Bisikletle hacca gidiyor!
Fransız öğrenci bisikletiyle Belçika, İsviçre ve Türkiye’den geçerek hacca ulaşacak.
Nottingham Post’un Cumartesi bildirdiğine göre, Fransız bir Müslüman öğrenci bisikletle hacca gidiyor. Salim Moumou Eljeddahoui, kutsal topraklara varabilmek için 3000 mil boyunca yol giderek Fransa, Belçika, İsviçre ve Türkiye’den geçecek.
25 yaşındaki genç Eljeddahoui’nin dedesi de yıllar önce Fransa’dan Mekke’ye yürüyerek gitmiş. Alta ay boyunca süren yolculukta dedesinin çok sıkıntılar çektiğini ve kendisinin de buna benzer zorluklar yaşayarak hacca gitmek istediğini belirten Fransız genç, 18 Aralık’ta Suudi Arabistan’a varmayı planlıyor.
***
Futbol, din seviyesine çıkarılıyor!
Geçen ay Fenerbahçe’nin başarılı teknik direktörü Zico ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında ilginç bir diyalog (tartışma) yaşandı. Bir demecinde Zico, “Türkler, futbolu sanki bir din seviyesine çıkarıyor. Bu, zaman zaman beni korkutuyor.” deyince, Diyanet’ten hemen yanıt geldi: “Futbolu din gibi göstermek ürkütücü…”
Diyanet’in aylık dergisinde yayınlanan yazıda, “Her çeşit aşırılık zararlıdır. Bir şeye alışkanlık, tutkuyu; tutku da tutsaklığı peşinden sürükler. Futbol önemli bir spor dalıdır. Spor, doğası gereği dostluğu, birlikteliği gerektirir. Dünyada büyük kitleleri peşinden sürükleyen bir spor dalına, karşı bakışlar da bu açıdan olmalıdır. Futbolu din gibi göstermek ürkütücü.” denildi.
Diyanet’in tepkisine bakılacak olursa, Zico futbolu din gibi göstererek bir yanlış yapmış oluyor. Oysa Zico bu tespiti memnuniyetle yapıyor değil. Adam, “durum bu, ve maalesef bu durum beni de korkutuyor” diyor. Normalde bu duruma verilecek tepki, “Evet haklısın, böyle yapılması doğru değil!” olmalıydı.
Aslında Diyanet’in bu tepkisi, kendisinde vehmettiği güce güvenen devlet kuruluşlarında son zamanlarda görülmeye başlayan bir tepki türü. Ortaya konan yanlışa değil de, yanlışı ortaya koyanın üzerine gitme tavrı. Bu tavır, ne olayları anlamamıza yardımcı olur, ne de adaleti tesis etmemize. O bakımdan, gerek kurumların gerekse onları denetleme durumunda olan bizlerin sergilenen tavırları iyi analiz etmemiz gerekiyor.
***
“Söndürün lambaları uzaklara gideyim
Nurdan bir şehir gibi ruhumu seyredeyim.”
— Necip Fazıl’ın bu güzel beyti, titrek elektrik ışıklarıyla geceyi gündüze çeviren hazır medeniyetin, semadaki binlerce yıldızı tefekkür etmekten bizi nasıl alıkoyduğunu ifade etmek için yazılmış sanki.
***
Gökyüzü, ışık kirliliği kurbanı
En son ne zaman gökyüzüne bakıp da yıldızları gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Belki de çok uzun süre oldu. Ama en azından bundan sonra ilk gökyüzüne baktığınızda şunun farkında olun lütfen. Aslında insanların gökyüzüne bakınca yaklaşık bin yıldız görmesi gerekiyor. Ama özellikle büyükşehirlerde yaşayanların görebildikleri yıldız sayısı 50’yi geçmiyor.
TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi Müdürü Prof. Dr. Zeki Eker bu durumun nedenini ışık kirliliği olarak açıklıyor. Eker, “Büyükşehirlerde yaşayanların gördükleri yıldız sayısı 40-50’yi geçmez. Oysa eski devirlerde insanlar geceleri sadece yıldızlara bakarak yönlerini buluyorlardı.” diyor.
Işık kirliliğine büyük şehirlerdeki gökdelenlerden, gökyüzünün yanlış aydınlatılmasına kadar birçok ışık kaynağı neden oluyor. Üstelik ışık kirliliği sadece yıldızları görme hakkını elimizden almıyor; aynı zamanda insan sağlığına, ekosisteme ve hayvanlara da zarar veriyor.
Işık kirliliğinin bir başka olumsuz sonucu ise enerji israfına sebep olması. Bununla ilgili enteresan bir gelişme, şu aralar Hong Kong’ta yaşanıyor. Habere göre, bir Amerikan film şirketi Batman serisinin yeni filmi için kendisine Hong Kong’u seçmiş. Ve filmin yönetmeni, Hong Kong’un çok katlı gökdelenlerinin ışıltılı manzarasını filmde kullanmayı çok istediği için, Hong Konglulardan bir hafta boyunca ışıklarını söndürmemelerini talep etmiş. Alın size, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtecek bir durum daha. Çevre kuruluşları birbiri üstüne enerji israfı ve ışık kirliliği üzerine raporlar yayınlarken, birileri sanki hiçbir şey olmamış gibi yine bildiklerini okumaya çalışıyor. Neyse ki Hong Konglular şimdilik böyle bir talebe sıcak bakmıyorlar.
***
Hepsi dostun olacak!
“Geceleri yıldızları izlersin. Benim yaşadığım yerde her şey o kadar küçük ki, sana gezegenimi gösterebilmem imkansız. Ama böylesi daha iyi. Çünkü içlerinden birinde benim yaşadığımı bileceksin. Hepsini seveceksin. Hepsi senin dostun olacak.”
— Saint Exupery, Küçük Prens’ten
***
New York’ta 1,3 milyon kişi aç!
ABD’nin New York kentinde her 6 kişiden birinin açlık çektiği, bunun da 1,3 milyon insana karşılık geldiği açıklandı.
“Açlığa Karşı Koalisyon” adlı derneğin yayımladığı yıllık raporda 8,2 milyon nüfuslu kentte 1,3 milyon kişinin açlık çektiği, bunlardan 400 bininin çocuklar olduğu belirtildi.
Raporda, aşevlerinden dağıtılan çorbaya talebin 2006’dan beri %20 dolayında arttığı, kentin yoksulluktan en çok mustarip olan bölgelerinin Bronx ve Brooklyn olduğu kaydedildi.
Kentte her gün 1200 noktada çorba dağıtan derneğin müdürü Joel Berg de, ekonominin giderek zayıfladığını, dolayısıyla durumun daha da kötüleşeceğini ifade etti.
Bu haberin söylediği bir şey varsa, o da modern dünyanın insanlığa vaat ettiği cennetin pek yakında gerçeğe dönüşmesinin mümkün olmadığı. ABD’nin en seçkin şehrinde nüfusun yaklaşık 1/8’inin açlıkla boğuşması, Batı dünyasının medeniyet iddiasının, hele hele medeniyetin “tepe noktası” olduğu iddiasının ne kadar havada kaldığını göstermesi bakımından çarpıcı gerçekten.
***
“Hazır medeniyet, beşerin yüzde seksenini meşakkate atmış.
Oysa, saadet odur ki, külle, ya eksere saadet ola.”
— Bediüzzaman Said Nursi
***
ABD ve Avustralya Dünya’yı kirletiyor!
