Vücudumuzdaki kan dolaşımını sağlayan kalbimiz, dört ana odacıktan ve kapaklardan oluşur. Bir nevi pompa olan kalbin kasılması ve pompalama fonksiyonunun bir düzen dahilinde gerçekleşmesinden elektrik ileti yollarından oluşan bu ağ sorumludur.
Embriyolojik gelişme sırasında, kalp kası hücrelerinin bir kısmı DNA’daki programın gereği olarak farklılaşmakta ve elektrik uyarısını çok hızlı iletmeye uygun hale gelmektedir. Kalp kası hücrelerinin kasılması bu elektrik uyarısının alınması ile gerçekleşir. Kalbin üst kısmındaki iki bölüme kulakçık, alttaki iki bölüme de karıncık adı verilir. Önce elektrik uyarısını alan kulakçıklar kasılır. Kalbin çalışması sırasında kan kulakçıkların kasılmasıyla aşağı geçerken, alttaki karıncıkların aynı anda kasılmaması gerekir. Aksi takdirde yukarıdan gelen kan miktarı sınırlanacaktır. Oysa ki, karıncıkların kasılmasını sağlayan elektrik uyarısı çok hızlıdır ve aşağıdaki karıncıklara hemen inerek yeterli kan dolmasına fırsat vermeden karıncıklarda kasılmayı başlatabilir. İşte bu noktada başka bir mucizevî olay devreye girmekte ve elektrik iletisinin yukarıdan aşağı geçişi hafif bir gecikmeye tâbi tutulmaktadır. Bu da yukarıdaki iletinin aşağıya geçerken sadece bir noktada toplanarak geçmesi ile sağlanır. Çok farklı elektriksel özellikleri olan kas hücrelerinden oluşan bu geçiş noktasına atriyoventriküler düğüm adı verilir. Yaklaşık saniyenin 10’da biri kadar bir süre (ki bu süre de ihtiyaca göre her kalp atımında yeniden belirlenmektedir) iletinin aşağıya geçişi bu şekilde geciktirilir, dolayısıyla kanın aşağı kısımdaki karıncıkları doldurabilmesi için yeterli zaman sağlanmış olur.
Atriyoventriküler düğümdeki hücrelerin elektrik uyarısını geciktirme miktarı her zaman sabit olsaydı bazı sorunlar ortaya çıkabilirdi. Çünkü kalbimizin daha hızlı atmasının gerektiği durumlarda yukarıdan aşağıya kan geçişi de daha hızlı olması gerekmektedir. Bu ahengin devam etmesi atriyoventriküler düğümdeki ileti gecikmesinin dinamik bir yapıya sahip olması ile gerçekleşir. İşte Cenab-ı Hak bu ince noktada mükemmel bir mekanizmayı buraya yerleştirmiş ve kalbin atış hızına bağlı olarak bu ileti gecikmesinin dinamik yani değişken bir yapıda olmasını irade buyurmuştur. Buradan aşağıya geçtikten sonra elektrik uyarısı kalp hızına uygun bir şekilde her iki karıncığa ulaşır ve alt bölümün aynı anda kasılması da bu şekilde sağlanmış olur.
İşte bu harikulade iletim fonksiyonunun her aşaması ile ilgili değişik hastalıklar ortaya çıkabilmektedir. Kardiyolojinin sadece elektrik sistemi ile ilgili olan sahasına Elektrofizyoloji adı verilir. Bazı hastalarımızda yukarıda bahsedilen elektrik uyarısının çıkışından karıncıklara iletilişine kadar olan aşamaların herhangi bir noktasında ciddi arızalar bulunabilmektedir. Bu durumlarda kalp pili takarak yapay bir elektriksel uyarı ile bu ileti problemi kısmen de olsa tamir edilmeye çalışılmaktadır. Yüksek teknoloji ürünü olan ve kalbin elektrik sistemindeki aksaklığı düzenleme görevini üstlenen pillerin doğal elektrik sistemi ile aynı mükemmellikte çalışması mümkün olamamaktadır. Ayrıca bu pillerin ömrü de sınırlıdır ve yaklaşık 6-8 senede bir cerrahi bir müdahale ile yenilenmeleri gerekir. Oysa ki Rabbimiz tarafından yaratılmış sistemde pilin bitmesi diye bir şey söz konusu değildir. Kalbin sağ üst odacığı, yani sağ kulakçıkta bulunan sinüs düğümü olarak bilinen, kendine has bir yapıda yaratılmış olan elektrik sistemi hücreleri insan ömrü boyunca sürekli bu uyarıyı üretmektedir.
Kalbin tehlikeli çarpıntılara yol açan hastalıkları da oldukça sık görülmektedir. Bunlar da kalbin elektrik düzenindeki farklı aksaklıkların sonucudur. Kalp krizi sonrasında ya da ani gelişen ölümlerin en sık sebebi bir nevi elektrik fırtınasının kalpte oluşması ve kalp kasının bu fırtınanın etkisi ile kasılma özelliğini kaybetmesidir. Kalp bu durumda kan pompalayamaz ve dolayısıyla bayılmalar, hatta ani ölümler olabilir.
İşte çoğu zaman atışını bile hissetmediğimiz bu muazzam yapının fonksiyonlarından bir kaç örnek. Tabiat mikrokozmozdan makrokozmoza daima en mükemmelin örnekleri ile dolu. Okyanusların derinlerindeki karanlıklarda yaşayan canlılardaki imzayla, kalbimizin derinliklerindeki tam olarak keşfedilememiş muazzam organizasyondaki imza hep aynı. Bize düşen görev ise çoğu zaman tam olarak anlayamadığımız bu nimetleri tefekkür etmek, gereği gibi şükretmek ve yaratılış hikmetinin gereğini yerine getirmek.