TR EN

Dil Seçin

Ara

Müzik Ruhun Gıdası

Şöyle güzel bir manzaranın karşısına geçmenin tam zamanı. Harika bir hava, ne sıcak ne soğuk; bir yanda kuş sesleri, gölde kuğular, ördekler neşeyle salınıyorlar, bulutların ardında bir görünen bir kaybolan güneş, tatlı tatlı esen rüzgârın belli belirsiz sesi…

İnsanın içine huzur ve sükûnet doluyor. Kainatta insana bu duyguları, bu huzuru yaşatacak bu dünyadan başka bir yer var mıdır acaba?

Sadece bu manzarayı yaratmak için bile dünya ve içindekiler, hatta güneş sistemi yetmez, galaksiyi ve tüm kâinatı yaratmak ve ayakta tutmak gerekir… Bu manzara o kadar bahalı…

Bir şeyi, en önemlisini unutmayalım: Bu manzarayı insan olarak, imanlı bir insan olarak seyredebilmek.

Şükürler olsun Allah’ım, bildiğim bilmediğim ne kadar hediyen, nimetin, tanıdığın ayrıcalık varsa her birisi için ayrı ayrı şükürler olsun.

Ne kadar da az düşünüyorum bunu… Her şey böyle olması gerektiği için değil, sen istediğin için böyle. İşte bu, her şeye bakarken yükselmem gereken iman nazarı; her şey senin iradenle olur, her iş senin izninle yürür…

Hayatı sahipsiz bir sürükleniş olarak görmekten kurtaran bir iman, hayat kadar, kainat kadar büyük bir nimet…

İman, her şeyin Allah ile irtibatını görmek. İman bir intisap, iman bizi Rabbimize bağlıyor. Aramızdaki bağları görmemizi sağlıyor. Bizler görme özürlüyüz, iman gözlüğü ile görür oluyoruz…

Hani birisi arkadaşına sormuş ya: “Allah bizim neyimiz olur?” diye.

Arkadaşı saf bir endişe ile “estağfirullah” demeye başlamış.

“Neden tövbe ediyorsun ki!” diye devam etmiş sözüne, “Allah bizim Rabbimiz olur, bizi yaratıp terbiye etti ve ediyor. Allah bizim Muhyimiz olur, bize hayat veriyor. Allah bizim Musavvirimiz olur, bize suret verip şekillendiriyor. Allah bizim Rezzakımız olur; maddi manevi her türlü ihtiyacımızı veriyor. Allah bizim Şafiimiz olur, hastalandığımızda bize şifa verir… İşte Allah ile böyle isimleri sayısınca bağımız, irtibatımız var. Ona her an, her şeyimizle muhtacız…”

Arkadaşı rahatlamış, “böyle düşünmemiştim” demiş.

Zaten böyle düşünmediğimiz için gurbetteyiz ya… Vusülsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzden. Usulüne uygun düşünsek, yapsak her şeyimiz yoluna girecek…

“Yol Onun varlık Onun, gerisi hep angarya…”

Yola gelelim, yolda kalalım, yoldan çıkmayalım… Allah’ın ve Resulünün gösterdiği, ifrat ve tefritten uzak dosdoğru yol. Her iki uçurumun ortasında dosdoğru giden sırat-ı mustakim. İfrat ve tefritin karanlık uçurumlarının ortasında, Allah’ın razı olduğu aydınlık yol… İşte o yol Allah Resulünün (asm) izinin olduğu yol. O izler bizi marifetullaha, muhabbetullaha götürüyor. Bilmeye, tanımaya ve tanıdıkça sevmeye…

Ve aniden kuşlar uçuşuyor!.. Bunca güzelliğin sırrı bozuluveriyor sanki. Adeta birden ortalık kararıyor...

Evet bir gürültü ile sarsılıyorum. Sesi de sözleri de kötü bir bağırtıyı birileri son ses açmış şarkı diye dinliyorlar...

Şehrin gürültüsünden, tantanasından uzaklaşıp biraz sakinleşmeye ihtiyaç duyuyor insan. Tabiatın sükûnetinden istifade etmek istiyor. Fakat ne mümkün!..

Bazı şeyleri yanlış anladığımız gibi özgürlük meselesini de görülüyor ki yanlış anlıyoruz. İnsan her istediğini her yerde yapamamalı. Zaten normalde sağdan soldan alttan üstten bu seslere maruz kalıyoruz; kırlarda parklarda neden yasak olmaz ki bunlar bilmem… Ses terörü estiriliyor…

“Müzik ruhun gıdasıdır” derler, elbette ruha gıda olan sesler vardır; hatta musikinin tedavi amaçlı kullanıldığı zamanlar da olmuş. Ama her sesin de böyle olduğu söylenemez. Hele trafikte, çarşıda, evde sokakta bangır bangır kulakları hırpalayan bu gibi sesler için en güzel tanım, “müzik ruha işkencedir” olmalı.

Söz de ruhun gıdasıdır amma, insanı cennete götüreni de, cehenneme götüreni de vardır.

İçinde ne varsa onu sızdırır küp. Sözler vardır insanı kendine getirir, sözler vardır kendini kaybettirir.

Hayata dair ahkâm kesiyor o avaz avaz bağıran şarkı; ama lafügüzaf… Bu şarkılar ne verebilir insana?..

Kendimizi bulmaya geldiğimiz dünyada, kendini kaybetmiş birisi kime neyi bulduracak!..

Âlemimize kapıyı, pencereyi kırıp giriyorlar, sözü de sesi de bayağı şarkılar. Kaçacak yer bulamadığınız sükûnet düşmanı sesler. Hayatı, sevgiyi, insanı, aşkı bildiğini söyleyen, içi dışı boş sözler.

Gerçekten ruha gıda olsaydı, insana bir kemal verseydi; dinleyenlere, insana saygı, çevreye saygı, topluma saygı duyguları kazandırmaları gerekmez miydi?..

Güzel günleri, güzel seslerle yaşamak duasıyla…