Cevap: Kıymetli okurum gördüğüm kadarıyla evladınızın tüm sorumluluklarını ondan alıp kendi üzerinize yüklemiş durumdasınız. Lise düzeyine kadar gelmiş bir ergenin ödev sınav takibine kadar bütün sorumluluklarını yüklenmek doğal olarak sizi tükenme noktasına getirir. Sizi tüketen şey evladınızın derslerine çalışmaması değildir. Evladınız ders çalışıyor olsaydı bile bu tükenmişliği yine yaşayacaktınız çünkü evladınızın sorumluluklarını almışsınız. Bu durum anne ve eş olma sorumluluğu başta olmak üzere birçok şahsi sorumluluğunuzun üstüne başkasının da sorumluluğunu almaktan kaynaklanan bir problemdir.
Hal böyleyken evladınızı çalışmaya yollamanız pek işe yaramayacaktır. Muhtemelen evladınızı çalışmaya ikna dahi edemeyeceksiniz. Zira onun adına sorumluluklarını yüklenen anne ve babası varken konforundan taviz verip her gün neden gidip ter döksün ki? Sorumluluğunu bilmesi adına öncelikle kendi/öz sorumluluklarını evladınızın sırtlanması gerekir. Bunun için de sizin onu sorumluluklarıyla baş başa bırakmanız gerekmektedir. Bunu yaptığınızda derslerinin kötü olacağından endişe ediyor olabilirsiniz ancak zaten sizin de ifade ettiğiniz gibi karnesinde zayıfları varmış. Yani siz onun adına kendinizi paraladığınız halde yine derslerine ilgisiz.
Bırakın evladınız sorumluluğunu alsın ve sorumluluk hissinin nasıl bir şey olduğunu tecrübe etsin. Emek versin ve muhtemel başarısızlıkta üzülmenin, moral bozukluğunun nasıl bir şey olduğunu tatsın ve ders çıkarsın. Bu halde yeni yürümeye başlayan bebeğin düşmemesi için kucaktan indirmeyen bir ebeveyn gibi davranarak yoruluyorsunuz. Bebeğinizi yere indirin ve yürümesine izin verin. Bebeğiniz düştüğü anda arkasında anne ve babasının olduğunu bilsin yeter.
Evet, bir anne ve babanın evladının okuması için yapması gereken azami şeyler bellidir. Birincisi, okuması adına şartlar el verdiği ölçüde asgari imkânları sağlamaktır. Yani oda, çalışma köşesi, çalışma masası, gerekli okul materyalleri ve makul miktarda harçlık gibi temel ihtiyaçlar. İkincisi, veli olarak okul ve öğretmen ile düzenli bir iletişim içinde olmaktır. Üçüncüsü, evladınızın akademik manadaki potansiyeline gerçekçi bir açıdan bakarak ona göre hareket etmektir. “Çalışsa yapar” gibi bir düşünce herhangi bir işlevselliğe sahip değildir. Bu sadece bir temennidir. Evladınızın yapabileceklerinden ziyade somut olarak neler yaptığına odaklanmanız gerçekçi bir bakış açısı için en önemli faktördür. Bu süreçte öğretmen kanaatleri de önemlidir.
Bu üç madde dışında zikredeceğim dördüncü madde ise sadece okul hayatıyla ilgili değil evladınızla olan tüm ilişkinizin temel taşı olmalıdır. Bu madde ise evladınızla sağlam, samimi ve sıcak bir iletişiminizin olmasıdır. Başta okul başarısızlığı olmak üzere her ne olursa olsun bu iletişime zarar gelmesine izin vermeyin. Evladınıza olan sevginiz ve kabulünüz koşulsuz olsun. Evladınız sorumluluklarını yerine getirirken olası ihmalkârlığında veya başarısızlığında onu bağrına basacak ve onu kabul edecek bir ailesinin olduğunu bilmeli. Bu elbette her istediğini yerine getirmek olarak algılanmamalı. Şefkatle yaklaştığınız müddetçe evladınız er ya da geç neyi neden onaylamadığınızı da anlayacaktır. Yeter ki anlaşıldığını hissetsin. Bunun için bahsini ettiğim iletişim çok önemlidir. Evladınız ister tıp okusun ister mobilya ustası olsun bu iletişim herkese ve her aileye gereklidir. Zira bu, dünyevi bir şey olmaktan ziyade hayırlı evlat yetiştirmek açısından daha çok uhrevi bir fonksiyon icra etmektedir.
Ayrıca bir anne olarak elbette evladınızın okuyarak bir meslek edinmesini arzulayabilirsiniz. Ve bunun için okumasını isteyebilirsiniz, ancak eğitim sisteminin yetenek ve zekâ türlerinin hepsini kapsamadığını unutmamak gerekmektedir. Belki de eğitim sisteminin en büyük eksikliği budur. Hal böyleyken evladınız belki de eğitim sisteminin odaklandığı yeteneklerden farklı olarak başka yeteneklere sahiptir. Ve belki de bu yetenek çok iyi bir mobilya ustası olmasını sağlayacak bir yetenektir. Siz “okumanın değerini bilsin, burnu sürtsün” diyerek mobilya ustalığını bir “ceza” olarak sunduğunuz takdirde evladınız haliyle cezaya nefretle bakacaktır. Ve belki de bu onun kendini gerçekleştirebileceği meslekten nefret etmesine sebep olacaktır. Bu yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım değildir. Okumak ve diğer zanaat dallarının ya da esnaflığın meşru birer yol olduğunu; helal olduğu müddetçe tüm yolların nezdinizde kıymetli olduğunu evladınıza anlatarak ve yaşayarak gösterirseniz evladınıza okumak dışında farklı alternatifler de sunmuş olursunuz ve onu strese sokmazsınız elbette kendinizi de.
Son tahlilde ilk bölümde bahsini ettiğim konuları da dikkate alarak zanaatkâr olmanın ceza değil meşru bir alternatif olduğunu önce kendiniz, ardından evladınız kabul ederse evladınızın kendini bulması ve yolunu çizmesi daha kolay olacaktır. Bu durum yaşantı zenginliği yüksek, sorumluluk almaya daha hevesli, aileyle daha sıcak, ekrandan daha uzak bir evlada da vesile olacaktır.