Peygamber Efendimiz, arkadaşı ve damadı Hz. Osman tarafından verilen bir yemeğe katıldı. Zengin ve varlıklı bir sahabi olan Hz. Osman, Peygamber aleyhisselâm’ın bu yemeğe gelene kadar attığı her adım başına bir köleyi azat edip özgürlüğüne kavuşturarak duyduğu sevinci ve memnuniyeti belirtti.
Aynı günlerde. Peygamberimizi yemeğe davet etmek, diğer damadı ve yeğeni Hz. Ali’nin de içinden geçti; fakat bu cesaret sembolü sahabi, fakirliğinden duyduğu endişe nedeniyle, belki de ilk ve son kez bir şeye cesaret edemeyip, vazgeçmişti.
Peygamberimizin kızı Hz. Fatıma annemiz, o gün Hz. Ali’deki durgunluğu farkederek:
“Evimizde ve elinizde ne varsa onu ikram ederiz.” diyerek Hz. Ali’yi Resulullah’ı dâvet etmeye ikna etti.
Bunun üzerine Hz. Ali, Peygamberimize koştu. Allah’ın Resûlü daveti memnuniyetle kabul buyurdu.
Ertesi akşam Hz. Ali’nin evine doğru yola çıkan Peygamber Efendimiz’in yürüyüşü birden bire değişiverdi. Resulullah, o kadar küçük adımlar atıyordu ki, sanki bu yolun bitmesini hiç istemiyordu. Bu böyle Hz. Ali’nin hanesine varana kadar devam etti. Sahabeler bu acip halin hikmetini merak edip sordular. Âlemlere Rahmet vesilesi, onlara şöyle cevap verdi:
“Davet için yola çıktığımız anda, Melek Cebrâil gelerek; ‘Ya Resulullah, Cenâb-ı Hak, sadece kendi rızâsı için verilen bu davetten o kadar memnun kaldı ki; atacağınız her adım için ümmetinizden yüz bin kişiyi cehennemden azat edip, kurtaracağım, buyurdu.’ dedi. İşte ben de bunun için adımlarımı sıklaştırdım ve küçük adımlar atmaya başladım.”