TR EN

Dil Seçin

Ara

Takva Hakikatinin Topluma İzdüşümü

Takva Hakikatinin Topluma İzdüşümü

Takvanın birey üzerindeki yansımasını ele aldığım geçen ayın yazısındaki takvaya yaklaşımımı kısaca hatırlatayım. Takvalı olmaya gayret ettiğimde var oluş düzeyinde hatırlamam gerekenleri hatırlarım denklemine işaret etmiştim. Bu yazıdaysa takvanın acaba toplumsal bir görünümü olabilir mi? Takvalı bir toplum olabilir mi? Soru olumlanıyorsa eğer: Takvalı bir toplumun hususiyetleri nelerdir? Bu gibi sorulara cevap aramaya çalışacağım. 

Toplum dediğimizde bir entiteden, bir bütünden, bir küllden bahsettiğimizi biliriz; her ne kadar sosyolojinin ve sosyologların alanına girse de bu konu, bu bilimin geliştirdiği kavramların enflasyoner bir şekilde yaygınlaşması, herkesin kendisini bu bilimin bir uzmanı görerek toplum uzmanlarının çoğalmasına(!) götürdü. Bunu bir kenara bırakarak toplumun hangi toplum olduğunu sorduğumuzda değişen ön eklerle incelediğimiz toplumun mahiyeti de değişir. Doğu toplumu, batı toplumu veya dünya toplumu gibi. Bu gibi nüansları bir kenara bırakacak olursam, burada sadece kuramsal düzeyde ve çok genel hatlarıyla toplumun işlevselliğine dair bir iki fikir ifade ederek takvayı bu bağlamda düşünmeye gayret edeceğim.

Toplum, fertlerin bütününden oluşan bir varlık olarak zannedilse de bundan daha fazlası olduğunu çeşitli sosyolojik cereyanlardan biliyoruz. Toplum, yapıları olan, sınırları olan, kültürel kodları olan, bir tarihi olan ve önemli ölçüde de bir coğrafi yerleşkesi olan bir entitedir. Şekillenebilir olması bir yana, toplum bireye ve kişiye şekil veren, düşünce kalıplarımızı, davranış biçimlerimizi, konuşma tavır, tarz ve üsluplarımızı öğrendiğimiz bir külldür de. Toplum tek bir ferdin mücadelesiyle değiştirilebilmesi zor olan, fertlerin bir araya gelmesiyle kendisine daha nafiz etki edilebilecek şeydir. Bu sebeple, sırf toplumun maddi temellerini materyalist bilim bağlamında konuşmak dahi uzun kitapların ve makalelerin işidir. Burada benim özellikle dikkat çekmek istediğim husus şu: Toplum Talcott Parsons ve Niklas Luhmann tarafından ifade edilen biçimini hatırlayarak bununla takvayı düşünmek.

Bu iki sosyoloğun düşüncesinin özeti şu şekilde ifade edilebilir: Toplum çeşitli sistemlerden oluşur, bunların hem kendi sistemlerinin içine dönük hem de diğer sistemlere nazır iletişim biçimleri vardır. Sistemler anladıkları siyaset, ekonomi, hukuk, din, sanat vs. gibi sistemlerdir. Sistemsel ayrışımların temel sebebi ise, her bir sistemin kendi otonom mantığı, kendi işlevinin ayrı prensiplerinin ve kurallarının olmasıdır. Fakat, hangi prensip, buna kodlar da diyebiliriz, üzerine olursa olsunlar, temelde dayandıkları şey iletişimdir (“kommunikation”). Özellikle Luhmann’ın kuramına göre toplum, bütün iletişimlerin temerküz ettiği kendisinin aşılmasının mümkün olmadığı en geniş ufuktur. Bütün sosyal hadiseler, yani iletişimler, bu ufuk içerisinde, bu toplumsal sistemler içerisinde tahakkuk eder. Madem toplum sistemlerin ve sistemler de iletişimlerin ilişki ve iletişiminden oluşur; o zaman maddi bağlar dışında toplum sisteminin ve siyaset, ekonomi veya hukuk gibi sistemlerin iletişimine—içe dönük ve dışa dönük—renk veren nedir? 

Burada manevi boyutta işi ele alacak olursam, kolayca buna takva diyebilmem mümkün. Sosyal bağlarda eğer önemli olan haram-helali bilmek ise, bu başka bir tabirle takvadır. Eğer hürmeti ihya ve hürmetsizliği nehiy ise, bu yine başka bir tabirle takvadır. Eğer şefkatin—şu dünyanın dört bir yanına vahşet salındığı çağda—uygulanması ve hatırlanması ise, bunun yine diğer adı takvadır. Sosyal ve toplumsal iletişimde sadakatin esas tutulması maksatsa, bu sadakatin toplum tarafından şekillendirilen bireylerin arasındaki iletişiminde tesis edilmesi gereken ana iletişimin işlevi yine takvadır. Takva, sadece şerleri def eden değil, aynı zamanda yapılması gerekenleri hatırlatan bir hakikattir. Toplumdaki hatırlanmaya seza olanların esas dinamiğinin takva olmasından daha doğal bir şey yoktur. 

Bunun için erdemli toplum olabilmek önemlidir; ama sanki onun da öbeklendiği, içine alındığı veya yutulduğu bir toplum modeli daha vardır: takvalı toplum. 

Takvadan kastettiğim yalnızca dini anlamda bir takva mefhumu değil, aynı zamanda insanın içerisinde yaşadığı doğu-batı toplumunu ayırmaksızın, konulan ve vaz edilen hukuki kanunlara, tanzimlere uyulması da bu takvanın başka lüzumlu bir boyutunu gösterir. 

Takvanın bu kanuna kurala ittiba ettiren tarafı ise, unutmaktan kurtulmakla mümkündür. Takvaya alışırsa bir toplum unutmaz, unutmazsa o zaman iletişimsel kodlarını koruması gerektiği gibi koruyabilir. Takvanın topluma nasıl empoze edilebileceğini düşünmek bile istemem, toplum mühendisliğinden çekindiğim için; fakat bireyler, bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları gruplar, çevreler veya cemaatler topluma yön verebilmek hususunda istikametli bir takvayı yaşadıkları bağlam, ortam ve çevre koşullarına göre hayatlandırabilirlerse, o zaman işte takvalı bir toplum olmaya doğru yürüyebilirler. Bunun kolay bir iş olmadığı aşikâr, fakat zoru zorlaştıran ayrı gayrı düşüren, iletişimlerin mikro düzeyde de takvasızlaşması olduğunu bilmek, akla çok uzak bir ihtimal de olmasa gerek.