TR EN

Dil Seçin

Ara

Rachel Nur / Hidayet Öyküleri

Ben Ağustos 1999da İslâm’ı seçtim. Fakat dürüstçe söylemem gerekirse, Ocak 1999da durumum hiç de parlak değildi. Hayatım parçalara ayrılmak üzereydi. Yaşım 23tü, evliydim, Eylül ayında doğmuş bir kız çocuk sahibiydim, bir meksika restoranında tüm gün çalışıyordum, kocam ise hem koleje devam etmek hem de çalışmak için Virginiada yaşıyordu. Kocam bir Hintliydi ve Ocak 1999da yeşil kartını almıştı ve kartını alır almaz kendi planlarını uygulamaya başladı. Bu planların içinde ben ve çocuklarım yoktuk.

Beraber çalıştığım insanlar büyük oranda Hintli ve Pakistanlıydı. Bu insanların çoğu Müslümandı ama Amerikanlaştıkları için yeterince dindar değillerdi. Tabi, aralarında dinine sıkı sarılanları da vardı. Mutfakta çalışan Pakistanlı birisi vardı. İsmi Osmandı ve her zaman çok sessizdi. Ben onun kuzeni Asjidle yıllarca çalışmıştım ve her zaman iyi geçinmiştik. Osman Casa Ricoda yeniydi ve onun Asjidin kuzeni ve Müslüman olması dışında hiçbir şey bilmiyordum.

Eşimin Hindistana gidişinin ardından bir gün işyerinde çalışırken ruhsal olarak tam bir çöküş yaşadım. O gün kafamda düşünceler karman çormandı. İçimde büyük bir başarısızlık ve çöküş hissi yaşıyordum ve ölmek istiyordum. O gece eve gittim, hapları elime aldım ve her şeye bir son vermeyi istedim. Allah’ın beni düşünmediğini hissediyordum.

İçinde bulunduğum şartların iyileşmesi için Ona dua ediyordum, ama her şey daha da kötüye gidiyordu. Neredeyse her gece İncili açıp okuyor ve sorunlarıma cevap arıyordum. Ama benim durumuma uyan hiçbir bölüm yoktu. Anlaşılan, benim hayatımın ilahi sözlerle ya da ilahi planla hiçbir ilgisi yoktu. Tam hapları yutacakken son anda çocuklarım aklıma geldi ve beni hastaneye götürmesi için annemi aramakla yetindim.

O gece ciddi duygusal stres teşhisiyle psikiyatri kliniğine yatırıldım. İki gün boyunca hiçbir şey yapmadım, sadece ağladım, ağladım. Uyumadım, bir şey yemek istemedim, sadece ölmek istiyordum. İkinci günün sonunda hastane görevlileri benimle ilgilendi ve uyumam için bana hap verdiler. 12 saat sonra şişmiş gözler ve kırık bir kalple uyandım. Ama kendimi daha iyi hissediyordum. Bir danışmanla üç saat süren bir görüşme yaptım. Görüşmeden sonra hayatımla ilgili tüm hedefleri belirledim ve çocuklarımın iyiliği için mücadele etmeye karar verdim.

Ziyaretçi saati geldi ve hemşire yanıma gelerek bir ziyaretçim olduğunu söyledi. Ona kim olduğunu sordum, bana Osman” dedi. İçeriye girdiğinde ben hemen ağlamaya başladım. Bana cesur olmam gerektiğini söyledi ve eğer istersem benimle konuşmak istediğini söyledi. Onu dinlemeye hazırdım. Bana hiçbir zaman unutmayacağım bir cümle söyledi:

"Benim ülkem fakirlik ve bir sürü sorunları olan bir ülke. Ama hiçkimse depresyona girip kendisini öldürmeyi denemez. Biliyor musun neden?”

Hayır” dedim,Neden?”

"Çünkü benim ülkemdeki insanlar müslüman. Onların Allah’ın son sözü olan Kur’an’ı var. Bu Kur’an, senin sorularına ve daha pek çok soruya cevap verir. O sana huzur verecektir, eğer Ona inanırsan tabi.” 

Osman’ın cevabı buydu. Hastaneden çıkar çıkmaz İslâm’ı araştırmaya yemin ettim kendi içimde. O gece yatakta uzanıyordum ve hayatımın eğer kararlı olursam nasıl değişebileceğini düşündüm. Sadece sorularımın cevaplarını bulmak için nereye bakmam gerektiğini bilmem gerekiyordu. Kur’an'ı ve İslâm hakkında ne kadar az şey bildiğimi düşündüm. Bu sırlı kitabı merak etmeye başladım.

Ertesi sabah doktorumla buluştum. Odasına girdiğimde gözlerime inanamadım. Çünkü karşımda Pakistanlı bir Müslüman doktor duruyordu. İnanamadım buna. Benimle yaşadığım ruhsal çöküntü hakkında konuştu. Ben de onun sorularına ağlamadan olabildiğince iyi cevaplar vermeye çalıştım.

