Size bir soru:
Bir sigara tiryakisine sigarayı bıraktırabilir misiniz?
Cevabınız “Evet” ise, hemen şu soruya da cevap verin:
Bunu nasıl ve ne kadar zamanda başarırsınız?
Diyelim ki, kendi ölçülerinize göre bir yöntem ve süre belirlediniz.
O zaman hayal gücünü son sınırlarına kadar zorlayın ve dünyanın en cahil, en kaba, en vahşi, en inatçı bir insanını en bilgili, en kibar, en merhametli ve en medenî hâle getirmeyi bir düşünün.
Böyle bir şey mümkün mü?
Bizim için o kadar zor ki.
•••
Ondört asır önce, bir imkânsız gerçekleşti. Bir tek kişi, dünya tarihinin en büyük inkılâbını gerçekleştirdi.
Dünyanın en vahşi, âdetlerine en mutaassıp, en inatçı ve en cahil bir toplumu, çok kısa bir zaman diliminde değiştirdi. O insanların akıllarını, kalplerini, ruhlarını, nefislerini fethetti. Kalplerin sevgilisi, akılların muallimi, nefislerin güzel bir terbiyecisi ve ruhların sultanı oldu. O günün şartlarında insanların hayatlarını dahi uğrunda kolaylıkla verdikleri alışkanlıkları, örf ve âdetleri, üstelik inatçı, mutaassıp bir toplumdan kaldırdı. Üstelik hiçbir zor kullanmadan, baskı yapmadan, güç harcamadan. Hem de, ortadan kaldırdığı zararlı ve kötü özelliklerin yerine, son derece güzel huyları, alışkanlıkları ve seciyeleri, öylesi bir toplumun kan ve damarlarına kadar yerleştirdi.
Ve o insanlar, kısacık bir zaman diliminde, bütün dünyaya muallim, medenî milletlere üstad oldular...
O, kimdi?
Bakın, O’nun için,
Yeryüzü bir mescid,
Mekke bir mihrab,
Medine bir minber oldu.
O, Rabbimizi bize tanıtan en açık bürhan,
Bütün mü’minlere imam,
Bütün insanlara hatip,
Bütün peygamberlere reis,
Bütün evliyaya seyyid oldu.
O, köklerini bütün peygamberlerin oluşturduğu,
Ayrı ayrı tatları, lezzetleri ve meziyetleriyle evliya meyveleri veren,
Dalları, geçmiş ve geleceği aynı anda gölgeleyen nuranî bir Tuba ağacıydı.
Onun davasını geçmiş zamanın peygamberleri mucizeleriyle, gelecek zamanın evliya ve asfiyası kerametleriyle tasdik etti.
“Lâ ilahe illallah” dedi.
Bu prensibi, davasının en önemli esası olarak kabul etti.
Bütün geçmiş ve gelecekte saf tutan sayısız mübarek insanlar hep bir ağızdan ‘sadakte ve bilhakkı natakte’ (doğru söyledin ve hakkı dile getirdin) diyerek tasdiklerini dile getirdiler.
Elinde, her yönüyle mucize bir Kitap; dilinde, hakikatleri haykıran bir hitap vardı.
Bütün insanlığa; hattâ cinlere ve meleklere; hattâ bütün varlık âlemlerine ezelî bir hutbeyi tebliğ etti. Bu âlemin yaratılış sırrını açıkladı. Nice muammaları çözdü. Nice hakikatleri keşfetti.
Şu âlemin yaratılış sırrını açıkladı. İnsanlığın zihnini hep meşgul eden “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” gibi müthiş sorulara, son derece ikna edici cevaplar verdi.
O zât, ebedî bir saadetin habercisi ve müjdecisi oldu;
Sonsuz bir rahmetin kâşifi, ilancısı;
Kainattaki İlahî saltanatın dellâlı, seyircisi;
Kulluğu cihetiyle bir muhabbet timsali, insaniyetin şeref kaynağı, yaratılış ağacının en nuranî meyvesi;
Peygamberliği cihetiyle hakkı gösteren en kat’î delil, bir hakikat güneşi, bir hidayet feneri, bir saadet vesilesi oldu.
O’nun nuruyla, bütün karanlıklar aydınlandı. Bir matemhâneyi andıran âlem, neşe ve sürûra gark oldu. Onun öğrettikleriyle her şey birbirine dost, kardeş ve arkadaş oldu.
O, âlemlere rahmet olarak gönderildi. Varlıkların övünç kaynağı oldu.
O, içindeki ahlâk güzelliği yüzüne yansımış güzel bir güldü. O gülle, âlemler güldü.
O gülün güzelliği, nice bülbülleri kendine aşık eyledi.
O gülün asıl güzelliği, güzeli çok seven sonsuz bir Güzeli ve güzelliği göstermesiydi. O sonsuz Güzel de, bütün güzellikleri, O güzel gülün üzerinde toplamıştı.
•••
İşte biz, o Güzeller Güzeli Rabbimizin dergâhında boynumuzu büküyor; elimizi açıp yalvarıyoruz. O’nun en çok sevdiği ve bütün güzellikleri üzerinde topladığı Habîbini, hakkıyla sevmeyi ve sadakatle bağlanmayı niyaz ediyoruz.