TR EN

Dil Seçin

Ara

Vücudumuzun İçinde Sayısız Bakteri Faaliyet Gösteriyor!

Vücudumuzun İçinde Sayısız Bakteri Faaliyet Gösteriyor!

 

Farkında mıyız ama vücudumuz sayısız mikrobik canlıyla sarmalanmış durumda. Ağzımızda, derimizde, burnumuzun içinde, gözlerimizin çevresinde, midemizde, barsaklarımızın kıvrımlarında, yani vücudumuzun her yerindeler. Ve bu mikrobik canlıların sayısı bizim kendi vücut hücrelerimizin sayısının tam 10 katı! Bir de bunların canlı olduğunu ve sürekli faaliyet halinde olduklarını bir düşünün!

Korktunuz mu? Durun, hemen endişe etmeyin. Bu kadar mikrobik canlıyı dezenfekte etmeyi de aklınıza getirmeyin. Çünkü onları yıkayarak vücudunuzdan atamazsınız. Atmamalısınız da. Onların çoğu hayatta kalabilmemiz için gerekli olan canlılar. O kadar ki bilim adamları, insanı, binlerce canlı türünün bir arada bulunduğu bir süperorganizma olarak tanımlıyorlar artık. Bedenimizdeki iç floraya “mikrobiyom” denmeye başladı bile. Ne de olsa bedenimizde küçük bir ekosistem varlığını sürdürüyor.

Bu mikrobik canlılar bedenimizde geçici misafirler değil. Bünyemizin içinde pek çok işi onlar görüyor; sağlığımız, gelişimimiz hatta bazı davranışlarımız üzerinde doğrudan etkisi olan bileşikleri, gerekli yerlere onlar gönderiyor.

Bununla birlikte, insan ile mikroplar arasındaki ilişkinin henüz tam olarak çözümlenebildiği söylenemez. Pozitif kutupta, barsak bakterilerinin sindirimde aktif rol aldıklarını, anahtar vitaminleri sağladıklarını ve hatta barsak astarındaki hücreleri beslediklerini biliyoruz. Bunlar mide, barsak, vajina ve derideki dost bakterilerdir. Aynı zamanda, hastalığa sebep olan bakterilere karşı da mücadele ediyor ve bağışıklık sistemine destek oluyorlar. Ağızda yer alan bazı bakteriler diş çürümesine bile savaş açıyor.

Fakat bir de düşman bakteriler var. Kalbinizi parçalayabilir, hatta beyninizi kontrol altına alabilirler. Fareler üstünde yapılan deneyler bu bakterilerin nasıl hücreleri önce cezbedip sonra ikna ederek onları ele geçirdiklerini ortaya koyuyor.

 

 

DOST VE DÜŞMAN BAKTERİLER

 

İster dost ister düşman, milyarlarca küçük canlı vücudumuzu habitat olarak kullanıyorlar. Yeni araştırmalar, bu küçük canlıların davranış biçimlerini öğrenmeye ve onları daha iyi tanımaya yönelik olarak devam ediyor. Böylece, ileride hastalıkların tedavisinde daha iyi bir noktaya ulaşılması hedefleniyor.

Şimdilik bilinen şu ki, vücudumuz ile bakteriler arasında bir iletişim dili mevcut. Örneğin, faydalı bir bakteri barsak hücrelerine yaklaştığı zaman, hücre faydalı bir bileşik oluşturulacağı mesajını alıyor ve bakterinin kendisine tutunmasına izin veriyor. Ama zararlı bir patojen bu mesaja kulak misafiri olursa, hemen hücre ile faydalı bakteri arasına girerek bileşik oluşumuna engel olmaya çalışıyor. (Lu ve W.A. Walker, 2001)

Tüm bunlara rağmen, bilim adamları henüz hangi bakterinin faydalı hangisinin zararlı olduğunu önceden tanımlayamıyorlar. Hastalıklara sebep olan mikropların sürekli değişkenlik göstermesi de, bunda önemli bir faktör. Ayrıca, vücudun belli bir bölgesinde bulunan bakterinin başka bir bölgede etkisi ortaya çıkabiliyor. Örneğin, barsakta besinlerin parçalanmasına yardımcı olan bir bakteri, kalpte sorunlara yol açabiliyor. Barsak bakterisi, normalde insanın yediğini yer. Akşam yemeğinde çok yenen fasulye, bakterilerin dayanılmaz miktarda gaz üretmelerine sebep olabilir. Fazlaca yenen et, yumurta ve bazı balıklar ise bakterilerin kalbe zararlı olan bazı maddeleri üretmelerine yol açabilir.

