TR EN

Dil Seçin

Ara

Yaratılışta Eksiklik Mi Var?

Ateist düşünürler, adeta kendilerini

dünyanın yapısını ve şeklini tanzime memur edilmiş

birer mühendis gibi görmekte,

kendi akıl ve mantıklarına uygun gelmeyen

nizam ve düzenlemeyi gereksiz ve lüzum­suz addetmekteler.

 

Ateist Düşünürler, Dünyanın Tanzimine Kendilerini Memur Görüyorlar

Ateist bilim adamlarına göre, bir yaratıcı varsa, hastalık ve noksanlıklar olmamalıdır. “Kâinattaki eksiklik” görüşü olarak ileri sürülen bu düşünce yeni değildir. Bunun uzun bir geçmişi vardır. Bu görüşe göre, eğer yeryüzündeki varlıkları plânlayan bir tasarımcı varsa, o zaman her şeyi eksiksizce var etmesi gerekirdi. Hâlbuki bazı şeyler bu evrimcilerin düşündüğü gibi olmamaktadır. Bazı ateist düşünürler ile pozitivist felsefeciler tarafından savunulan bu konu zaman zaman gündeme getirilmekte ve inkâr-ı ulûhiyet fikrine bilimsel bir kılıf uydurulmaya çalışılmaktadır.1

Ateist düşünürler, adeta kendilerini dünyanın yapısı ve şeklini tanzime memur edilmiş birer mühendis gibi görmekte, kendi akıl ve mantıklarına uygun gelmeyen nizam ve düzenlemeyi gereksiz ve lüzumsuz addetmekteler.

Bunlardan birisi: “Dörtyüz bin çeşit bitki olduğu halde, niçin dörtyüz bin çeşit meyve yok?” diyor. Onun istediği kadar meyve olsa, bu defa dönüp; “Niçin dört yüz bin çeşit meyve var?” diye soracaktır.

Nitekim o ateist düşünür bir başka sorusunu ileriye sürüyor ve diyor:

“Yaratıcı varsa, niçin meyveleri yabani olarak veriyor, ıslah edilmiş olarak yapmıyor?” Meyveler istediği gibi olsa, sanki bir yaratıcıyı kabul edecek. Onları ıslah ederek “Bilim adamı” unvanını alıyorsun ya. Yaratıcı meyveleri ıslah edilmiş olarak verse, sen ne iş yapacaksın? Sen en küçük bahçende yaptığın bir düzenleme ve değişikliği kimseye sormadığın halde, Allah kâinatta neyi nasıl yapacağını sana mı soracak?

Kâinat Allah’ın mülküdür. O mülkünde istediği gibi tasarruf eder. “Allah dilediğini yapar.

 

Yapan Bilir, Bilen Konuşur

Her konuda ihtisas önemlidir. Bir meseleyi en iyi, o işin uzmanı ve yapanı bilir. “Yapan bilir, bilen konuşur” genel bir düsturdur. Bilgisayar hakkında söz sahibi, onu yapan ve programlayandır.

Bir bina hakkında da bin doktorun görüşü değil, ehli ihtisas iki mühendisin raporu geçerlidir. Bir hasta hakkında ise, bin mühendisin teşhisi değil, iki doktorun raporu dikkate alınır.

Niye?

Çünkü onlar mesleklerinde ihtisas sahibidirler.

İnsanın yaratılış gayesi, maksadı ve hedefleri ile ahiret hayatı hakkında söz sahibi de ateist felsefeciler ve materyalist ve ateist biyologlar olamaz.

İnsanın yaratılışı, mahiyeti ve geleceği hakkında da söz sahibi ancak ve ancak onu yaratan Allah’ın ve O’ndan bu konuda ders alan hak peygamberinin ve o peygamberin yolundan gidenlerindir. Çünkü onlar bu konuda ihtisas sahibidirler.

 

Kusursuzluğun Ölçüsü

Ortaya atılan soruların temelinde yatan, insan başta olmak üzere, kâinatın mükemmel değil, gelişigüzel ve kusurlu yapılmış olduğu iddiasıdır.

Burada önemli soru şudur:

“Kusursuzluğun ölçüsü nedir?”

Bir varlığın veya âletin mükemmelliği, ya da noksanlığı, ne gaye için yapıldığına bağlıdır. Söz gelimi, buzdolabının yapılış gayesi bellidir. Buzdolabını yapan usta, onun ne için yapıldığını, hangi gayeye göre plânlandığını bilir ve bildirir. Siz şayet buzdolabının yapılış gayesini, çamaşır yıkamak olarak alır, ona göre bakarsanız buzdolabında pek çok yapılış hatası bulursunuz ve işe yaramaz dersiniz.

