TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Tatil Sıkıntısı

Narsistik kültürün icatlarından olan tatil, insana daim huzur bahşetmez. Avrupa’da depresyon ve intihar olaylarının, o kültürün tatil dönemi olan yılbaşında yoğunlaşması ilginç bir bulgudur. Bu topraklardaysa tatil daha çok yazla özdeştir. Yaz, bir tek sıcağıyla değil, tatilleriyle de sıkıntılı, bunalımlı bir döneme dönüşebilir.

Yaz tatillerinin mutsuz gruplarından biri, öğretmen ve öğrencilerdir. Özellikle öğrenciler tatilde uyuyarak dinlenileceğini zannedip sabahları geç kalkıyorlarsa, hiç tatil yapıyorum demesinler! Onlara şiddetle farklı faaliyetlerde bulunmalarını öneririm.

Bir diğer tatilzede grup yazı, yazlık evlerde geçirenlerdir. Gece yarılarına kadar çekirdek çitleyip sohbetler edilir. Kötü olan, sabahları geç kalkıp hayatın enerjisini yitirmektir.

Tatili zehir eden durumlardan biri de eski defterlerin açılmasıdır. Şeytan en çok bereketli geçirilecek zamanlarda tam gün mesai yapar gibi gelir bana. İnsanın zihnine en dipte kalmış konuları akıtıverir: “Sen bana geçen sene şunu söylemiştin/yapmıştın.”

Tatil, yan gelip yatmak değildir. Faaliyet, faaliyet, faaliyettir. Yabancıların tatil mekânlarında sabah erkenden kalkıp güne sporla başladıklarını, bizlerinse onların spor yapıp kahvaltılarını etmelerinden çok sonra uyandığımızı siz de gözlemlemişsinizdir.

Tatile gideceklere son birkaç önerim de şunlar olacak: Tatil, kitap okumak için iyi bir fırsattır. Yazın diğer zamanlardakinin bir misli daha kitap okuyabilsek keşke desem abartmış olmam. Yine, sıla-i rahim fırsatıdır tatil. Büyükşehirlerden kâinatın içine kaçıştır. Yürümek, yürümek, yürümektir. Farklı yerleri görmektir. Bakışlarımızı kâinata çevirerek Yaratıcı’nın yaz denilen muhteşem sayfasını tefekkür ve temaşa etmektir.

(Mustafa Ulusoy)

 

***

 

Popun Kralı, Ahirete Göçtü!

Yaşamına siyahi ve sesi güzel bir çocuk olarak başlayan ve sonra beyaz ve popstar olarak devam eden Michael Jackson, ahirete intikal etti.

Sanatının gerçek boyutlarından öte, sadece Amerikan halkı için değil, dünyanın diğer bütün yerlerinde de özel bir anlamı vardı Jackson’ın. Çocuklar onun coşkulu şarkıları ve kıvrak danslarını büyük bir hayranlıkla izler ve onun gibi dans etmeye çalışırlardı. Jackson’ın taklitleri bile seyirci kitlesinde ciddi dalgalanmalara sebep olurdu.

Hiç kuşkusuz, batılı dünyanın kültür aktarıcısı önemli bir yüzüydü Jackson. Hayatının son bölümü, geçirdiği sayısız operasyonlar sebebiyle oldukça sıkıntılı geçti. Yükselişi ne kadar muhteşem ise, düşüşü de aynı ‘muhteşemlikte’ oldu.

Ölümü, popstarların da ölümlü olduğunu ve ahirete hazırlıklı olmak gerektiği hususunda önemli bir ders verdi.

 

***

 

Histerik Bir Süreç: ÖSS

Eğitim kavramını genel bir ifade, bir çatı-kavram olarak kullanıyorum. İlköğretimden üniversite öğretimine, özel okuldan devlet okuluna, dershanelerden sınav saçmalıklarına kadar her şey bu çatı-kavramın içinde... Ve ben bu toplamı (hadi heyulâ demeyeyim) insanımızın geleceği, ruh ve zihin sağlığı açısından çok ciddi bir endişe kaynağı olarak görüyorum. Hem de her geçen gün daha fazla...

ÖSS diye bir şey var biliyorsunuz... Zamanımızda eğitim insanların bilgilerini, görgülerini, donanımlarını arttırmak için değil, günü geleni bu ÖSS hendeğinden atlatabilmek için veriliyor. Okuldu, dershaneydi, hazırlıktı falan diyerek meseleyi yamalı bohçaya çeviren şey işte bu!

