Allah Teâlâ kendi kitabını şöyle tanıtır:
Kur’an-ı Kerîm; bütün insanlara bir bildiri, mü’minlere doğru yolu gösteren bir rehber, onlar için bir rahmet, inançlarını pekiştirmek için indirilen bir kitap, Allah’tan korkanlara bir öğüt, bir uyarı, kalplerdeki hastalıklara bir şifa ve bir müjdedir.
Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, Allah’ın yoluna çıkaracak olan kitaptır.
O gerçeğin bilgisi, her şeyi açıklayan, ilme dayalı açıklamalar yapan bir kitaptır.
Gerçeği görüp anlamaya yardım eden belgeler ihtiva etmektedir.
Kur’an’ı güzel sesle okumalı
Peygamber Efendimiz Kur’an’ın güzel sesle, usûlüne uygun olarak okunmasını tavsiye ederdi; Allah Teâlâ’nın bundan pek memnun kalacağını söylerdi.
“Kur’an’ı güzel sesle okumayan bizden değildir.” buyururdu.
Ebû Mûsâ el-Eş’arî’nin dokunaklı bir sesi vardı; Resûl-i Ekrem onu Kur’an okurken dinlemeyi severdi.
Bu kıymetli Sahâbîsine:
“Dâvûd Peygambere verilen güzel seslerden bir nağme de sana verilmiş.” diye iltifat ederdi.
Bir gün Hz. Âişe, yatsı namazından sonra eve biraz gecikerek geldi. Peygamber Efendimiz ona nerede kaldığını sordu. O da bir Sahâbînin emsâlsiz sesiyle ve güzel bir tavırla okuduğu Kur’an’ı dinlediği için geciktiğini söyledi. Resûl-i Ekrem Efendimiz o zâtı pek merak etti ve kalkıp mescide gitti. Hz. Âişe de Efendimizi takip etti. Peygamber aleyhisselâm Kur’an okuyan Sahâbîyi biraz dinledikten sonra Hz. Âişe’ye dönerek:
“Bu, Ebû Huzeyfe’nin âzatlısı Sâlim!” buyurdu. Sonra da sevincini şöyle dile getirdi:
“Ümmetimin arasında böyle birini var eden Allah’a hamdolsun.”
Efendimiz bir gün güzel sesli Sahâbîlerden Abdullah İbni Mes’ûd’a Kur’an’ı başkasından dinlemeyi çok sevdiğini söyledi ve ona Kur’an okuttu; İbni Mes’ûd’u dinlerken gözlerinden yaşlar süzüldü.
Efendimizin kendi sesi de pek güzeldi. Bir gün onu yatsı namazında “Ve’t-tîni ve’z-zeytûni” diye okurken dinleyen Berâ İbni Âzib, ondan daha güzel sesli bir kimseyi dinlemediğini söylemişti.
Düşünerek okumalı
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kur’an-ı Kerîm’i düşünerek okurdu.
Bazen sabaha kadar sadece bir âyet üzerinde düşündüğü olurdu. Bir gece “Onlara azap edersen zaten onlar Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan elbette Sen güç ve kudret sahibi, her şeyi yerli yerince yapansın.” âyetine takılıp kaldı.
Ardından da Cenâb-ı Hakk’a yalvararak ümmetine şefaat etme yetkisini aldı.
Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ’ya, torunu Abdullah, “Nineciğim!” diye sordu: “Hz. Peygamberin Sahâbîleri Kur’an okudukları zaman ne yaparlardı?”
Esmâ şu cevabı verdi:
“Aynen Kur’an-ı Kerîm’in bahsettiği gibi, gözlerinden yaşlar dökülür, vücutları ürperirdi.”
Sevgili Peygamberimiz Kur’an okurken, Allah’ı tesbih etmekten söz eden âyetlere gelince, Cenâb-ı Hakk’ı tesbih ederdi (Onun yüceliğine yakışmayan sıfatların kendisinde bulunmadığını ifade ederdi).
Allah’tan dilekte bulunmakla ilgili âyetlere gelince, Cenâb-ı Mevlâ’ya dileğini sunardı.
Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan bahseden âyetleri okuyunca Ona sığınırdı.
Allah’ın Elçisi Kur’an’ı işte böyle yaşayarak okurdu.
Hz. Âişe, Peygamberimizin en dikkatli talebesiydi. Kur’an okumayı da Ondan öğrenmişti. O da Allah’ın kitabını, Resûl-i Ekrem gibi düşünerek okurdu: “Rabbimiz lütfetti de iliklere kadar işleyen azaptan bizi korudu.” âyetini okurken “Allahım! Bana da lütfeyle, beni de o kavuran ateşten koru!” diye dua etmişti.
Peygamber Efendimizin hizmetkârı Enes ibni Mâlik, Kur’an-ı Kerîm’i hatmettiği zaman ailesini toplar, onlarla birlikte dua ederdi.
Topluca okuyup müzâkere etmeli
Kur’an-ı Kerîm’i sürekli okumalı, üzerinde düşünüp müzâkere etmeli, mânâsını iyice anlayıp kavramalı ve onu hayata uygulamalıdır.
Peygamber Efendimizin haber verdiğine göre;
— bir yerde toplanıp Kur’an-ı Kerîm okuyan,
— onu aralarında müzakere eden,
— mânâsını anlayıp kavramaya çalışan kimselerin üzerine melekler iner.
Kendilerini bir rahmet, bir huzur ve sükûnet kaplar.
Allah Teâlâ onları önde gelen meleklere över.