1850’li yıllardı. Viyana Hastanesi’nde işler hiç de iyi gitmiyordu. Hastanede, iki doğum bölümü vardı ve bunlardan birinde doğum yapan her yüz kadından en az otuzu, Lohusa Humması denen ateşli bir hastalıktan ölüyordu.
Hastanede görev yapan profesörlerin hemen hepsi, bu işi ebelerin ve asistanların uğursuzluğuna bağlıyordu.
Ancak Dr. Semmelweiss, onlarla aynı fikirde değildi.
O, tıp öğrencilerinin kadavraları kesip biçtikten sonra, ellerini hiç yıkamadan doğumhanelere girip çıktıklarını farketmişti ve kendi yönettiği bölümde, tüm doktor ve doktor adaylarının doğumhanelere girmeden önce ellerini kireçli su ile yıkamalarını istemişti.
Yirmi sekiz yaşındaki Dr. Semmelweiss’in bu küçük isteği, kısa zamanda etkisini gösterdi. Lohusa Humması’ndan ölüm oranları çok çok aşağılara düştü.
Ancak hastanenin ileri gelenleri, Doktor Semmelweiss’in bu küçük değişikliğini hiç hoş karşılamadılar.
“Semmelweis’in ettiği haltı duydunuz mu?”
“Duymaz olur muyuz? Büyük rezillik. Mesleğimizin itibarını iki paralık etti. Neymiş efendim! Doktorlar ellerini yıkamalıymış. Hiç doktor kısmının eli pis olur mu?”
“Bu duyulursa herkes bizimle dalga geçer!”
“Bu yaptığı hekimlikle uzaktan yakından alakası olan bir şey değil!”
“Hah! Ellerimi yıkayacakmışım, daha neler!”
“Kovun bu adamı hastahaneden gitsin! Elini ayağını yıkayan adamın hastahanede işi yok!”
Bir süre sonra Dr. Semmelweis’i hastaneden kovdular, doktorluk yapmasına engel oldular; Semmelweiss’in bir doktordan çok bir şarlatan olduğunu ortalığa yaydılar. Bir doktora ellerini yıkamasını teklif etmenin, meslek onuru ile bağdaşamayacağını öne sürdüler.
Günümüzden çok değil 100-150 yıl kadar önce, sadece ama sadece doktorların, ameliyatlara ve doğumlara girmeden önce ellerini yıkamalarını tavsiye eden bu genç adam, kırgın, üzgün, fakir, öfkeli ve yapayalnız olarak bir düşkünler evinde öldü…