Dünyayı en çok kirleten ülkenin ABD, en çok kirleten halkın ise Avustralya halkı olduğu ortaya çıktı. Center for Global Development düşünce kuruluşunun desteğiyle dünya genelinde yapılan araştırmada, Avustralyalıların kişi başı karbon salımında 10 ton ile başı çektiği belirlendi. Amerikalılar ise, sekiz ton ile ikinci sırada yer aldı. Genel olarak bakıldığında listenin başında ABD, ikinci sırada Çin yer alıyor. 50 bin elektrik santrali ve dört bin firmayı dahil ederek yapılan araştırmada, ABD’nin sahip olduğu elektrik santrallerinden her yıl 2,5 milyar ton karbon salındığı, bu alanda ikinci sırada ise 2,4 milyar tonla Çin’in yer aldığı dikkat çekiyor.
***
Cambaz’ın fendi Barbie’yi yendi
Çin’de üretilen oyuncakların önemli bir kısmında sağlığı tehdit edecek oranda kurşun bulunduğu açıklandı. Bu oyuncaklar, tehlikeli oranın dışında bir de içerdikleri yutulabilecek büyüklükteki mıknatıslar nedeniyle piyasadan toplanmaya başlandı.
Gelişmeler aileleri de telaşlandırdı. Çocuklarının oynadıkları Çin işi Barbie, Batman, Dora gibi plastik kahramanların büyük bir tehlike arz ediyor olması, aileleri yeniden Eyüp’teki el yapımı tarihî oyuncaklara yönlendirdi.
Eyüp Oyuncakları Atölyesi, iki yıl önce kuruldu. 2005’ten beri Eyüp Zal Paşa Külliyesi’ndeki atölyede bir başka zaman yaşanıyor. Bu dünyada plastik ve türevleri, çiviler, mıknatıslar yok. Her malzeme ahşap, su bazlı akrilik boyayla kaplı.
Bu gidişle görülen o ki, Çin işi oyuncakların yerini, Barbie bebeklerin tahtını, Cambaz gibi tarihî figürler alacak.
***
Meğer, hücreyi Hz. Mevlânâ keşfetmiş
Modern bilim, insanın hücrelerden oluştuğunu 18. yüzyılda buldu. Oysa bundan beş asır önce Mevlânâ, Mesnevî adlı eserinde, “Biz arı gibiyiz, bedenlerimiz de bal peteği gibi… Allah insanları göz göz yaratmıştır.” demektedir. ‘Göz göz’ olarak ifade edilen kelime, orijinal metinde ‘hane’dir. Bu da İngilizce’de hücreyi ifade etmek için kullanılan ‘cell’ (odacık) kelimesinin karşılığıdır.
***
İngilizlerin %42’si dua ediyor
İngiliz halkının %42’sinin dua etmenin yaşamı değiştirdiğine inandığı ve rutin olarak dua ettiği açıklandı.
1000 yetişkin üzerinde yapılan araştırmanın sonuçları, Allah’a dua eden yüzde 42’lik kesimin altıda birinin her gün, dörtte birinin de en az haftada bir kez dua ettiğini gösterdi.
Duanın ardından neler hissettiği sorulan İngilizlerden yüzde 38’i ruhen “huzura kavuştuğunu” belirtirken, yüzde 30’luk bir kesim “güçlendiğini” ve yüzde 57’lik bir kesim de “hayatında önemli değişiklikler meydana geldiğini” söyledi.
Hiçbir dine mensup olmayanların bile dua ettiklerini söylediğini belirten araştırmacılar, dua edenlerin üçte biri Tanrı’nın kendisini gördüğü ve dualarına yanıt verdiğine inandığını kaydetti.
Tearfund vakfı tarafından yapılan araştırmada, en çok dua edilen konuların başında aile ve arkadaşların geldiği, daha sonra sırasıyla Tanrı’ya şükretmek, kılavuzluğuna sığınmak, iyileşmek ya da dünya barışı için dua edildiği belirtildi.
***
“Ey Allah’ın kulları! Duaya devam ediniz.”
— Peygamberimiz Hz. Muhammed (asm)