TR EN

Dil Seçin

Ara

Günahlar Nefsin Gıdasıdır

Günahlar Nefsin Gıdasıdır

Tevbe silgisi ile günahlarımızı temizlemeye çalışmalıyız.

Günahlar, zehirli bala benzer; lezzeti nispetinde elemi de vardır. Haram olan zevk ve lezzetler, zehirli bal gibi görünüşte bir tadı vardır. Ancak haram ve günahların sonu/sonrası elemdir, azaptır, ayrılıktır ve tokattır. Helal dairesinde ise sâfi lezzet vardır.

 

Günahlar, ateşe benzer.

Kibrit çöpü kadar bir ateş bile söndürülüp önü alınmazsa çok büyük yangınlara ve tahribata sebep olabilir. Günahlar da aynen öyledir. Günahların hiçbirisini küçümsememeli, hemen önünü alıp tövbe, istiğfar ve pişmanlık ile günah ateşi söndürülmeli ve günahlar temizlenmelidir.

 

Günahlar, manevi virüslerdir.

Nasıl ki bilgisayara giren bir virüs, bilgisayarın sistemini ve ayarını bozuyorsa günahlar da insanın huzurunu ve dengesini bozar. Günahkâr bir insan—virüslü bilgisayar gibi—kendini iyi hissetmez. Ruhen ve kalben kendinde bir ağırlık hisseder, hafızası zayıflar.

 

Günahlar, nefsi rahatlatır; ancak ruhu daraltır.

Fakat unutulmamalıdır ki, nefsin hoşuna giden herşey aleyhimizedir. Zira nefsimizin üstadı şeytandır.

 

Günahlar, en büyük düşmanımız olan nefsin gıdasıdır; nefsi güçlendirir.

Nefis doymak da bilmez. Günahta ısrarcı olan bir insan, artık nefsin tuzağına düşmüştür. Böyle bir insanı nefis yönlendirir. Onu hevasına (kötü isteklerine) esir eder. Kısacası günah işlemek, düşmanını beslemektir.

 

Günahlar, dünyada manevi yara ve hastalıklarımızdır.

İşlediğimiz her bir günah, kafamıza giren her bir şüphe kalp ve ruhumuzda yaralar açar. Günahlar, ibadetlerden feyz (haz) almamıza da engeldirler.

Mesela: nasıl ki hasta bir insana baklava ve bal bile acı gelir. Aynen öyle de bir insan ibadetten, namazdan ve salih amellerden tat almıyorsa, demek o insan manen yaralı ve hastalıklıdır. Böyle bir insan öncelikle manen tedavi olmalı; huzur-u İlahiyeye kabul edilmesi için samimi bir dille Allah’a dua etmeli; tövbe ve istiğfar ile manen temizlenmelidir.

 

Günahlar, hayat-ı ebediyede (ahirette) daimi hastalıklardır.

Kaza, bela, musibet ve hastalıklara sabredip şükretmek ise geçmiş günahların affına vesiledir. Bunların başa gelmesi imtihan sebebidir. Manevi ameliyattır. Böylelikle Cenab-ı Hak, sonsuz hastalık olan günahları tedavi eder ve ahirete tertemiz gitmemizi sağlar. Demek başa gelen her şeyde Allah’ın şefkat ve merhameti var.

Ancak eğer tövbe, istiğfar, pişmanlık ve gözyaşı ile günahların önünü alıp onları imha etmezsek günahlar bizimle sonsuz ahiret yolculuğunda eşlik edecekler ve başımıza bela olacaklar ve neticede ahirette daimi yara ve hastalıklara dönüşeceklerdir.

 

Günahkâr bir insan, aklına ölümü ve kabri getirmemek, aklını uyutmak ve aklına unutturmak için kendini içkiye, eğlenceye ve sarhoşluğa verir.

Böyle bir insan deve kuşuna benzer. Deve kuşu avcıyı görür; uçamıyor ve kaçamıyor. Başını kuma sokuyor. Ta ki avcı beni görmesin diye. Hâlbuki koca gövdesi dışarda. Aynen bu örnek gibi günahkâr bir insan da ölüm beni görmesin diye başını gaflet kumuna sokuyor. Ancak ölüm hakikati, hayatın kendisi kadar gerçek olup vakti geleni bir saniye bile bekletmeden berzah âlemine götürür.

 

Günahlar, tertemiz ve bembeyaz bir sayfa gibi yaratılan kalbimize düşen siyah lekelerdir.

Günahlar kalbe işleyip siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar kalbi katılaştırıyor. Tevbe silgisi ile günahlarımızı temizlemeye çalışmalıyız.