TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Dinlesen Beni, İyileşeceğim Sanki…

Bir Dinlesen Beni, İyileşeceğim Sanki…

“Dünyada dertsiz insan yok. Varsa da insan değil.” Sadi Şirazi bir soruya böyle cevap vermiş. Her insanın öyle ya da böyle, az ya da çok bir derdi var. Kimi borç, kimi hastalık, kimi türlü ihtiyaç içinde; derdinden bir çıkış arayan, bir kurtuluş yolu, bir kapı arayan insanlar. Dert varsa derman vardır. Her zaman için bir kapı bulunur. Bulana kadar aramaya, duaya devam…

“Dünyada dertsiz insan yok. Varsa da insan değil.” Sadi Şirazi bir soruya böyle cevap vermiş.

Her insanın öyle ya da böyle, az ya da çok bir derdi var. Kimi borç, kimi hastalık, kimi türlü ihtiyaç içinde; derdinden bir çıkış arayan, bir kurtuluş yolu, bir kapı arayan insanlar. 

Dert varsa derman vardır. Her zaman için bir kapı bulunur. Bulana kadar aramaya, duaya devam…

İstanbul’daki Yenikapı ile ilgili bir hatıra anlatılır:

Devrin padişahının huzuruna, her şeyi bildiğini söyleyen bir adam çıkar. Padişah: “Madem her şeyi bildiğini iddia ediyorsun, benim bu şehre hangi kapıdan gireceğimi de bilecek misin?” 

Adam der ki: 

“Evet, tahmin ediyorum.” 

“Öyleyse şu kağıda yaz…” 

Adam kâğıda yazar ve katlayıp sultana uzatır. Sultan da okumadan kenara koyar. 

Sultan bir sürpriz yapmayı düşünür ve surlarda yeni bir kapı açtırır. Oradan girer şehre. 

Birkaç gün sonra adam Sultan’ın huzuruna çıkar. Henüz onun yazdığı kâğıt açılmamıştır.  

Adam huzurdayken, Sultan yüzünde tebessümle kâğıdı açar ve okur:

“Sultanım, yeni kapınız hayırlı olsun.” 

Evet, adam doğru tahmin etmiştir. O kapının adı da Yenikapı olarak kalır. 

Aşağı yukarı insanların dertleri de böyle. Bazen feraha ulaşmak için yeni bir kapı açmak gerek. 

Dinlediğimiz, paylaştığımız dert, yeni kapı olur belki nereden bileceğiz? Belki de söndürmeye koştuğumuz yangın kendi evimiz çıkabilir. Bir dertliyi düzlüğe çıkarırken kendimizi düzlükte bulabiliyoruz. Başkasının derdi bizim çıkış kapımız oluyor. Rabbimizin güzel tecellileri bunlar, kullarını yakın etmek için.

Bir dertlinin derdini azaltmaya bizi vesile ettiyse Rabbimiz buna da hamd olsun. 

İşte böyledir dünyanın hâli. Allah iman edecek tek bir kulu için peygamber gönderir; sana da bir kulunun derdini dinlemeyi, yardım etmeyi nasip eder. 

… 

Bir insan, bir insanın yanına, limana yaklaşan gemi gibi gelir, yüklerini bırakıp öyle ayrılır gider.

Dertli bir insanın hâli, dolu bir geminin halinden pek farklı değildir. 

Bir sözünü hatırlarım Hazreti Mevlânâ’nın: “Dertli insanın, dumanla dolu bir evi vardır. Onu dinleyerek bir baca, bir pencere açmış olursun.”

Eh, o dumandan öyle ya da böyle müteessir olmak yok değil. Ama Allah her kullarına tahammül de veriyor. Belki de bazı insanlara verdiği imkânları, ihtiyacı olanlara versinler diye veriyor… Kapı boşuna çalmaz; yardım etmek de nasip işidir.

Dünya herkese sınanma yeridir. Kimi darlıkla, kimi varlıkla… Sınavdan, testten, imtihandan geçen kıymet bulur, kıymetli olur. İmtihanlardan geçe geçe insan olunur. 

Bir merhaba bekleyene ses, bir dertliye deva, bir yaraya merhem olalım… Evet, derdiyle uğraştığımız insanlar, aslında bizim için deva yapılıyor. Onlara koşarken, biz şifa buluyoruz. Duada da böyle değil mi? Meleklerin, bir dostu için dua eden insana, misliyle dualar ettiğini Peygamber Efendimizden öğreniyoruz. 

Verdiğimiz bize verilir. İyilik düşünene iyilik verilir.

Dertler, aynı zamanda yeni hamleler için, yeni gelişmeler için birer imkândır. Her dertten sonra çıta yükselir, sınıf atlar insan.

Bulunduğu yerden imtihanın hakkını vererek bir adım olsun yükselen, geride kalanla bir olmuyor. Sınıfı geçenle geçmeyen bir olmuyor. 

Abdülkadir Geylanî Hazretleri’nin dediği gibi: 

“Acılara sabrettiler, tatlı oldular.” 

Evet, birçok insanda tatlı bir hal görürsünüz ama bir bedel ödemiştir. Onu da görmek gerekir. Yani, acılara, dertlere değil, kazandırdıklarına da bakmak gerek.

Allah dermansız dert vermez, geceleri sabahsız bırakmaz. Bize düşen sabretmek: musibet karşısında sabır, günahlara direnme konusunda sabır, yapmamız gerekenleri yapma hususunda sabır.

Sonrası selamet ve kurtuluş inşaallah…