TR EN

Dil Seçin

Ara

Yunus Peygamber Ve Biz

Deniz ve denizin derinliği ürkütür insanı. Hele, okyanus söz konusu ise daha da korkutucu olur. Basacak sağlam bir yer; tutunacak kopmaz bir dal arar insanoğlu. Emniyet ve güvende olmayı isteyen insan için böyle belirsiz derinlikler tehlikelidir. Bir deprem olduğunda da sarsılmaz, sapasağlam bellediği yerin, ne kadar güvensiz olduğunu gördüğünde yaşadığı hayal kırıklığı bundandır.

Anlatılır ki, boğazın derin sularından karşıya geçerken, Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin öğrencisi de güvende olma, rahat bir nefes alma ihtiyacı hissetmiş. Hocasına bulundukları kayığı işaret ederek, “Ölüm ile aramızda şu tahta parçasından başka bir şey yok.” demiş. Hocası da öğrencisini şaşırtan, ama gerçeği ifade eden “İyi ya, karada o da yok.” cevabını vermiş.

Bu öğrencinin hayalinde kurarak ürktüğü o dehşeti, fazlasıyla yaşamış olanlardan biri hiç şüphesiz Yunus peygamberdi. Hz. Yunus, kavminin inkârı karşısında, Allah’ın emrini beklemeden onları terk etmiş ve bir gemiye binmiş. Fırtına çıkınca kura çekmişler ve kura Yunus peygambere çıkmış. Gemidekiler de onu denize atmışlar. Sonra da bu haldeyken onu bir balık yutmuş.

Fakat onun yaşadıkları aslında öyle anlatmaya gelecek cinsten değil. Bir düşünsenize: Tutunacak hiçbir şey olmadığı halde denizin ortasında kalsanız; bir de dev dalgalarla boğuşmak zorunda olsanız; gecenin karanlığında hiçbir insanın size yardım imkânı söz konusu bile olmasa; hele de yakınınızda koca bir balık sizi gözüne kestirmişse, bu hali tasavvur etmek bile cesaret ister.

Yunus peygamber ise bu hali bizzat yaşamıştı. Fakat bu felakete karşı imanından öyle faydalandı ki, bu dehşetli durumdan hem zararsız kurtuldu, hem de duasıyla Kur’an’da Allah’ın (cc) iltifatına mazhar oldu. Bizlere örnek ve ibret olarak da, duası Kur’an ayetlerinin arasında yer aldı.

Yunus aleyhisselam da elbette her insan gibi boğulmaktan, zarar görmekten çekinen biriydi. Lakin, o durumda denizin ortasında yapayalnızdı ve olabilecek bütün dehşetlerin içindeydi. İşte bir peygamber şuuruyla kendisini kurtaracak olanın, korktuklarından emin edip, umduklarına kavuşturacak olanın kim olduğunu unutmadı. Rabbine yalvardı. O’na iltica etti ve O’ndan yardım istedi. Çünkü biliyordu ki, deniz de, dalgalar da, gece de, balık da, kendisi de Allah’ındı ve O’nun kullarıydı, mahlûklarıydı. Bunların hepsini idare eden, çekip çeviren Allah idi. O biliyordu ki; her şeyin dizgini O’nun elinde, her şeyin anahtarı O’nun yanındaydı...

Böyle sebeplerin faydasız olduğunu bilip, her şeyden yüz çevirip, doğrudan doğruya Rabbinden yardım istediği için de, Allah, Yunus kulunu bir anda selâmete erdirdi. Ona zarar verecek her şeyi kuluna hizmetkâr etti. Hatta onu yutan o koca balık, bir denizaltı gibi Yunus peygamberi götürüp bir kıyıya bıraktı.

Başı felaket olan bu hadisenin sonu saadet oldu. Kur’an’da da bir örnek, ibret ve rehber olsun diye Rabbimiz bu hadiseyi bize nakletti.

Biz de şimdi, Yunus peygamberin yaşadığı bu kıssayı okuyup, sevap kazanmayı düşünüyoruz. Oysa mesele bu kadarla bitmiyor. Bediüzzaman Hazretleri Birinci Lem’a isimli eserinde bu kıssa ile bizim hayatımız arasında öyle bir bağ kuruyor ki, Kur’an’ın Yunus peygamberden ve imanını ifade eden duasından bize bahsetmesinin bir hikmeti anlaşılıyor.

