TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayat ve Ölümden Sonra Diriliş

Hayat ve Ölümden Sonra Diriliş

Korona sebebiyle ahirete sevkiyatın arttığı şu günlerde ahiret yurdunun ve hayatın gerçekliği üzerine konuşmak gerek. İnsan “daima genç kalmak istiyorum, ihtiyarlamayacağım” diyemediği gibi “ben bu âlemi çok sevdim, buradan gitmek istemiyorum” da diyemiyor.

Korona sebebiyle ahirete sevkiyatın arttığı şu günlerde ahiret yurdunun ve hayatın gerçekliği üzerine konuşmak gerek. 

İnsan “daima genç kalmak istiyorum, ihtiyarlamayacağım” diyemediği gibi “ben bu âlemi çok sevdim, buradan gitmek istemiyorum” da diyemiyor. 

Gaflet insana zaman geçmiyor hissini veriyor. Oysa öyle hızla akıp gidiyor ki hayatımız. Hastalık ve musibetler gibi hadiseler, geniş gördüğümüz dünyanın aslında ne kadar dar olduğunu gösteriyor. Kendi dünyası aslında bir an iken, yani hücre hapsi gibi dar bir alan olduğu halde duvarlarının adeta cam gibi arkasını göstermesinden dolayı, insan etrafı geniş görür, halkın dünyasını da kendi dünyasına katar. Ama musibet okları isabet edince, ölümün ne kadar yakın olduğunu anlar. Kafası o dar hücrenin duvarlarına çarpar. Gerçekle yüzleşir insan. 

Hayat apartmanı bir gün yıkılacak elbette. Çünkü bu beden bu hayata direk olacak sağlamlıkta değil. Ölümün keşif kolları olan hastalıklar bunun habercisi. Bir gün akan sular duracak, yanan lambalar sönecek, telefonun şarjı biter gibi kalbimiz duracak. 

Bu bitiş her şeyin yeniden başlangıcı olacak. Yok olmak için var olmadık çünkü. Çürüyüp mahvolmak için insan olmadık. Dünyaya dünya için, kısa bir müddet yaşayıp da sonra yok olmak için gelmedik. Yaşamak, yemek içmek aile olmak için insan olmaya lüzum yok. Onları serçe de, evdeki kedi de yapıyor. 

Evet kainata dikkatle baktığımızda, gerek kainatın bütün safhalarında gerek her mevcudunda bir tekamül kanunu olduğunu görüyoruz. Kainatta basitten mükemmele doğru bir gidiş var.

Mesela bir çekirdek büyüyor, gelişiyor, filiz fidan derken meyve oluyor. Yani çekirdek kemale geliyor. Sonra ne oluyor? Bu meyveler çeşitli şekillerde (yenilerek veya çürüyerek) ölüyor... Meyvesi, yaprağı ölen bir ağacın kendisinin ölmeyeceği söylenebilir mi? Nitekim bir müddet sonra ağaç da ölüme doğru koşuyor. Bunlar hep kainat cinsinden ve onun meyveleri. 

Hayalimizi büyültelim, kainatın tamamına bir ağaç nazarıyla bakalım. Biz ve diğer canlılar bu ağacın meyveleriyiz. Öyle ise meyveler öldüğüne göre ağacımız olan şu kainat da muhakkak birgün ölecek. Zamanı daha uzun olsa da kıyamet denilen muazzam saat gelecek. Bu kainat fabrikası, şu ilahi apartman harabiyete doğru gidiyor, eceli yaklaşıyor. 

Eğer ölümle her şey bitecekse buna tekâmül denmez. Sonu hiçlik olan bir varlığa, varlık; tekâmüle tekâmül denmez. Yoksa her şey, bütün güzellikler, nispetler, kemaller tersine döner. 

Hiç yoktan böyle bir kainat sarayı kuran Allah (cc) bunu yıkıp da ahiret denen çok daha büyük ve muhteşem bir alem kuracak. Kuracak olan Odur biz değiliz, bize kurdurmayacak ki akıldan uzak görelim, zor görelim.

Madem yapan bilir, öyleyse bilen konuşur ve konuşmuş. Sarayı biz yapmadık ki, yıkılmasında bir sözümüz olsun. Yapılmasında hissemiz yok ki, yıkılması hakkında laf edelim.