Ateist evrimcilere göre, ölünce çürüyerek yok olup gidecek ve bir daha dirilmeyecek olan insanın bütün arzu ve istekleri bu dünyada gerçekleşmelidir. Onlara göre insan hiç hasta olmamalı, hiçbir şeyi noksan bulunmamalıdır.

Hâlbuki bir öğrencinin ders çalışmada, imtihana girmede, yeme ve barınmada çektiği sıkıntı ve meşakkatleri dikkate alarak, eğitim hayatının onun için faydalı mı, yoksa faydasız mı olduğu değerlendirmesi, öğrencilik safhasında yapılamaz. Çünkü henüz hedefe ulaşılamamış, çalışmanın meyvesini alma zamanı gelmemiştir. Eğitim hayatında çekilen bütün sıkıntılar, o meyve, yani diploma ve dolayısıyla o diplomanın sağladığı faydalardır.

Yaratıcı da, insanın bütün arzu ve isteklerini ahiret hayatına göre planladığını, insanın arzu ve isteklerini bu dünya hayatının tatmin edemeyeceğini bildirmektedir. Dolayısıyla bu dünyadaki yaşayışa göre insanın durumunu değerlendirmek yanlış olacaktır. Çünkü ondaki istidat ve kabiliyetler inkişaf edecek ve bunların sonuçları ahirette alınacaktır. Bu dünyada çekilen bir takım meşakkatler, hastalıklar ve sıkıntılar belki o insanın ebedî hayatını kurtaracaktır. Bu bakımdan bir takım istidatların inkişafı ve gelişmesi, hastalık, açlık, zenginlik, fakirlik ve sabır gibi imtihanları gerekli kılmaktadır. Bütün bu imtihanların sonucu ahiret hayatında görülecektir.

 

Dünya Hayatı Nedir?

Allah, şu ayetlerde dünya hayatını şöyle tavsif ediyor:

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır.”3

Yine bir başka ayette de dünya hayatının aldatıcı olduğunu beyan eder:

Dünya hayatı, aldatıcı menfaatten başka bir şey değildir.”4

Artık her kim azgınlık etmiş ve dünya hayatını (ahirete) tercih etmiş ise, şüphesiz (o kimse için) varılacak olan yer ancak Cehennemdir.”5

Demek ki, Allah’ın bildirmesiyle, esas hayat ahiret hayatıdır. İnsandaki bütün duygular ahiret hayatını kazanmak için verilmiş ve ona göre programlanmıştır. Buranın imtihan yeri olduğu, imtihanın gereği olarak da burada hastalık ve musibetlerin bulunacağı belirtilmektedir.

Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir.”6

Her nefis ölümü tadacaktır. Hayır ve şerle deneyerek sizi imtihan edeceğiz.”7

O ki, hanginizin ameli daha güzeldir diye sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yarattı.”8

And olsun ki, senden önceki ümmetlere de elçiler gönderdik. Ardından boyun eğsinler diye onları darlık ve hastalıklara uğrattık.”9

Hem hastalandığım zaman da bana O şifâ verir.”10

Bir hadiste Peygamberimiz, en ziyade musibete ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi ve en kâmilleri olduğunu beyan eder. Başta Hazreti Eyüp aleyhisselâm, peygamberler, sonra evliyalar ve sonra muttaki müminler çektikleri hastalıklara halis birer ibadet ve Allah’ın bir hediyesi olarak bakmışlar, sabır içinde şükretmişler.11

İnsandaki diş çürüklüğü ve prostat rahatsızlığı gibi hastalıklardan yakınanlar, şayet Allah’ı tanımıyor ve emirlerini yapmıyor ve peygamberi bilmiyorlarsa, onlarda öyle manevi bir hastalık var ki, onun dehşetinden yer ve gök titrer.

 

Kaynaklar:

1. Miller, K. R. Life’s Grand Design. Technology Review, Şubat/Mart, 1994, s.29-30.

2. İbrahim, 27.

3. En’âm, 32.

4. Âl-i İmrân, 185.

5. Nâziât, 37-39.

6. Enfâl,28.

7. Enbiya, 35.

8. Mülk, 2.

9. En’âm, 42.

10. Şuarâ, 80.

11. Nursi, B.S. Lem’alar. Sözler Yayınevi, İstanbul, 1976, s. 201.