TR EN

Dil Seçin

Ara

SÖZ SOFRASI

Molla Cami, Baharistan adlı eserinin son cümlelerini şöyle bitirir:

“Ey Molla Cami! Söz sofrasını yay. Söz sergisini ser. Sözden güzel bir sergi yoktur. Lâkin eğer içinde söylemek neşesi yoksa o zaman susmak daha hayırlıdır. Dinleyenlerde zevk ve şevk yoksa senin gönlündeki neşe de kâfi gelmez.”

 

 

RAMAZANI RUHUMUZDA YAŞAMALIYIZ

Dr. Andrea Kronenthaler (Hatice Özdemir):

“İftar öncesi Rabbime dua ettiğimde yaşadığım duyguları başka bir zaman diliminde yaşamadım.”

Almanya Karlsruhe Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi sosyolog Dr. Andrea Kronenthaler (Hatice Özdemir), Müslümanlar için Ramazan ayının yenilenme ve kendilerine çeki düzen verme ayı olduğunu ifade etti.

8 yıl önce Ramazan ayında İslam diniyle şereflendiğini dile getiren Özdemir, Müslümanların on bir ayın sultanı Ramazan’da tuttuğu oruçla büyük bir nefis mücadelesi verdiğini belirtti. Müslüman olduktan sonra Hatice ismini alan Özdemir, müminlerin 11 aylık yorgunluk, bıkkınlık, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya hırsı, aynı toplumda yaşadığı arkadaşını unutma gibi olumsuzluklardan kurtulmayı kutlu ayla sağladığını söyledi.

4 yıldır Ramazan ayını dolu dolu yaşamak için Türkiye’de geçirdiğini anlatan Özdemir, “Sekiz yıldır her Ramazan geldiğinde ruhumu sevinç, giderken de hüzün kaplıyor. Hüznüm bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’nde doruğa ulaşıyor. Oruç yalnız Allah rızası için tutulduğu için Rabbim bu ayda Müslümanlara özel lütufta bulunuyor. Orucun tadını ve ruhaniyetini, bilmeyen insana anlatamazsınız. Onu ruhunuzda yaşamanız lazım. İftar öncesi Rabbime dua ettiğimde yaşadığım duyguları başka bir zaman diliminde yaşamadım. Müslümanların yılın 12 ayında dinç ve zinde kalması için Ramazan’da ruhen billurlaşması lazım.” dedi.

— Abdurrahman Büyükkeskin

 

 

ÇAĞIN SÜRÜKLEDİĞİ BİR YAPRAK OLMAMAK

Sömüren sıradanlaştıran, vücudumuzu hantallaştıran, aklımızı geveze, kalbimizi katı kılan, ruhumuzu aptallaştıran bu hayata meydan okuyamıyorsak ne okuduğumuz okulların, ne kazandığımız servetin, eşyanın bir önemi olur. Bugün bize lazım olan; körleştiren modernizmle, hayatı mücadele haline getiren kapitalizmle, kültürel, siyasî parasal kirlenmeyle savaşmaktır.

Her insanın bir tek gerçek işi vardır; kendine giden yolu bulmak, kişiye düşen görev kendini bulmaktır. Ve onu tümüyle ve kararlılıkla kendi içinde yaşamaktır. Bunun dışındaki her şey sanal bir varoluştur, kaçmaya yönelik bir girişim, kitlelerin ideallerine doğru tam bir kaçış, uyumluluk ve insanın kendi iç varlığından duyduğu korkusudur.

— Hermann Hesse Dermian

 

 

“Döve döve helva yedirdiler, hiç tadını almadım” diyen Nasreddin Hocamız, sevgisizliğin, kabalığın, tatlıyı bile acı yapacağını ne kadar da güzel anlatıyor.

 

 

HER ŞEY GÜZELDİR

Bir saray, güzel bir kâşane; yalnız müzeyyen ve muhteşem kısımlardan mı ibarettir? Onun içinde izbesi, kömürlüğü, helâsı ve her türlü süfli kısımları da vardır. Eğer bütün bunlar olmazsa o bina tam ve işe yarar mahiyette olabilir mi?

Demek ki pis ve fena görülen şeyler de iyi ve faydalıymış.

Bir ev için bir billur bardak ne kadar lazımsa, çöp tenekesi, yerleri silen bir paçavra da o kadar lazımdır.

Fakat birliğe yetişemeyen göz bunu böyle göremez ve bu manayı idrak edemez. Hâlbuki dünyanın kıvamı zıtlarla muhafaza olur.

— Samiha Ayverdi, (Batmayan Gün, s. 96)

 

 

BEYNİMİZ NASIL KÖRELİYOR?

Düşünmeye devam ettikçe beynimizin düşünme kapasitesi gelişecektir. Çünkü beyin onu kullandıkça gelişir; kullanılmadığında en hızlı körelen organ, insan beynidir.

Alman Beyin Antrenman Kurumu Başkanı Prof. Fisher, televizyon seyretme örneğini vererek şöyle demektedir:

“İki saat televizyon seyretmeyle uyarımdan yoksun bırakılan beyinde oluşan tembelliği gidermek için, bir hafta zihin egzersizi yapmak gerekir.”

İki saat kullanılmayan beyin böylesine köreliyorsa, yıllardır kullanılmayan beynin ne hale geleceği düşünülmesi gereken önemli bir sorudur.

 

 

“İnsanın ‘nasıl yaşaması gerektiği’ sorusu üzerinde düşünmemesi, onun değersiz ve dolayısıyla mutsuz bir hayat sürmesiyle eş anlamlıdır.”

Sokrates, düşünmemenin hayattaki karşılığını böyle ifade ediyor.

 

 

HABER ORUCUNA GİRİN

Robin Sharma, olumsuz haberlerin bağımlılık yaptığını ve hayatı kötü etkilediğine dikkat çekiyor. Sunduğu çözüm ise tam Ramazan ayına uygun: “Haber orucu tutmak.”

Olumsuz haberler hemen dikkat çeker ve gitgide olumsuz haberler okumaya ve seyretmeye insanlar kolaylıkla bağımlı hale gelirler. Sabahları günlerine moral bozan gazete haberiyle başlayan ve gece geç saatlerde günün suç olaylarını, kazalarını ve skandallarını seyrederek günlerini sona erdiren pek çok insan tanıyorum.

Sakın gazetelere ve televizyonlara karşı olduğumu sanmayın. Aslında birçok gazeteden, birçok bilgi edinirim ve senelerdir seyrettiğim televizyon programlarından muhteşem şeyler öğrenirim. Söylemek istediğim, şu gazeteleri okurken ve televizyon seyrederken daha düşünceli davranalım. Gazetenizi okumaya başlarken bir amacınız olsun. Gazeteyi zaman geçirmek için kullanmayın. Daha bilgili olmanız için size bilgi aktaran bir araç olarak görün. Birçoğumuzun tutsağı olduğu haberler bağımlılığından kendinizi korumanın en iyi yollarından biri yedi günlük bir haber orucuna girmektir. Önümüzdeki hafta boyunca gazetede bir tek olumsuz haber bile okumamaya, televizyon programlarındaki olumsuz olayları seyretmemeye kendinize söz verin.

Böylece iki şey dikkatinizi çekecek: Öncelikle, pek de fazla haber kaçırmadığınızı fark edeceksiniz. İkinci olarak da kendinizi çok daha huzurlu ve sakin hissedeceksiniz. Daha da önemlisi, başka faaliyetlere zamanınız olacak.

(Robin Sharma, Sen Ölünce Kim Ağlar, s. 108-109)