Evet, şu kainatın Hâlik-ı Zülcelâl’i gönderdiği elçileriyle ve fermanlarıyla ve bütün isim ve sıfatlarıyla ve şu kainat bütün hakikatlarıyla, kıyamet ve ahireti istiyor, gerektiriyor, haber veriyor. Bu kadar kuvvetli şahit ve muhbirleri olan bir davayı kim çürütebilir? 

Bu günün gecesi ve bu baharın kışı gelmesi katiyetinde kıyamet kopacak. Bu gecenin sabahı ve bu kışın baharının gelmesi katiyetinde de haşir olacak.

Meselenin bütün insanları ilgilendiren yönü şu değil mi? 

“Hayatımı nasıl değerlendireceğim ve nasıl öleceğim?” Dünya imtihanının bütünlemesi yok. Ne yapılacaksa bu dünyada yapılacak. Hatalar ölüm gelmeden önce görülürse hemen düzeltilebilir. Süre yetmezliği söz konusu değil. Yetmiş yıl yanlış yolda giden kişi doğruyu görüp mazisine tövbe ettiğinde artık cennet yolcusudur. “Dünya ahiretin tarlasıdır.” (Hadis-i Şerif)

Bilim adamları hayatın ne olduğunu ve nasıl meydana geldiğini anlamak için ömürler tüketseler de vahyin rehberliği olmadan tatmin edici cevaplar bulunamaz. 

Hayatın menşei hakkında inanmayan nice insan araştırma yaptı. İnanmaya inanmaya gittiği o alemde şimdi kabir hayatını tadıyorlar ve hayatlarının hesabını vermeyi beklemekteler. 

Hayatın hakikatini ararken onun kaynağına bakmamız gerek. Mesela her bir fiil ve olay bizi ilahi isimlere ulaştırır. Hayat da bizi “Muhyi” ismine götürür: Allah’ın hayat verici, diriltici ismine…

Hayatın bir tek fonksiyonu olan konuşma sıfatını ele alalım. Bu özellik madde aleminin hiçbirinde yok. Konuşmayan bu maddelerden konuşan, gören duyan mahluk yaratılması, ancak İlâhî bir ihsanla olabilir, o da Muhyi isminin tecellisiyle olur. 

Ölümle bedenden ayrılan ruhtur. Ölüm konusundaki gafletimiz esasen ruhu tanımamakla ilgilidir. Bu cehaletimiz ampülün arkasındaki elektriği bilmemeye benzetilebilir. 

Ampülün kırılması elektriğin yok olması anlamına gelmiyor. Benzer şekilde bozulan ve çalışamaz hale gelen bedenimizdir; ruhumuz değil. 

Beden ülkesi ruh sultanı tarafından yönetilir. Sultan ülkeden ayrılınca beden ülkesinde de çözülmeler, dağılmalar başlıyor. Sonunda trilyonlarca canlı hücrenin her biri ölüyor. 

Öldükten sonra tekrar nasıl dirileceğim diyorsun. Haşirde bütün insanları birden diriltmesini aklıma sığıştıramıyorum diyorsun. Deryayı bardağa doldurmaya çalışıyorsun. Suç bardakta mı? İlahi icraatler insanın dar aklına sığmıyor. Bilmek başka algılamak başka. güneşin sıcaklığını bilirsin fakat algılayamazsın. Haşir de böyle; Allah’ın bildirmesiyle biliriz, fakat o büyük olayı algılayamayız, bu da normaldir. Bu sorular bundan kaynaklanıyor. Kışın ölen bitkiler âleminin bahar mevsiminde yeniden yaratılmaları, haşrin küçük bir örneğidir. 

Uyumaya ve uyanmaya gücü yetmeyen insan, nasıl dirileceğini düşünüyor. Halbuki insan kendi dirilmeyecek, diriltilecek. Allah diriltecek. Dünya sayfasından ölüm kanunu ile silinirken Onun iradesine tabi olduğun gibi, Onun diriltmesinde yine Ona tabi olacaksın.

Kur’an’da şöyle buyurulur: “Sizin haşirde (ahirette) diriltilmeniz dünyadaki yaratılışınızdan daha kolaydır.” (Rum, 27) “O ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarıyor ve yeryüzünü ölümünün ardından canlandırıyor. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız.” (Rum, 19)

Öyle ya, bir zamanlar dünyada yoktuk; bizi yoktan yaratıp dünyaya getiren Âlemin Sahibi için ahirette tekrar nasıl yaratacak denilir mi? Gören gözlere, düşünen akıllara her şey açık!