TR EN

Dil Seçin

Ara

Âlemler ve İnsan

Âlemler ve İnsan

James Webb uzay istasyonu teleskobunun elde ettiği bir görüntü paylaşıldı geçen aylarda. Dünyadan yaklaşık 1.5 milyon kilometre ötede konumlanan ve kızılötesi özelliklere sahip olan teleskop, evrenin şimdiye kadar elde edilen en derin ve en detaylı fotoğrafını çekmeyi başarmış NASA uzmanlarına göre. Sekiz günde alınan yetmiş iki fotoğraftan oluşan görüntüye bakmanın, 13 milyar yıl öncesine bakmak anlamına geldiğini ifade ediyorlar. 

Üzerinde düşünülesi bir fotoğraf... 

Dünyaya milyarlarca ışık yolu uzakta olan galaksileri de içeren bu fotoğrafta, mevcut bilgiler dahilinde hayatın mümkün olduğu tek gezegen olarak bilinen ve insanoğluna misafirhane kılınan Dünya’nın esamesi okunmuyor. Göze öncelikle çarpan şey karanlığın içinde bazıları daha fazla parlayan ışık kümeleri... Oysa güneş sistemi dahilinde düşünüldüğünde 1.3 milyar Dünya’nın sığacağı bir Güneş’in büyüklüğünü tasavvur edemezken, gözlemlenebilen evrenin en büyük yıldızı Scuti yıldızı içine 5 milyar Güneş’in sığabildiğini duymak hayretimizi kat kat artırıyor. 

Milyarlarca galaksi ve güneş... Sürekli genişleyen ve her şeyin hareket halinde olduğu bir evren... Nice keşfedilecek sırlar barındıran bu görkemli varoluşta bir de insanın konumunu düşünün. 

Nerede olduğumuz bilinsin, arayan bulsun diye “konum bildirme” imkânımız var teknoloji sayesinde... Peki, devasa varlık âleminde fiziken kapladığı yerin küçüklüğü, acizliği, zayıflığı ve muhtaçlığı, içindeki ebed iştiyakına rağmen faniliği ve fakat tüm bunlara rağmen türlü meziyetlerle donatılmış olması ve kendisine nice nimetler lütfedilmesi düşünüldüğünde insanın bu âlemdeki konumu ile ilgili ne demeli? İnsanın akıl ve irade sahibi olarak ilahi hitaba muhatap kılınması, rehbersiz bırakılmaması ve fani olan dünya hayatı sonrasında kendisine ebedi nimet yurdunun vaat edilmesi, onun maddi veya dünyevi yönüyle değil, manevi ve aşkın boyutuyla bir değer ifade ettiğinin ve varoluş içinde böylece konumlandığının/konumlandırıldığının ifadesi değil midir? 

Şeyh Galip’in sözleriyle:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen,

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.” 

(Ey insan evladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş, kendine hoş/güzel bak,  çünkü âlemin özüsün sen, varlıkların göz bebeği olan insansın sen.)

Bu konumlama teknolojik araçlar veya gelişmiş uzay teleskopları ile tespit edebilecek bir şey değil. Burada kalbin, akleden kalbin devreye girmesi gerekiyor. İnsanın kendine yönelmesi ve kendi ile yüzleşmesi, onu muazzam bir işleyişe sahip olan varlık âleminin bir parçası olduğu bilincine taşıyacak, bu da hem kendisi hem de âlemle barışık olmasını getirecektir. 

İnsan sevilme, değerli hissetme ve güvende olma gibi duygusal ihtiyaçları olan bir varlık. Oysa günümüzde gittikçe artan dozda duyguların manipüle edildiği bir haber dili ve sosyal medya dilinin hâkimiyeti söz konusu. İnsan yüceltiliyor gibi görünse de, bir değersizleştirme ve nesneleştirme süreci yaşanıyor. Kaygı, öfke ve şiddetin eksik olmadığı gündemler, sürekli insan yanımızdan bir şeyleri alıp götürüyor. Varlık içindeki konumunu anlamsız, kendini değersiz gören kaygılı ve öfkeli insanın kendiyle, başkalarıyla ve hayatla barışık olması nasıl beklenebilir? O zaman duygu ve düşüncelerimizi etkileyen hususlar hakkında düşünmek gerek. 

Doroty Nolte çocuk yetiştirilmesine dair bir şiirinde, sürekli eleştiri, kınama, alay edilme, aşağılama ve utandırılma gibi ortamlarda büyümenin çocuklara öfke, kavga ve kendini suçlamayı öğreteceğini söyler. Oysa hoşgörü sabrı, desteklenip yüreklendirilme kendine güveni, övülme ve beğeni takdir etmeyi, haklarına saygı duyulması inançlı olmayı, kabul ve onaylanma kendini sevmeyi öğretir der. En önemlisi de aile içindeki dostluk ve arkadaşlığın mutlu olmayı öğreteceğini ifade eder. 

Benzer şeyler yetişkinler için de söylenebilir aslında. Çünkü yetişkinlerin duygu ve düşünceleri de bulunulan ortamdan etkilenmekte. Gerçek veya sanal âlemde hâkim olan dil ve atmosferin bu yüzden hakkaniyetli, adil ve insaflı olması gerekiyor. 

Üzerinde düşünülesi bir fotoğraf demiştik.

James Webb teleskopundan gelen görüntü, ilk etapta insana kaybolmuşluk hissi veriyor ve “Peki, insan nerede?” sorusunu sorduruyor. Bu fotoğrafa bir de insana kendine yönelmeyi ve en temelde varlık içindeki konumunu/değerini takdir etmeyi ve kendisine bu değeri veren Yaratan’a karşı hamd ve şükür halinde olmayı hatırlatan Şeyh Galip’in sözleri eşliğinde bakmak farklı bir pencere açıyor. Vesselam.