Bir sessizlik anından sonra benim için taburcu kağıdını doldurmaya başladı. Bu ânı ona İslâm hakkında soru sormak için bir fırsat olarak gördüm.

Derin bir nefes aldıktan sonra önündeki kitabı kapattı. Bana İslâm hakkında ne bildiğimi sordu, ben de ona müslüman arkadaşlarım olduğunu söyledim. Güldü ve ihtiyaç duyduğum her türlü bilgiyi vermekten mutlu olacağını söyledi. Bana Muhammedden (asm) ve onun Allah’ın son elçisi olduğundan bahsetti. Sonra İslâm'ın aslında Hristiyanlık ve Musevilik ile ne kadar benzer olduğunu, fakat Müslümanların insan ile Allah arasındaki ilişkinin doğrudan olduğuna ve hiçkimsenin bu ilişkiyi bozamayacağına inandıklarını anlattı.

Bana kendi işlediğimiz günahlarımız için sorumlu olduğumuzu ve hesaba çekileceğimizi, bu dünyada kötü işler yapan ve Allaha inanmayan insanların cezaya uğrayacaklarını söyledi. Ve bana Allah’ın tüm problemlerimin çözümü olduğunu, Kuran’ın en iyi mutluluk reçetesi olduğunu ifade etti. Sonra antidepresan reçetesini imzalamamı, İslâm’ı iyice incelememi, bir problemim olduğunda gelip kendisiyle ya da arkadaşlarıyla konuşabileceğimi söyledi. Ayrıca bana düzeleceğimi, İslâmla birlikte belki ilaca ihtiyacım olmayabileceğini anlattı.

O gün hastaneden ayrıldım. Ertesi gün boşanma dilekçesi doldurdum. Daha önemlisi, tüm kalbimle İslâm’ı araştırmaya başladım. Osman bana okumam için bir sürü kitap aldı. Bu beni iyice kamçıladı. Başka bir gün Osman İslâmî kitaplar almak üzere beni ve çocuklarımı bir Pakistanlının işlettiği bir kitabevine götürdü. Dükkan sahibi, benim İslâma ilgi duyduğumu görünce çok heyecanlandı. Bana ilk Kur’anımı hediye etti. O gece eve vardığımda çok mutluydum. Kur’an’ı açtım ve okumaya başladım. Sabahın dördüne kadar okumaya devam ettim. Onu bir türlü elimden bırakamıyordum. Bakara Suresi çok yoğundu. Kur’an içimde öyle duygular uyandırdı ki... Sanki Allah benimle konuşuyor gibiydi. İşte gerçekten bu bir cevaptı. Kur’an tüm hayatım boyunca merak ettiğim şeylerden bahsediyordu. Öldüğün zaman ne olur? İsa tanrı mıydı? Niçin İsa bizi yaratan tanrı olduğu halde tüm günahlarımız için ölmek zorundaydı? Tanrı bizim için ölebilir miydi? Kur’an, kanıtlarla konuşuyordu... nehirlerden ve okyanuslardan bahsediyordu. Nasıl birbirleriyle birleştiklerini ve belli bölgelerde nasıl tuzlu su ile tatlı suyun birbirine karışmadan aktıklarını anlatıyordu. Kadının rahminin içinde hayatın oluşum süreçlerini anlatıyordu. Muhammed (sav) bunları nasıl bilebilirdi ki? Bir okulda eğitim görmemiş, okuma yazması olmayan biri.. Yakın zamana kadar insanların bilmediği şeyleri o nasıl bilebilirdi? Kur’an suyun üzerinde yüzen gemilerden bahsediyordu, çelikten yapılan. Muhammed bir çölde yaşadı. Kur’an dağlardan bahsediyordu. Bu dağların toprağın altında adeta bir çivi gibi sabitlendiklerini anlatıyordu. Bunlar Allah’ın delilleriydi. Ve biz bunlara inanmalıydık.

Ben müslüman olmayı istedim. Yaşıyor olmamın gerekçesi buydu. Müslüman olmak. Allah’ın kölesi olmak.

Ağustos 1999da kelime-i şehadet getirerek müslüman oldum.

Hayatımın en mutlu günüydü.

Nisan 2000de, Osman bana evlenme teklif etti. Onun teklifini kabul ettim. 13 Nisan 2000de evlendik. Her şey çok mükemmel geçti, elhamdülillah. Çocuklarımın durumu gayet iyi. Ben tüm gün kolejdeyim. Önümüzdeki Mayıs ayında hemşire diplomasıyla mezun olacağım. Benim İslâm’ı seçmemde bana kocam yardımcı olmuştu. Allah plan yapanların en iyisidir. Galiba ben de Allah’ın planına dahildim. Buna inanmak için yeterince sebebim var artık.

(Rachel Noor)