocuklar yetiştirir.

Gece gündüz çalışır, para kazanır, mevkiler ve rütbeler kazanır, binalar yapar, şöhrete erişir.

Ya kıt kanaat geçinecek bir dünyalığı zorla elde eder, ya da servetine servet katar. Ama fark etmez—ikisi de gece gündüz dünya için çalışmaktadır.

Bu arada dünyanın öbür ucunda neler olup bittiğini de takip eder insan.

Merak bu ya, hangi ünlü kişinin kiminle neler yaptığını da öğrenmezse çatlar!

Günler, geceler, yıllar böyle birbiri ardınca tükenir, gider.

Peki, bu insan, o kadar günler, o kadar geceler, o kadar yıllar arasında, hiç şöyle bir durup da düşünmek için fırsat mı bulamadı?

Dünyanın bin türlü halini merak edip dururken, üzerine hiç vazife olmayan binlerce işe burnunu sokarken, kendisinin bu dünyada ne aradığını düşünmek için hiç zamanı mı olmadı?

Üç günlük bir dünya hayatının menfaatini kaçırmak endişesi onun nice geceler uykusunu kaçırırken, ebedî bir hayatı kaybetmek gibi bir ihtimal onu hiç mi ürkütmedi?

Veya bütün bunları düşündü, sordu, soruşturdu da cevap veren mi bulunmadı?

Ayet bunu da hatırlatıyor:

“Üstelik size uyarıcı da gelmişti” diyor.

Bilgi ulaştı, ömür verildi, süre tanındı.

Sonra?

Ne bilgiye kulak astı inkâr ehli, ne uyarıcıya dönüp baktı, ne kendisine tanınan süreyi kullanmayı aklına getirdi.

Üstelik göz göre göre bir yokluğa doğru gidip dururken! Bu dünyada kalmayacağı apaçık ortada iken!

Ve bu dünyaya geldiği andan itibaren Rabbi tarafından üzerine her an yerden ve gökten sayısız nimetler yağdırılıp dururken!

Gerçekten, insan, bu dünyada kendisine tanınmış olan fırsatlara toplu bir şekilde baktığı zaman, sadece inkâr için değil, gaflet için bile hiçbir mazeretinin kalmadığını açıkça görüyor. Eğer dünyaya birkaç günlüğüne gönderilip de arkadan hesaba çekilecek olsaydık, belki arkasına sığınacak bir mazeretimiz olabilirdi. Fakat bu dünya üzerinde yıllarını geçiren, bu yıllara da dünyanın işini sığdıran insan, Rabbine karşı nankörlüğünü ve Onun buyruklarına karşı umursamazlığını yahut meydan okuyuşunu mazur gösterecek hiçbir bahaneye sahip değildir.

Keşke mümkün olsa da, şu ayetin cümlesi, her türlü iletişim aracıyla, tüm insanlığa sabah akşam her gün tekrar hatırlatılsa!

Nasıl olsa birgün herkese birden hatırlatılacak...