Saadet günlerinden birinde, Peygamber Efendimiz’in huzuruna bir bedevî geldi. Sert ve kaba bir adam idi. Allah’ın Resulü’nün yanına iyice yaklaşıp, elbisesinin bir ucundan tutup şiddetle çekti. Öyle ki, elbisenin kalın kenarları, sevgili Efendimiz’in mübarek boynunda izler bıraktı. O’nu incitti.
Sonra da:
“Ya Muhammed! Benim şu iki deveme, Sendeki Allah’ın mülkünden yük yüklet. Zira bu mal ne Senindir, ne de Sana babandan kalmıştır.” dedi.
Bu kaba davranış karsısında, Allah’ın Resulü, bir müddet hiçbir şey buyurmadı. Sustu… Durdu… Sonra mütebessim bir çehre ile bedevîye baktı ve:
“Mal Allah’ındır. Ben de O’nun kuluyum. Ey bedevî, bana karşı yaptığın bu kaba haraketin cezasını senden alayım mı?” diye sordu.
Bedevî:
“Hayır, Sen öyle yapmazsın.” dedi.
“Niçin?..”
“Çünkü kötülüğe karşı kötülükle karşılık vermek Senin âdetin değildir.”
Bedevînin bu isabetli sözleri karşısında, Âlemlerin Reisi memnun oldu. Öyle ki, mübarek dişleri görününceye kadar güldü ve bedevînin develerinden birine arpa, diğerine de hurma yükleyin diye emretti.