Birinci Lem’ada dikkat çekildiği gibi; güvende olmak isteyen, her türlü tehlikelerden uzak olmaya çalışan, tüm varlığının güvence altında olmasını, olmazsa olmaz bilen bir insanın, üç dayanağı vardır: kendisi (nefsi), istikbali ve dünyası. Bütün rahatı, huzuru ve mutluluğu, bu üç dayanağı sağlam bir emniyet altına almasına bağlıdır.

Bizler, kendimize göre, işimizi, aşımızı garantiye almışsak ve sağlıklıysak, hayatımızı sağlam bir yapıya oturttuğumuzu varsayıyoruz.

Fakat Bediüzzaman, önündeki çukuru göremeyen, asıl tehlikenin farkında bile olmayan bizlere bir dost eli uzatıyor. Eğer uyanmazsak, dayandığımız dalın çürük olduğunu, güvendiğimiz dağların yol vermez olduğunu, bel bağladığımız insanların ölümlü olduğunu göstererek bize yegâne çıkar yolu işaret ediyor. Tek dayanağın Allah’ın kudreti, tek yardım gelecek yerin Allah’ın rahmeti olduğunu bildiriyor.

Bediüzzaman Hazretleri Birinci Lem’ada meseleyi basit bir eşleştirmeyle sunuyor bize: fırtınalı deniz, gece ve balık, Yunus peygamberin düşmanlarıydı. Bizim ise, onun denizine bedel, şu ölümcül dünyamız; onun gecesine bedel, istikbalimiz; onun balığına bedel, heva-yı nefsimiz bize düşman hükmündeler.

Fakat arada farklar var; Yunus peygamberin düşmanları sadece onun dünya hayatına zarar verecekken, bizim düşmanlarımız, hem dünyamızı, hem de ebedî hayatımızı tehlikeye atıyorlar. Bir düşünecek olursak, halimiz, Yunus peygamberin o halinden bin kat daha tehlikeli ve dehşetli.

Gafletimiz ve dalaletimiz sebebiyle bize zarar verecek bir düşman hükmüne geçen istikbalimizin, dünyamızın ve heva-yı nefsimizin tehlikelerinden nasıl kurtuluruz? Bu düşmanlarımızın zararlarından bizi kim kurtarabilir?

Bediüzzaman Hazretleri bu çaresiz durumda olan bizlere yardım ipini uzatıyor. Korktuklarımızdan emin edecek, umduklarımıza kavuşturacak tek merciin Allah’ın (cc) kudreti ve şefkati olduğunu gösteriyor. Yokluğa, karanlığa, ayrılığa, felakete çıkmayan tek yolun, Allah’a iman ve itaat yolu olduğunu bildiriyor.

Biz yaratıcımızı tanıdıkça, yaratılmışlara değil ona el açtıkça, kendi kendine değil Allah’ın istemesiyle her şeyin olduğunu bildikçe, Allah’a iman, ibadet ve dua ettikçe, geleceğimiz aydınlanacak, dünya bizim için ahiretin tarlası olacak, nefsimiz Kur’an’ın terbiyesiyle ebedî hayatımızı kazanmakta bir vasıtamız olacaktır.

Yunus peygamber burada bize duasıyla sesleniyor. Biz de onun gibi istikbalimize, dünyamıza ve nefsimize karşı başkalarından değil sadece Allah’tan yardım dilersek; bütün yaratılmışların hiçbir kudreti olmadığını imanımızla görüp Allah’ı tek yaratıcı ve her şeyin tek sahibi bilip, sadece ona ibadet edip, övgümüzü, hamdımızı O’na hasredersek, onu kurtaran Allah, bizi de kurtaracaktır. Hem de bu ebedî bir kurtuluş ve mutluluk olacaktır.

Sözün özü Kur’an’da:

“...Sonra da karanlıklar içinde iken1 “Senden başka tanrı yok; Sen her kusurdan münezzehsin. Ben ise kendisine yazık edenlerden oldum.” diye niyaz etmişti.2 Biz de duasını kabul ettik ve onu üzüntüden kurtardık. Mü’minleri Biz böyle kurtarırız.” (Enbiya, 87-88)

 

Dipnotlar:

1. Gecenin karanlığı, balığın karnının karanlığı, denizin karanlığı. (Müstedrek, 2:415, no. 3445)

2. Hadiste, bu dua ile dua eden Müslümanın duasının kabul edileceği bildirilmiştir. (Müstedrek, 2:414, no. 3444) Bu kıssanın ayrıntıları için bk. 10:98; 37:139-148.