Bu sene ÖSS sonu haberlerine göz-kulak misafiri oldunuz mu? Ne kadar ayılan bayılan oldu, nasıl sancılanıp, kilitlenip sınav kaçıran oldu fark ettiniz mi? Ağlayanlar, sinir krizi geçirenler, kendisini üçüncü kattan aşağı atanlar... Neden bu cinnet? ÖSS için! İddia ediyorum, bu sınava giren her gencecik insan aylar boyunca ruhunda bu tonlarca ağırlığı taşıyor! Yazık değil mi? Kim yapıyor bunu bizim çocuklarımıza? Biz! Anneleri ve babaları!..

İş bu kadar histerik bir vaziyet almadan önce de olsa, bu yollardan iyi kötü geçmiş bir insan olarak şunu çok iyi biliyorum: Hayat bu değil! Sürmeyin çocuklarınızı bu histeri tarlasına... Sınava girsinler ve çıksınlar, sonuç ne olursa olsun bir de yaşamaya baksınlar!

(Gökhan Özcan)

 

***

 

Kredi Kartı Aidatı

Bankalarımız kredi kartı işine fena sarıldı. Kimisine iyilikle, kimisine zorla olmak üzere herkesi kart müşterisi yapmak, gişe memurundan şube müdürüne kadar herkesin neredeyse tek işi haline geldi. İşin kötüsü, bankalarımız kredi kartı işlemlerinde timsahça hareket etmeyi yeğledi. Yani, sadece kendi menfaatlerini düşünüp müşteriyi ne hale getirdiklerini umursamadılar. İkna edene kadar kral muamelesi yaptıkları müşteriyi, sonradan yolunacak kaz olarak görmekten çekinmediler. Müşterilere riski yüksek muamelesi yaparak, aşırı faiz oranı tatbik ettiler. Bankalar şunu görmeli: Onlar başkalarının itibarını düşünmedikleri sürece, kendileri de milletimiz gözünde itibar ve güven kaybına uğramaktan kurtulamayacaklardır.

(Sami Uslu)

 

***

 

Danışmak, Liderin Karakteridir!

Osmanlı ahlâkçılarından Koca Nişancı Mustafa Paşa, Hz. Muhammed’in herkesten akıl ve feraset bakımından ileri olmasına rağmen, Allah Teâlâ’nın kendisine “İşlerde ashabınla müşavere eyle.” buyurduğunu (Al-i İmran, 159) beyanla, “Bir adamın zihni her işi kuşatmaktan uzaktır. Zihinlerin beraberliği olursa gizli nesne kalmaz. Büyüklerden ve küçüklerden her kim emin ve itimada lâyık ola, belki kâfirden bile ki akl-ı vâfir ola, meşveret olunca caizdir.” Paşanın verdiği misal son derece çarpıcıdır: Kadılardan birinin güzel bir kızı vardı. Şehrin cümle ayanı istediler. Kadı kararsız kaldı. Mecusî bir komşusu vardı. Ol kâfirle meşveret eyledi. Kızı kime verelim, dedi. Kâfir eyitti: Ben İslam dinine yabancıyım. Meşverete nice lâyık olurum ki benden sorarsın, dedi. Kadı eyitti: Eğerki dinden haberin yoktur, amma emin ve mutemet adamsın!

 

***

 

Bizim Laikler Darwin’den Ne Anlar?

Türkiye’deki laikçi koronun en keskin kalemlerinden biri olan Mine Kırıkkanat, geçenlerde “Dehanın Adı Darwin” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazı, başlığından da anlaşıldığı gibi, Charles Darwin’e ve onun geliştirdiği evrim teorisine yönelik bir medhiye niteliğindeydi. Yazarın bu platonik aşkının sebebi de kurduğu ilk cümleden anlaşılıyordu. İngiliz biyoloğun teorisi, ona göre, “evrensel ilericiliği aydınlatırken, her ülkeden ve dinden gericiliği yakmış” idi.

Ancak Kırıkkanat’ın kendisi tam aydınlanamamış olacak ki, Darwin’i ve diğer “dahileri” överken vahim bir pot kırdı. Lafı Darwin’in Fransız öncülü Jean Baptiste Lamarck’a getirdikten sonra aynen şöyle yazdı: “Lamarck... canlı hücrelerin zaman ve çevreye göre değişime uğradığını çözmüş. Canlıların, tekrarlanan hareketle kazandığı fiziki becerinin, kuşaktan kuşağa aktarılarak ‘evrime’ uğradığını zaten gözlemlemiş.”

Bir biyoloji öğretmeni, bu cümleyi okuyunca yazarına hiç çekinmeden “sıfır” notu verebilir. Çünkü en az 100 yıl önce ortaya çıkmıştır ki, Lamarck’ın varsayımının aksine, canlılar hayatları boyunca kazandıkları özellikleri bir sonraki nesle aktaramamaktadır. Vücut geliştirme şampiyonlarının çocukları normalden daha kaslı doğmamakta, nesiller boyu sünnet olan bir sülalenin evladı hayata gözlerini sünnetsiz açmaktadır.