 

BARSAK BAKTERİLERİ VE KALP KRİZİ

 

Fareler üzerine yapılan deneyler, barsak bakterisinin yüksek oranda yağ ile birleşince kalp krizine yol açabileceklerini ortaya koymaktadır. Çünkü bakteriler, kolin içeren yağı, damarlara zarar veren bir maddeye dönüştürüyorlar. Bu ise, makrofaj adı verilen iltihap azaltıcı hücrelerin çoğalmasını tetikliyor ve bunların damarlara hücum etmesine yol açıyor.

Bilim adamları barsaklarında bakteri olan ve olmayan fareleri de karşılaştırdılar. Sonuç, bakterinin varlığı ve yokluğunun bazı beyin kimyasallarını ve beyin gelişimiyle ilgili genleri etkilediği yönündeydi. Hepsini birlikte düşündüğümüzde, barsak bakterilerinin çeşitli şekillerde beyne etki ettiği ve onun daha dikkatli veya endişeli olmasına sebep olduğu rahatlıkla söylenebilir.

 

 

BAKTERİSİZ BİR DÜNYA, TEMİZ DÜNYA MI OLUR?

 

Her şeye rağmen, bakterilerden temizlenmiş bir dünya, bazılarının zannettiği gibi asla sağlıklı bir dünya değildir. Hijyen diyerek yapılan temizlik hiçbir zaman sadece patojenleri yok etmez, aynı zamanda faydalı bakterileri bozarak onların da hastalıklara sebep olmalarına neden olur.

Midede bulunan helicobacter pylori bakterisini ele alalım. Bu bakteri ülser ve mide kanserine yol açma gibi kötü bir üne sahip. Ve organizmada daha az miktarda bulunmalarına tek bir kimse bile üzülmez. Bakteri azaldıkça, ülser ve mide kanseri vakaları da azalır. Fakat bu bakterinin azalması, başka bir hastalığın artmasına neden olmuştur. Mide asitleri özofagus astarına zarar vererek başka bir kanser türüne yol açmıştır. Oysa H. Pylori denen bakteri, midede tam da mide asitlerinin fazla üretilmesini önleyen bir role sahiptir.

 Ayrıca antibiyotikle bu bakterilerden kurtulan insanların, daha sonra kendilerini sürekli aç hissetmeye başlamaları, bir başka beklenmeyen olumsuz sonuçtur. Sonradan anlaşıldı ki, H. Pylori bakterisi, açlık hissini bastıran ghrelin denilen bir hormonun üretilmesinde de rol almaktaydı ve bu son derece önemli bir işlevdi. Belki günümüzde salgın haline gelen obezitenin ardında bu bakterinin azlığının da etkisi var, kim bilir?

Yine, araştırmalar H. Pylori bakterilerinin çocuklarda astım ve alerji oluşumuna engel olduğunu da ortaya koydu.

Şimdi bir düşünelim. Eğer bir bakterinin yokluğu bu kadar hastalığa sebep oluyorsa, antibiyotiklerle vücudumuzdaki diğer bakterileri yok etmenin ne kadar büyük sorunlara yol açacağını herhalde öngörebiliriz.

Bir çalışmaya göre, antibiyotikler, bakterilerin yardımıyla vücutta meydana gelen bileşikleri %87 oranında değişime uğratmaktadır. İnsan sağlığı için son derece önemli olan biyolojik süreçler antibiyotiklerin ciddi tehdidi altında.

Neyse ki bu küçük yaratıkların, insan beyninin, bağışıklık sisteminin gelişimi ve genel olarak beden faaliyetlerimiz üzerindeki hayatî etkileri konusunda, insanlar arasında bilinç düzeyi her geçen gün artıyor. Bugün insanlar antibiyotiklerin önüne gelen her şeyi ezip geçen bir buldozer gibi vücutta tahribat yaptığını ve vücudun bu tahribatı kolayca tamir edemediğini biliyorlar.

Bu durum elbette yeni arayışları da beraberinde getiriyor. Onlardan biri, dost bakterilerin sayısını artırmayı amaçlayan probiyotikler. Bir diğeri ise, bazı bakterilerin gelişmesini teşvik eden prebiyotikler. Bunların gerçekten işe yarayıp yaramadığını klinik araştırmalardan sonra daha iyi anlayacağız.

Ama kesin olan bir şey var ki, bakterilere eskiden olduğu gibi vücuttan atılması gereken bir mikrop muamelesi yapıldığı günler çok geride kaldı. 

 

 

Resim Yazısı

BİR İNSANIN ağzındaki bakteri sayısı, dünyada yaşayan insanların sayısını kolayca geçebilir. Her ne kadar bu bakterilerin çoğu faydalıysa da, bazıları oldukça zararlı olabilir. Zararlı bakteriler kişinin on yıllık bir süre sonunda kalp krizi geçirme ihtimalini üç kat artırır. Bunu dişetlerindeki küçük deliklerden girerek arterleri tıkayan proteinleri üretmek suretiyle yaparlar. Nitekim, kalp krizi geçirenlerin arterlerinde dişeti bakterilerine rastlanmıştır.